Kürtleri “Türkiyelileştirme“ trajedisi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtleri de kapsayan “Türkiyelileşme“ veya “Türkiyelileştirme“ hikayesi, aslında yer kanlı bir yer yüzü trajedisi. Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler bu kanda boğuldular. Kürtleri yok etme çabaları ise sürüyord.

Bir çete, yüz yıldır „“Türkiyelileştirme“ adına kann döküyor. Ama aslında, kendissi de  “Türkiyelileşmeye“ muhtaç. Açık deyişe Türkiyelileşemedi. Yüz yıldır, kişi ve şekil değştiriyor, ama aynı çete bu. Ve değizmezlikle, rakibini (muhalefet) bir gece yarsı gırtlağımı kesecek potansiyel olarak görüyor. Korkusunu yenmek için de, yüz seneden beri rakiplei savaş halindedir.

 Dünlerde Kemalistler, sürek avına çıkar gibi “solcu“ diye Kemalistleri kovalayıp tutukluyor, öldürüyorlardı. 1970‘ler Irkçı ülkücü birlikler eliyle 6 bin kişiyi katlettiler. Alevileri yerlerde süğrükleyip baltalarla doğrayarak, diri diri yakarak katlettiler.

Bugün Faşist cepheye destek vermeyen herkes, “Fetocü“ veya Kürt’tür, dolayısıyla düşmandır. Dünün Komünisleri yerini, Ahmet Altan, Osman Kavala, Can Dündar’ın kişiliğinde aydınlar almıştır.

Kürtlere gelince: Onlar, İttihat ve Terakki çetesi zamanından beri “düşmanı“dır. Teslim olmamış ve yok edilememiş tek halk...

Oysa, ben ne yapayım ki, bu devletin temelinde kan ve göz yaşı vardır.  Ermenileri, Rumları, Sürayni ve Keldanileri kanatıp yok ederek, yurtlarına kondular, kanları üstünde devletlerini kurdular. Bunların müsait gençleri ve çocuklarından rejime bağlı ve bağımlı asker, sivil bürokrat, öğretmen, imam yetiştirdiler. Bunların çocuk ve torınları bugün en keskin Türk ırkçılardır.

Bu dönemde Kürtler, öteki dönemeçte sıranın kendilerine geleceğini biliyorlardı. Ama yapacak bir şeyleri yoktu. Zaman hızlı olanakları ise yavaş ilerliyordu.

Osmanlı yönetimi zamanının kurulmuş, ancak 1908 darbesiyle iktidarı ele geçirmiş ırkçı İttihat ve Terakki tarafından kapatılmış “Kürt Teali Cemiyet“inin dağınık kadrolarıından başka, öncü kadroları da yoktu.

Bunlar bir şekilde bir araya geldiler ve Türk devletinin inşaası sürecinde, “özerklik“ talebiyle öne çıktılar. Bu talep,  aslında “Türkleşme“ değil, ama dil, kültür ve yaşama biçimlerini koruyup kendi yöneticilerini tayin hakkını elde tutma şartıyla, Türklerle beraber yaşama istemiydi, yani “Türkiyelileşme“ idi. Kürtler, bu konuda samimiydilar.

Bu aşamada, Kürtleri karşıya almak istemeyen Atatürk de, bu talebe destek veriyordu.

Ancak, 1920 yılında Kürtlerin umutlarına, ilk defa 1920’de kar yağdı. Koçgiri (Sivas) Kürtleri, Ankara’da toplanacak parlemento için, üyelerini seçimle belirlemek istemiş, ancak bu istemleri isyan kabul edilmiş ve üstlerine Topal Osman ve Sakallı Nurettin Paşa çeteleri gönderilmişti. Sonrası kırım, kıyım, tecavüz ve talandı...

Bu olayla, Kürtlerin güvenleri sarsmakla kalmamış, onları içten içe çare arayışına da sürüklemişti. Derken  ardından bir darbe daha gelmişti. 1923’te yayımlanan gizli bir kararname (Takriri Sükun) ile  Kürdistan’ın yok olduğuna karar verilmiş, Kürtlerin varlığı ve dili de yasaklanmıştı.

