Kürtlerin onur günü
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Evrenin utancı olan hırsızlık, gasp ve kalpazanlık bunların kıvancı, gururuydu. Şan ve şerefti. Yüzüne karşı “onursuzlar” diye bağrılan askerleri başları eğik ve suskundu. “Burası Kurdistan, konuş, sen nerelisin!..”
Böylesi Soğuk Savaş yılları boyunca, halkını esir alıp öldürücü işkencelerle kışla disiplinine kilitleyen Güney Amerika generalleri rejimlerinde görülmedi, yaşanmadı. Filipin, Endonezya diktatörleri, orduyu rap rap sandık başına götürüp seçim kazanmadı.
Mustafa Kemal, devşirme kalabalıkların “kurtarıcı ata”sı, Atatürk’tü. Nazım Hikmet’in, onu anarken “başına yemin ederim ki” deyip söze girdiği bir ilah, adı konmamış “put”tu. İnsanlar kul; polis, adliye adalet bekçileri; ordu, disiplin kamçısıydı.
“Ölümsüz Ata”nın ölümünden sonra da gölgesi, fiili olarak yaşadı. Hayat onun adıyla başlıyor ve devam ediyordu. Anlı şanlı, kılıcı da kanlı generaller, on yılda bir çizme giyip kılıç kuşanarak, ilke ve inkılaplarını pekiştirmek üzere darbe yapıyor, disiplini bozan başbakan, sonra üniversiteli gençleri duvar dibine ve ipe diziyorlardı. Ancak o generaller bile, Atatürk adına, kendi çıkarlarını zımbalamak üzere, askerleri tabur tabur sandık başına götürmediler.
Ama, mahir bir kalpazan çığırtkanlığıyla küf kokan simitleri, taze fiyatına satan eski bir “pexas çocuk”, sonraları ardında tıngır mıngır sürüklediği yolsuzluk, gasp ve kalpazanlık dosyalarıyla doruklara yürümüştü. Ardından, Osmanlı’da “Yeniçeri Kırımı” benzeri bir darbeyle diktatörlüğe geçmişti.
İşte bu kişilik geçen hafta sonu, düşmanı olduğu Kürtlere yerel yönetimleri teslim etmemek için, kimsenin yapamadığını yapmış, Kürtlerin “yuh” sesleri, “onursuz” haykırışları arasında, yörede yasal ikameti bulunmayan askerlere oy kullandırmış, damadın gazetesi de ertesi gün, zaferin ertesi deve dişi harflerle manşete çekmişti:
“AK Parti Şırnak’ta kazandı, Hakkari’de oyunu rekor oranda artırdı.”
Evrenin utancı olan hırsızlık, gasp ve kalpazanlık bunların kıvancı, gururuydu. Şan ve şerefti. Yüzüne karşı “onursuzlar” diye bağrılan askerleri başları eğik ve suskundu. Şırnaklı protestocular arasından sıyrılıp askerlerin yoluna çıkan, Kurdistani giyimli bir risipisinin silueti ile haykırışı ise dünyada özgürlüğün çağrısı olarak yankılanıyordu:
“Burası Kurdistan, konuş, sen nerelisin!..”
Ama utanma hissi bunlara göre değildi. Bu değerden çıplaktı, arsızlar…
Ancak, Kürtler askerlerin hırsızlık ve gaspta kullanımı nedeniye ayaktayken, hırsız başka plan yürütmekle meşguldu. Kat kat farkı bildikleri için, oy hırsızlığı için asker yığamayanlar Wan’da, 130 bin oy farkla seçimi kazanan Abdullah Zeydan’ın hakkını hile ve tuzakla gasp etmişlerdi. Onun kazandığı başkanlığı, bir “kutxur”, Kürtlük düşmanı bir AKP adayı Abdullahat Arvas’a hediye etmişlerdi.
Leyla Zana’nın sözüyle bu, bir kere daha, “Kürtlerin namus günü”ydü. Ve Kurdistan kadını, çocuğu, ihtiyarıyla bir anda ayaklanmıştı. Şehirler zorbaları lanetleyen seslerin uğultusuyla dolmuştu. Öte yandan Kürt liderler, imdada koşarcasına Wan’a akın etmişlerdi. Türkler, her zamanki gibi zorbaydı. Polise ek, orduyu da öne sürmüşlerdi. Leyla Zana, Başak Demirtaş, Ahmet Türk, Sırrı Sakık gibi tanınan şahsiyetler giriş yasağı ve havada uçuşan plastik mermiler, sıkılan soğuk su, yağdırılan zehirli gazlara rağmen Wan halkıyla beraberdi. O arada Şırnak, Batman, Hakkari, Amed’den başlayarak Kurdistan şehirleri isyan halindeydi. Sokağa çıkma yasağına aldıran yoktu.
Kurdistan böyle ama, CHP’nin hakkını teslim etmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu zamanınında, Kürtlerin seçilmiş lideri Selahattin Demirtaş ve kadın, erkek yakın çalışma arkadaşları meydanlarda tazyikli su ve zehirli gaz altındayken, sabaha karşı baskınlarıyla zindana sürüklenirken ilgi körü, sağır ve dilsiz duran CHP, ilk kez insanlık adına ses veriyor, Wan’a bir heyet gönderiyordu.
Gösterilerin yayılması üzerine, diktatörlük gerilemek, tükürdüğünü yerden yalayıp yutmak zorunda kaldı. Kürtlerin hakkını, Selahattin’in hücre arkadaşı Abdullah Zeydan’a teslim etti. Kürtler, başlattıkları onur savaşını kazanmış ve namus gününden zaferle çıkmışlardı. Zeydan’la, düşmanın sivil, silahsız Wan’ılarla savaşta kirlettiği şehri temizlemek için, sokaklara çıktı. Su döküp her yanı yıkadılar, pak ettiler.
Ama unutmamak gerek. Maganda diktatörlüğü geri adım attı ama, karnında dişlerini gıcırdatıyor. Bir kötülük edecektir. Kötülük, kötülükçünün gıdasıdır, çünkü. Erteler ama, vazgeçmez...