Kürtlerin barbarlarla savaşında Kobanê destanı!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yer yüzündeki bütün mazlum halkların ulusal mücadelesi, kurtuluş için savaşanların fedakarlıklar zinciri halkalarıdır. Kan ve göz yaşıdır, özgürlüklerin bedeli.

 

Bu böyle ama, dünya kabul ve teslim ediyor ki, Kürtlerin Rojava mücadelesi, özgürlük savaşları tarihinde, evrensel destanın zirvesidir. Gencecik kadın savaşçılar, bedenlerini bomba yaparak, barbarların tanklarının bacalarından içeriye girdiler.

Silah üstünlüğü ise kıyassızdı. Kafa kesen, Allahu ekber naralarıyla tecavüzcülüğe koşan, tecavüz ettikleri kadınları diri diri kamalayan kiralık IŞİD barbarları, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip TC ile bir ve beraberdi. Savaşta ganimet ortaklarıydı. IŞİD’in elinde NATO silahları...

ABD Başkanı Trump’ın Suriye temsilcisi ve Recep Tayyip’in özel dostu James Jeffrey’nin ima yoluyla itiraf ettiği üzere, IŞİD güdümlü tanksavar füzelere, ağır silah ve toplara sahipti. Kürtlerin en ağır silahı ise makinalı tüfekti.

Abartı yok. Kürtlerin en büyük silahı, ne istedikleri, yani vatana adanmışlıklarıydı. Dünya orada, Kobanê önlerinde savaşan Kürt kadınları, erkek, çocuk ile ihtiyarlarını çıplak gözle gördü. O halkı tanıdı ve özgürlük tutkularına tanıklık etti.

Onların savaş tozu, toprağı ile kan ve göz yaşı arasında da insanı üstün tuttuğunu gördü, dünyalılar. Barbarların tazelenen hücumlarına karşı ölümüne, ama aynı zamanda yaşama tutkusu ve umutları sulayıp yeşertmeye bağlılıkla dövüştüler. Savaşın tek amacı, onlar için, doğacak bebeklerinin dili, kimlik, kişilik, kültür özgür yaşamasıydı. Ve, özgürce yaşadıklarını görmek için. Tıpkı Serêkaniyê’den Hesel Salih ve Kobanêli Cumo gibi...

Ve onlar, Kürt’ün özgür bir geleceğini inşa ve çiğnenmiş insanlıklarını barbarın postalı altından çekip almak için, öldüler. Kürt kadınları bu yüzden, yer yüzünün destansı savaşçıları, çağımızın Amazonları oldular. Üniformaları, moda dergilerine konu oldu. Saraylarda ağırlandılar. Saygın savaşçıları kürsüsünde alkışlandılar.

Şu sıralar Türk medyasında yas var: Amerikan’ın eski Başkanı Clinton’ın kızı, savaşçı Kürt kadınlarının belgeselini çekip dünyaya göstermeye hazırlanıyor diye.

Ve, Amerikan Genelkurmay Başkanının, Kobanê zaferinin altıncı yılı nedeniyle yayımladığı kutlama mesajı, diplomatik sorun oluyordu.  

Demem o ki, bugün artık dün değildir. Kürtler, hala devletsiz ama, Zerdüşt’ün, yer yüzü ile canlılarını, canlılara hayat veren toprağı, ışığı, güneşi kutsal bilen öğretisinin ışığında, dünyanın alkışladığıdır...

İnsan ve insanidir!..

Savaşkanlıkları da bundan, yani insan olmalarından kaynaklı. Barbarlar ve haydut çetelerine karşı durmak insanlıktır, çünkü...

Öte yandan Kürtler artık, tarihlerini düşmanlarından değil, kendi çocuklarının kaleminden okuyorlar. Bu da var ve varlıklı olmanın öteki adıdır.

Önümde, Weşanên Meyman (Meyman Yayınevi)’dan, hala mürekkep kokusu yayan bir dizi kitap. Kürtleri ve mücadelelerinin hikayesi bunlar. Mesela bunlardan bir tanesi “Kobanê Direniş Güncesi“ (Hun Bi Xêr Hatin Kobanê) adını taşıyor. Yazarı Sefkan Kobanê.

