Kürtler’in Cumhurbaşkanı adayı!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler, kendilerine selam bile vermeyenlere inat, kendi kanı, canından biri Cumhurbaşkanı adayı olarak sahneye çıksın istiyorlar. Yasaklı dili, aidiyeti ve kültürünün adabıyla bir “rojbaş“ diyebilen biri.

Amerika Birleşik Devletleri tarihinde, köleliğin resmen yasaklandığı 1865 yılı sonrası, ekonomik ve sosyal açıdan önemli bir dönemeçtir. Sermaye, Afrika’nın değişik bölgelerinden hayvan gibi avlanıp getirilen ve köle pazarlarında satışa çıkarılan kadın, erkek insanlardan oluşan köle iş gücünü büyük oranda kaybetti. Göreceli olarak özgür kalan köleler topraksız, iş yapacak sermayeden yoksun kalabalıklar olarak ortada kaldılar. Başka türlü köleleştiler.

Ama özgürlüğü bir bütün olarak yaşamak isteyen Afrikalı özgür ruhlular da vardı.

Bir Yahudi olan yazar Howard Fast, “Özgürlük Yolu“ adındaki romanında, bu özgürlük tutkunlarının arayışını anlatıyor. Seçme ve seçilme hakkını da elde eden bu eski köleler, onların çocuk ve torunları, sorunlarının çözümü arayışında, siyasal arenada bir ilki başararak, eyalet parlamentosuna bir temsilci göndermeyi kararlaştırıyorlar. Eski köle Gidon‘u seçip gönderiyorlar.

Ve burada bir parantez açayım; Köleler bazı konularda, esir ötesi muamele gören Kürtler’den daha şanslıydı. Örneğin, Afrika kültürünün süzgecinden süzülen şarkılar söylediği için, geçenlerde kiralık katil eliyle katledilen Mir Perwer gibi, 20 yıl hapse mahkum ediliyordu. 'Şarkı mırıldandı' diye kimse beyazların hücumunda linç edilmiyor, ana dillerini konuşan mahpuslar ek cezaya çarpıtılmıyor, hastanelerden kovulmuyorlardı. Ve, bir kara deriliye iş verdi diye belediye başkanları  suçlanmıyor, cezalandırılmıyordu. Seçilmişler, salt kara derili oldukları ve kara derililerin sorunlarını haykırdıkları için cezaevlerine sürüklenmiyorlardı…

Parantezi kapatırsam, Gidon, seçildiği işini yapmak üzere eyalet başkentine gidiyordu. Ancak, seçilmiş Kürtler gibi, hoş karşılanmıyordu. Mesela, kimse ev vermek istemiyordu. (Ahmet Türk oturduğu evden çıkarılmıştı) Terzi ona elbise dikmiyor, lokantacı yemek vermiyordu.

Ama Gidon, ırkçılıktan yılmıyor, teslim olmuyordu. Temsilcisi olduğu insanların sorunlarına odaklanıyor, çareler arıyordu. Elbette çözüm bulamıyor, dertlere ilaç olamıyor, ama başarıysa eğer, kimi beyazlarca alkışlanıyordu. Kara derililerin özgürlük isteklerini dile getirdi diye beyaz güç tarafından, Kürt seçilmişler gibi, parlamento ve belediye başkanlıklarından hapisaneye sürüklenmiyor, canına kıyılmaya kalkışılmıyordu.

Gidon zaman zaman “pis Zenci“ diye aşağılanıyordu. Ama onların “Zencisi“, kara derililerin onursal abidesiydi. (TC’deki seçilmiş Kürtler gibi)  

TC’de insan olmak zordu. Bedeli de ağırdı. Mesela,  1970’lerde, “Gidonluğa“ yeltenen Mardin Milletvekili Nurettin Yılmaz, Cumhurbaşkanı adayı olarak belirmiş, bedelini 1980 darbesinde ödemişti. “Sen ha! Asil Türk milletininin başında cumhurbaşkanı olmaya kalkışırsın“ diye diye işkence etmiş, kendilerine yakışanı insan pisliğine yatırılmıştı. Bunu yapan General Kemal Yamak daha sonra ödüllendirilir gibi Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine atanmıştı. Bu da yakışır onlara...