Artık Türklerin niyeti ayan, beyandı. Kürtlere dayatılan, Ermeniler, Rumların, Asurilerin kaderiydi. Ama boyun eğmeyeceklerdi.

 Kürt Teali Cemiyetinin de eski liderlerinde Ayan (Senato) Meclisinin üyesi ve Şua-i Devletin (Sayıştay) eski Başkanı Nehrili Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seid Abdülkadir ve Şeyh Said’in öncülüğünde, bir araya gelen Kürtler, özerklik mücadelesi için, Azadi hareketini kurdular. Fakat 1924 sonbaharından itibaren, karşı baskın ile Azadi‘in Albay Halit Bey, eski Milletvekili Yusuf Ziya ve Musa bey gibi önderleri tutuklandılar. 1925 Şubatında da Şeyh Said’in yolunda tuzak kurdular. Sonrasında silahlar patladı. Bu bahaneyle 1939’a kadar süren bir kırım, yıkım ve talan süreci başladı.

Kürtlerin özerklik (Türkiyelileşme) ile Türklerle yaşama istemleri kan, göz yaşı ve yıkımla bitmişti. Onlar Kürtlere insanca yaşamayı çok görüyor, kayıtsız koşulsuz teslimiyet isteniyordu.

 Kürtler, kağıt üstünde yurttaş ama fiiliyatta esirdi, artık. “Ne mutlu Türküm diyene“ diye bağırtılıp angaryalara koşturuluyor, dillerini kullanmaları ise sadece ceza getiriyordu.

1960’ların sonlarında, Kürt adı telafuz edilmeye başlayınca, Komano birlikleriyle baskına çıktılar. Kadın, erkek köyülere, topluca yat-kalk talimi yaptırdılar. Onlara hayvan pisliği yedirdiler. Erkekleri, köy meydanlarında çıplak edip erkeklik organlarına ip bağlayarak, kadınlara çektirdiler. Kendileri seyredip eğlendiler.

1990’larda, Türk devleti artık bir eşkıya çetesiydi. 1969 yılında insanlara yedirilen hayvan pisliğinin yerini, insan pisliği aldı. Türk ordusu eşkıya çetesi gibi köyler yakarak ilerliyor, insan kaçırıp katlediyor, gelinen günde, Hitler ordusunun Polonya ve Çekoslovakya halkını cezlandırma şeklini taklit şehirleri yıkarak cezalandırıyor, köylüleri kaçırıp diri diri helikopterden aşağı atıyorlardı.

Ve, Türk devleti bu çağda, 1920’lerden kalma tek ırkçı rejimdi. Yaşıt ve çağdaşları Nazizim, Faşizm ve Falanjizim çoktan, tarihin çöplüğünü boylamışlardı. Ama batı, bunları koruyordu.

Hal böyle oluca, Erbakan dinciliğinden sonra AKP’ye hizmetler vermiş bir ikili, geçenlerde polisce tutuklanınca, çıkışta “sevabına“ Kürtlere Kürt hareketlerini yerden yere vurduktan sonra akıl veriyor, “sayın muhbir vatandaş“ kılığından, itirafçı“ kisvesine bürünarak, Kürtlerin oy verdiği HDP’‘yi Türkiyelileşemediğini söylüyorlardı.

Hiç şaşmadım, bunlara. Çünkü Türk polisine sağlam giren, bazan itirafçı çıkıyordu...

Ve bunlardan biri, bir zamanlar babasına kendi pisliği yedirilmiş biriydi. Ama babasının ağzına konulup yutturulana tepki vermemiş, milletvekili boyunca ise tek soru sormamıştı. Babasına bişle hayrı dokunmayan böyle bir yani.  Ve bu soskunluğuyla AKP belediyelerinde iş tutmuş, milletvekili olamayınca, ayrılıp Kürtlere kapaklanmıştı. Sonra vaziyeti kel görünce, buradan da kopmuş müteahitliğe başlamıştı...

Külhan dünyası farklıdır. Külhanda sesini deneyenler, bunun dışarda Kürtler üstünde bomba etkisi yaratcağını sanıyorlar. Ne yapsın külhan dünya Kürtleri tanımıyor, ideallerini de bilmiyor, muhbir kimlikleriyle kalıyorlar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.