Kürt’ten katilini beslemesini istiyorlar

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler, bugüne dek tümünüzü tek tek denedi.  Oylarını aldıktan ertesi gün, ölüm meleği olarak kapılarına dayandınız. Ekmeklerini, rızklarını çaldınız.
  • Kısacası Kürt'ün size verdiği oy, Kürt'ün ölümü, yurdu yuvasının yıkımı, işkence ve zindan olarak döndü Kürt'e. Onur yarası olarak, ruhunda yer etti.

Recep Tayyip liderliğindeki Türk-İslam rejimi, Kuzey Kürtleri'ni 2014 yılı güzünden itibaren kırım, kan sesi ve zindan kapıları arasına sıkıştırdı. Rejim, adım adım giderek engizisyon ve  “McCarthy usulü terör”e oturdu.

McCarthycilik, 1953-61 yılları arasında Amerika’da görev yapan Başkan Eisenhower’in utanç uygulamasıydı. Başkan,  eski bir askerdi. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı yapmış ve Rusları tanımıştı. Sosyalistler ve Komünistlerden nefret ediyordu.

Başkan olunca, “Rusya ile soğuk savaşı” içeriye taşıdı ve Amerika’daki liberal aydınları, yazarlar ve sanatçıları Rus casusu gören bir bakışla ortaya çıktı. Ama kendisi asla önde görünmedi. Bir sahtekar olduğu daha sonra anlaşılan parti arkadaşı Senatör Joseph McCarthy’i meydana sürdü.

Başkan, Recep Erdoğan gibi diplomatlardan hoşlanmadığı için (Erdoğan, onları Monşer diye kendince aşağılıyor, bolca AKP’li elçi atıyordu) Senatör McCarthy, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Rusya casusu komünistlerle dolu olduğunu haykırıyor,  kurbanları ertesi gün işsiz kalıyordu.

Senatör, “cadı avında” idi. Bir başka gün, aralarında John Steinbeck ve Arthur Miller gibi isimlerin de bulunduğu yazarları, gazetecileri, sinema yönetmeni, senarist, oyuncu ve müzisyenleri komünistlikle karalıyor, onlar da anında mesleğini kaybetmiş işsizler, işlevsizlere katılıyorlardı.

Kürtler, yıllar sonra engizisyon karışımı McCarthy kopyacılığının hedefiydi. McCarthy rolünü Erdoğan, SS Süleyman oynuyordu. Bir zamanlar Bahçeli, Kürtlüğünü hatırlattığı için, “Bana Kürt dedi” diye kameralar karşısında ağlayan, Erdoğan’ın “sen aldırma” teskiniyle hıçkırıkları kesilen adaletçi Bekir de arkadan geliyordu!..

Her Kürt doğarken suçluydu. Yalan, iftira, engizisyondan fırlama muhbirler baş tacıydı.  Recep’in adını andığı kişi anında mesleğini kaybetmiş işsiz, işlevsiz hale geliyor ve yeri de hapishaneydi.

Namaz kıldıran imam, Kürtçe yakaran adam, dua eden dertli teröristti.  

Tekmil Türk partileriyle bütünleşip özgürlük isteyen Kürtlere haraket etmedikleri, sövüp aşağılamadıkları için suçlu ilan edilen HDP’nin liderleri Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile yakın çalışma arkadaşları, Kürt belediye başkanlarıyla birlikte alt kademede kadroları ve dahası HDP’ye oy verenler de terörist oldular. Bölük bölük cezaevlerine dolduruldular.

Engizisyon, onun bir başka versiyonu faşizm ve McCarthycilik tarihin zulüm kesitleriydi. Ama o karanlıkta bile insanlık ölmedi. Zalime dönüp “Hayır” diyenler hep vardı.  Bir tek, Türk rejimi istisna kaldı.

1920’den Atatürk’ün ölümüne kadarki yılların gazetelerini açın bakın. Zehirli gazlar, havadan bombalama, topluca uçurumlara sürülme ile kırımlar yapıldı. Bu barbarlığa karşı çıkan bir tek “hayır” sesini göremezsiniz basında. Çünkü yok. İnsanlık ve onun vicdanı hep ölüydü.  

Recep Erdoğan liderliğindeki vahşette de bazı aykırı sesler hariç, “hayır” diyeni görmedik. Topyekün onay var. “Muhalif” rolündeki siyasi partiler, “biz daha iyi öldürürüz” yarışındaydı.

Erdoğan kızar, laf söyler korkusundan Kürtlere selam vermediler. Kürtlerle görüşen ,ama fotoğraf çektirmekten korkup arka kapıdan çıkan muhalefet liderlerini gördük.

Öyle bir utanç ki, dönüp dönüp Kürt’ün ölüsüne sövdüler.

Ama, Kürtlerden felik felik kaçanlar, kuytuluklarda seslerini kısıp yüzlerini saklayarak “bana oy ver” diye yalvaranlar var. Ey utanma denilen insani değer! Recep bile katlettiği Kürt’ün babası, kardeşi, eşine ağlamaklı bakıp “bana bir oy ver” diye dileniyor!..

Kürt’e, “ katilini besle” diyorlar. “Besle ki, gelip canını alsın...”

Hadi ordan. Sandık günü Kürt’ün günüdür!..

Ayrıca Kürtler, bugüne dek tümünüzü tek tek denedi.  Oylarını aldıktan ertesi gün, ölüm meleği olarak kapılarına dayandınız. Ekmeklerini, rızklarını çaldınız.

Kısacası Kürt'ün size verdiği oy, Kürt'ün ölümü, yurdu yuvasının yıkımı, işkence ve zindan olarak döndü Kürt'e. Onur yarası olarak, ruhunda yer etti.

Kürtler, 1991’den beri, katilinin gücüne güç katmak için oy vermiyorlar. Onlara karşı çıkan partiye oy veriyorlar. Bu da savaşmanın bir yoludur. Faşist rejimle inatlaşma, ona başkaldırmanın öteki adıdır.

Kürt, bununla mutludur. Seçimden seçime,  “soyumun katilime bir taş attım” diyor ve güleç yüzle yürüyor.

Pervin Buldan, “Cumhurbaşkanı için, adayımızla seçime gireceğiz” demişti. Kürtler bu kararı alkışladı. Aksini zaten kabullenmezlerdi. Ama devamı olmalı. Kürtler ikinci turda da, kazanamayacaklarını bile bile adayları için sandığa gitmelidirler.

Kim, ya da hangisi kazanırsa kazansın, Kürtler için fark etmiyor.  Ama en azından, zulüm kapılarına dayandığında “ben oy vermedim, katilimi ben seçmedim” diyecek. Bu da bir şey...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.