Analaşıldığı kadarıyla Sefkan, bir gerilla. Yani, Kobanê’yi yaşayan savaşçı. Ama aynı zamanda, usta bir kalem adamı, Türkçeyi de çok iyi kullanan bir edebiyatçı. İnanılmaz fedakarlıklara sırtını dayayan Kobanê destanını anlatıyor, adım adım. Savaşın ürkünç sıcaklığını...

Kadın, erkek Kürdistan çocuklarının, inanılmaz fedakarlıkları destanlaşıyor, Sefkan ustanın kaleminde. Anlatımı değme savaş yazarından aşağı değil, Sefkan Kobanê’nin. Slogana, hamasete gitmeden, halkının geleceğine adanmışların hikayesini anlatıyor.

Kürtleri tanımayan, dertlerinin ne olduğunu bilmeyen, ama sadece öldürmeyi bilen, bir araya gelip ortaklaşa ölüm seferleri düzenleyen seri katiller, Kürtlerin can sıkıntısından ya da spor olsun diye mücadele ettiklerini sanırlar. Böylesi işlerine geliyor, çünkü.

Oysa Kürtler yaralı bir halktır. Yaralı eski ama, bugün hançer saplanmış gibi taze ve kan foşurdatan. Her kuşak bu yara ile doğuyor. Yaşadıkça da, sağalacağına derinleşiyor irinli yara...

Kürt’ün ülkesi işgal altında. Onun hayatı, malı, mülkü, emeği vaad edilmiş ganimettir. Hayatının değeri, tek bir kuşun pahasındadır.

Bu yeni değil. Dün öyle başladı. Bugün, aynı minval üzere devam ediyor.

Mesela Pontus çocuğu SS, salt Türk ırkçılarından aferin almak için keyfini, getiriyor. Emrindeki asker (jandarma) ve polis ordularını seferber edip kar altındaki Kürdistan’ın tepesinde dolaşıyor. İnsanları, hayvanlarıyla birlikte hapse mahkum ediyor. Arama, tarama, işkenceler...

Geçelim bunları.

Elimin altındaki kitaplardan biri de Mezopotamya Yayınevi’nden. Deniz Bilgin’in yazdığı, Bulut Yağmuru (Kobanê Siperlerinde Direniş Hikayeleri) kitabıdır.

Yine Kobanê’nin bir başka gözden destanı, ama asıl tema, Kürtlerin nedenle ölümle dansı, başka bir deyişle direnişi yaşama biçimi olarak seçtiğinin hikayesidir.

Kuzeyliler ve İranlı Kürtler bir sabah uyandıklarında, dillerinin kesik kendilerinin yok olduğunu gördüler. Çok sonra değil, aynı gün Hewar sesiyle ayağa kalktılar. Kalkış devam ediyor.

Deniz Bilgin, Rojavalıların felaketini Serêkaniyêli Hesen Salih’in hikayesiyle anlatıyor. Hesen Salih, 1963 yılında bir sabah, yeni doğmuş oğlunu nüfus kütüğüne yazdırmak için, devlet kapısına gidiyor ve orada şaşa kalıyor. Suriye devleti, Kürtlerin yok olduğuna karar vermiştir. Onlar artık yoktur, al işte ben buradayım diyenler yurttaş değildir. Dolayısıyla, adlarının nüfus defterine yazılımı gereksizdir.

Kürtler o gün başlarına geleni öğreniyor ve karşı atağa geçiyorlar. Ama nafile. Devletin kararı kesindir. Hemen ardından, olmayan Kürtlerin malları, mülklerine el konuyordu. Mülk edinmeleri, insan olmaktan doğan hakları, “tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek dil“ üzere dilleri, kültürleri, seçme ve seçilme özgürlükleri yok ediliyor, öğrencilerin de okul kaydı siliniyordu.

Sonra teslim olup boyun eğmeyenler için işkence, zindan ve ölüm süreci başlıyordu.

Ve Rojavalılar, 2011 yılından ayaklanarak, bu barbarlığa başkaldırıyor. Sonra, özgürlük tutkusuyla Türk-IŞİD işgaline direniyorlar. Hesen Salih, Kürt bayrağını görmenin mutluluğuyla, son kez kızından bir tas soğuk su istiyor, o gün. Ve yüzü güleç kalıyor...

Seri katillerin anladığını sanmıyorum, ama her Kürt özgür insan olarak ölmek istiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.