Kürtlerin kapısında el öpme kuyruğu…

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler şansını kullanabilir, hakkından gelirse, onların yüz yılı. Onların önünde de eğilmeye başladılar. Bir süreden beri, ev (ülke, şehir) ziyaretleri adı altında yalakalık yapıyorlardı. “Elini ver öpim” demek için ne zamandır Kürt kapılarında sıraya gireceklerini merak ediyorduk. O da oldu.

Bunlar, en zoru başardılar. Varoşların mafya özentili işsiz ve mesleksiz “berduş“ dolandırıcılığını, tehdit ve şantaja buladılar, “sihirli politika“ haline getirdiler.

Başarıysa eğer, garip ve garibanlar düzleminde toplumsal başarı da elde ettiler.

Kötülüklerden nemalanan kalabalıklar, arkalarında ref oldular. Destek verdiler.

Kalemini düello silahı gibi kullanan, mertliği ile bu topluma beş beden büyük gelen Çetin Altan, bu kesimin yolsuzluğa tepkisizliğini şöyle açıklıyordu:

“Yolsuzluğu piyango gibi görüyor, bana da çıkabilir diyorlar.”

Nitekim, bu kesim her türlü kötülükten pay alarak geliyordu. Soyunu kurutttukları halkların malı, mülküne kondular. Hırsızlık yaptılar, talana çıktılar.

Kürtlerle savaşı, yüz yıldan beri aralıksız sürdürüyor. Çünkü savaş kötülüğü, öte yandan kazancı barındırıyor. Atatürk’ten beri, vatan, millet, bayrak olguları siyasetçi gıdasıdır.

Rejimin kaymak çalanları için ayrıca gelir kaynağıdır, savaş.

Onlar, bu vesileyle vergi gelirlerini, aralarında bölüşüyorlar. Kravatlı, ak pak giyimli, baston yutmuş yürüyüşlülerin her kesimi, kendince ve gücü oranında götürüyor, yani kazanıyor.

Kimi, ayağı yanmış gibi, “bayrağım da bayrağım” diye feryat ederek ırkçı güruhun sırtına biniyor. (Oysa, akılları erse, Kürt’ün bayraklarına bir şey demediğini kavrayacaklar. Kürtler, kendi ülkelerini istiyorlar. Çalınmış topraklardaki bayrak onları ilgilendirmiyor).

Siyasetçi hamasetle geçine dursun, kimileri giyim, kimi silah, yiyecek, içecek, barınak temin ediyor. Satışa karşılık, herkes kendince milyon dolar götürüyor.

Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın neyi, kime ve kaça ihale ettiğini kimse bilmiyor. Ortada dönen komisyonların kimlerce paylaşıldığını da...

Paralı (kiralık) asker olmak, mesleksiz işsizlerin kazanç yolu, ayrıca. Ölen ölüyor ama yaşayanlar, hayallerinde olmayan miktarda para kazanıyorlar.

Ve Kurdistan’da soygun, hırsızlık, fidye toplama kimileri için ayrıca kazanç kapısı...

Savaşa gidenler, hiç bir şey bulamazsa ölü soyuyor. Öldürülmüşlerin kulağı, burnundan kolye yapıp boynuna asarak, mahalle kızlarına fiyaka satıyor.

Suç işleyen generaller ve de askerlerine tecavüz eden albay, kendini savunma gereği duyduğunda, “ben, dağda baş keserken” diye söze başlayıp cinayetleriyle övünebiliyor.

O arada, en alttakiler de paylarına düşen kırıntıları topluyor.

İslamo Faşizmi destek de bu kesimlerin toplamıdır. Kanla beslenenler, yani...

O nedenle, emir ve komuta altındaki medya bile ikinci dünya savaşı yıllarındakine benzer bir açlığın yaşandığını bağırdığı halde, su başlarını tutanların oy desteği düşmüyor.

Oysa açlığı yaratan onlardır. Halka gitmesi gereken parayı, savaş harcamaları adı altında aralarında bölüşenlerdir. Gecekondulardan saraylar, köşklere, havuzlu villalar, denizin duvarlarını yaladığı yalılara taşınanların işgal harcamaları, paralı asker, kiralık İslamo Faşist terörist giderleri...

Ancak, yaşayarak şunu gördük: Ülkelerini soyarak, kendi halkını dolandırarak beladan bela koşturanların, yaratanların terörü kalıcı olamadı. Sonunda, kötülüklükleriyle başları eğik, boyunları bükük, elleri önde kenetli zavallı kaldılar. Dün kötülük yaptıklarının önünde, “ver elini öpim abi” diyerek eğilmek zorunda kaldılar.

Rusların önünde eğildiler. Amerikalıların önünde, dalkavukluğa soyunan soytarı gibi takla atıyorlar. Mısır’a, İsrail’e yalvaran, Suudiler, Körfez Emirliklerine el açandırlar...

Ve Kürtler... Kürtler şansını kullanabilir, hakkından gelirse, onların yüz yılı. Onların önünde de eğilmeye başladılar.
Bir süreden beri, ev (ülke, şehir) ziyaretleri adı altında yalakalık yapıyorlardı. “Elini ver öpim” demek için, ne zaman Kürt kapılarında sıraya gireceklerini merak ediyorduk. O da oldu.

Selam vermedikleri Kürt temsilcilerine, “biz yaptık, siz yapmayın” demek ve yardım dilenmek için kapılarında rez (sıra) oldular. Köklerine ihanet edenlerden “Kız Bekir”i elçi gönderdiler.

Oysa, Gürcü ama Türk ırkçısı Recep daha bir saat öncesine kadar, “nerede bir Kürt varsa oraya kadar ölüm” naraları atıyordu. Yurt, hak ile özgürlükleri işgal altındaki her Kürt terörist doğuyordu. Halkı esir muamelesi gören, dili yasaklı ama kendisi Türk ırkçısı Çerkez Hulusi Akar da Şengal’i bombalama emri veriyor, Rojava ve Başûrê Kurdistan‘a bakıp diş gıcırdatıyordu.

Düşmüş, yerde “rızi“ (çürümüş) olmuşun onuru bu kadar işte. Ama galiba onurlu bir düşmana sahip olmak da şans...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.