Kürtleri Naziler, McCarthy’cilik ve İslami terör kıskacına aldılar

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler, onların yanısıra biat etmeyen Türk aydınlarının bugün yaşadıkları budur. Sarayın "iyi aile çocuğu" notu vermediği tekmil Kürtler, zaten teröristtir.  İşaret fişeği olarak "apartta" duran medyanın harekete geçmesiyle, "ben kendim Orta Asyadan geldim, soyum-sopum ulu, kılıcım da kanlıdır" diyen ırkçı vandallar, anında ilişkilerini keser, bakışını esirger Kürt’ten. "Kahrol düşman" diye homurdanıp tetik çekmeye başlar, sivil giyimli katiller.

Bunlar, yeryüzünün lanetlisi üç rejimin karması ile Kürtleri kıskaca aldılar: Eski Almanya’dan Nazi rejimini, Amerika’dan McCarthy kasırgasını ithal ettiler. Kardeşleri IŞİD’den de  İslami terörü uygulamaya koydular.

"Seri katilliği"yle dünyanın lanetlisi olan Adolf Hitler liderliğindeki Alman Nazi rejimi hakkında sayısız makale ve kitap yazıldı. Bir o kadar film yapıldı.

Fakat bütün bunların içinde hakkını en iyi veren, Dava ve Şato adındaki romanların yazarı, Prag doğumlu bir Yahudi olan Alman yazar Franz Kafka’dır.

Kafka’nın bu iki romanının kişisi de, aynı adı  taşıyor: Joseph K. Ve Kafka, Joseph K’nın yaşadıkları ve tanıklığı ile Şatoda yaşayan Nazi Reisi ve adamlarını anlatıyor.

"Şato" romanında, köyün efendileri bir şatoda yaşıyorlar. Kimse onları görmüyor ve tanımıyor. Ama temsilcileri, köyü daima gözetim altında tutup insanları gözlüyor ve kötülükten yana gerekeni yapıyorlar.

Dava’da da, "Türk tip gizli tanık" ve avukatların kişiliğinde iki görevli vardır.

(Yeri gelmişken, Türk İslam rejiminde de tutuklanan, öldürülen, sokaklarda linç edilen, dayaktan geçirilen, malı, mülkü, hayatına el konulanlar, karşılarında Recep Recep Erdoğan’ı asla karşılarında görmediler, görmüyorlar. O, sadece "apart" niteliğinde suçlamalarda bulunuyor. Süleyman Soylu, Hulusi Akar, Abdulhamit Gül, Hakan Fidan gibi adamları gerekeni yapıyorlar.)

Şato, oturanın ağzından çıkan, Türk’ün "kanun hükmündeki kararnamesi" benzeri ve karar hükmündedir. Şatonun suçlamasından sonrası, "icracı" adamlarının işidir. Hayatlar mahf u perişan olurken, Suçlayan, ilah mertebesinde olduğu için asla eleştirilemez. Çünkü genel kabule göre Şato yanılmaz, hata yapmaz ve şaşmaz adildir. Biri suçlandıysa eğer, o "mutlak suçludur." Bunun doğruluğu tartışılamaz. Şato’nun eteklerinde yaşayan köylüler Şato’da yaşayan muktedire o kadar bağlı ve ona o denli inançlı ki, suçladıkları derhal terk edilir. Ailesi sahiplenmeye korkar.

Kürtler, onların yanısıra biat etmeyen Türk aydınlarının bugün yaşadıkları budur. Sarayın "iyi aile çocuğu" notu vermediği tekmil Kürtler, zaten teröristtir.  İşaret fişeği olarak "apartta" duran medyanın harekete geçmesiyle, "ben kendim Orta Asyadan geldim, soyum-sopum ulu, kılıcım da kanlıdır" diyen ırkçı vandallar, anında ilişkilerini keser, bakışını esirger Kürt’ten. "Kahrol düşman" diye homurdanıp tetik çekmeye başlar, sivil giyimli katiller.

Bu süreç, artık öldürmeyi ve askeri entrika ile tuzakçılığı iyi bilen ama kalıbı ve beyninin gerisi capcahil olan, 1950’lerdeki Amerikan Başkanı General Eisenhower dönemi, o çağdan ithal terör günleridir. 1950’lerde, Başkan adına Senatör Joseph McCarthy; aydınları, sanatçı, yazar ve sinema yıldızlarını ihbar eden listeler yayımlıyor, sonra icracılar harekete geçiyordu.

İnsanlar "Komünistlik" suçlamsıyla işlerini, mesleklerini kaybediyor, hapse düşüyor, bu arada  karı koca Rosenbergler Rus casusu oldukları gerekçesiyle idam ediliyordu.

Günümüz "Türk tipi" demokrasisinde de durum bu.

İdam sehpaları kurulmuyor, kardeş IŞİD gibi kafa kesme törenleri de düzenlenmiyor ama Sarayın kükremesi üzerine bir tek Kürt’ün canını almak için uçak filoları havalanıyor, şehirler yerle bir ediliyor, Kürtler işten, meslekten atılıyor, linç ve kurşunlama seferleri düzenleniyor.

En son "Kürt var", onların deyimiyle "terörist" yaygarasıyla  İstanbul Belediyesini CHP’den alıp üstüne çökmek üzere ortalığı hallaçladılar. "Türk oğlu Türk" diyarında, Kürtçe konuşup Kürtçe ayetler okuyarak, Kürtçe yakararak namaz kıldıran Kürt Melleler "teröristlik" suçlamasıyla hedef alındılar.

Melleler, Kürtçe yakarı suçlamasıyla şimdi, Kafka’nın "Joseph K"sı gibi yargılanıyorlar.

İşlerini yapan sinema oyuncuları McCarthy tarafından Komünistlik suçlamasıyla yargılanıyordu. Hitler’e biat etmeyen Yahudiler, "ben bir Türküm" demeyen Ermeniler, Pontuslular, Asuriler kırılıyordu.

Bugün, IŞİD kafalı İslami terör hücumda. Semavi dinler arasında, yalnızca IŞİD ve Kürt-İslamcılar ırkçılığın kara şeklidir. Salt Kürt oldukları  ve soyları, asıllarını inkar edip cetlerinin ruhunu yerde çiğneyerek, dedelerinin mezar taşına tükürenlere katılmadıkları için, Kürtlerin katli vaciptir IŞİD nezdinde.

Türk-İslamca, yüz yıldır kırılıyorlar. İslamo Faşizm kırımı ifrata götürüdü. Nerede Kürt varsa seri katilleri oraya saldılar. Kürtler topluca kırılıyor, şehirleri toza dumana karıştırılıyor, insanlar tek tek kurşunlanıyor, ölülerine eziyet edilip mezarları çiğneniyor.

İslamı teröristler McCarthy sloganıyla saldırıyorlar: "Orada Kürt var, bir tane de burada" diye diye.

İnsanı, kurdu, kuşu, böceği, kelebeği, yılanı, timsahı, fili, aslanıyla her canlı kendi diliyle ama bunlar, Allah diye diye Allahı inkar edip Mellelerin Kürt dilini yasaklıyorlar. Sanki Allah Kürtçeyi bilmiyormuş gibi yapıyorlar...

İstanbul Belediyesi talanı, hırsızlık ve gasbı ortadan kaldırınca, Kürtçe konuşan ve Kürtçe ibadet var diye bir suç icat ettiler. Onunla Belediyeyi gasba çalışıyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.