Her neyse, herkes kendine yakışanıyla insandır ya, şimdi Türk’ün Cumhurbaşkanı’nı seçim mevsimi. Irkçı koalisyonlara karşı Kürtler’in oylarıyla “var“ olmuş ve güçlenerek hayat bulmuş HDP’de, kendi adayı ile seçime girme hazırlığında. Aday henüz belli değil. Ama tevatürler türlü, çeşitli.

Çünkü, aday arayışı kulisleri yoğun. O arada, HDP yönetimin oy almak için bir Türk’ü aday göstermek istediğine dair sızıntılar dolaşıyor medyada.

İşte bu kertede, uzunca bir parantez içi...

Önce, Türk ırkçılarının Kürtler’in adayına oy verebileceği ihtimali, “katırın doğurması kadar imkansız“ bir hakikat. Geçelim bunu.

Ama elbette ki, Kürtler’den büyük saygı gören ve sevgiyle sözü edilen pek çok Türk aydını var. Her biri ayrı ayrı birer üstün değer ve Cumhurbaşkanlığı’na layıktır. Kısacası, kişiler söz konusu değil.

Ancak, Kürtler ağır yaralı ve yüz yıldan beri kan içinde olan bir halk.  Onurları, soysuz ırkçıların postalı altında. Yaşama hakları, onbaşı ve çavuşların iki dudağı arasında.

Gerisini saymak istemiyorum ama, Kürt’ün ölüsüne saygı bir yana, mezar taşlarına bile tahammülü yok Türk ırkçılığının.

O nedenle Kürtler, kimliği, kişiliği ve söylemiyle kendileri olan bir “Gidon“ları olsun, gözlerine diken olsun istiyorlar. Bu bir Türk’e itiraz değildir elbette. Kürtler geçmişte, önder kabul ettikleri çocukları istediği için, bir daha yüzlerine bile bakmayacaklarını bile bile kimilerine oy verdiler.  

Ama bu defa farklı.

Bu “biri“nin, kimin kızı ya da oğlu, hangi aile ya da aşiretten olduğu ve de dini inancı ne, asla önemli değil. Onurlu Kürt, bu evre ve ayrımcı aşamaları çoktan geçti. 1991’den beri, büyülü hayallerinin temsilcilerine  oyunu veriyor Kürt. Önder gördükleri çocuklarıyla çelişmemek için onların uygun gördüklerine...

Farklı inançtan ve değişik lehçelerden konuşan Kürtler ulusal ilkede birleştiler. Çünkü yaraları aynı. Tek vücuttan kan akıyor. Kürt kızı Eylem Kahraman’ın “Tendürek Dağı’ında“ adındaki  kitabını okuyorum şimdilerde. “Büyülü hayaller“de birleşen ve “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin“ diyen genç kadın ve erkeklerin romanını.

Onların hayalleri, dede ve  ninelerinin hayal genlerinden mirastır. Unutup yadsımamak gerek. Ana ve babalarının oyları da bu mirasa bağlılıktır. Milyonlarca Kürt, bu doğrultuda giderek oyunu kullana geliyor.

Her neyse, sözün özüne dönersek, Cumhurbaşkanı adaylığını hak eden Kurdistan çocuklarıyla dolu Türk hapishaneleri. Selahattin Demirtaş, Türk yasaları gereği aday olamıyor. Ama Kürt kadın ve erkeklerinin her biri, en az Selahattin kadar değerli.  

Bunlardan biri değilse, neden 25-30 milyonluk Kürt’ün arasından bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarılmıyor? Kimin, neyi eksik ki?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.