‘Mizahımla imtiyazlıları hedef alıyorum’

Dosya Haberleri —

SERIF

SERIF

  • Tiplemelerde ayrıcalıklı pozisyonda duran, benim hedef aldığım, yerdiğim kişidir. Yeğeninin "Ne iş yapıyorsun" sorusuna, "Ticaret… Ekmeğimizin peşindeyiz" diyen tefeci dayı aynı zamanda müteahhittir, ihaleleri de kovalar. Okumayan abi, vegan kardeşini aklı çelinen, kendinden uzaklaşan kişi olarak görür. Evet, bu tipler toplumdaki imtiyazlı kişiler. Acı ama gerçeğimiz bir de bu.

 

DÎLAN KARACADAĞ

Şerif Polat, Kürt karakteristik özellikleriyle toplumda eleştirdiği, komik bulduğu veya sevdiği şeyleri mizahla anlatıyor. Tek kamerayla, “selfie” modunda ve kısıtlı imkanlarla gerçekleştirdiği çekimler kısa sürede çok sayıda kişinin beğenisini aldı.
Şerif Polat ile mizah üzerinden söyleşmek isterken kazıdıkça derinleşen bir hikaye dinledim. PKK’nin kadrolarından olan babası Mehmet Şirin Polat, Türk devletinin baskı ve zulmüne karşı mücadele etmeye karar veriyor. Şerif, daha sonra çok küçük yaşta anne ve babasıyla cezaevinde kalmak zorunda bırakılıyor. Serbest bırakıldıktan sonra ARGK’ye katılan babası, kısa süre sonra şehit düşüyor. Yıllar sonra zor şartlarla Radyo Sinema Televizyon okuyan Şerif, HDP’nin Siirt Belediyesi'nde çalışmaya başlıyor, daha sonra ise kayyum onu “cezalandırma” mantığıyla temizlik bölümüne atıyor. 
Şerif, mizahını nasıl yapıyor; malzemesini nereden, kimden alıyor; neler anlatıyor? Hepsini konuştuk...

Seni sosyal medyada mizah yaptığın videolarınla tanıdık. Eleştirel duruşun ve özellikle Kürtlerin karakteristik özelliklerini yansıtman beğenildi. Sen bunu nasıl görüyorsun? 
Başlarda sadece yakın çevremin olduğu Instagram hesabımdan paylaşıyordum. Yaptığım videoların içeriği gündelik rutinimde de bana eşlik eder, beni hayli hoşnut ederdi. Yayılsın, çok izlensin gibi bir kaygım yoktu. Ki zaten bazı içeriklerimin sadece çok az insanı eğlendireceğini düşünüyordum. Yani o toplumsal refleksleri kestirebiliyordum. Buna rağmen paylaşıyordum, çünkü benim de eğlence anlayışım bu. Sonrasında arkadaşların önerisiyle Twitter üzerinden de paylaşım yapmaya başladım. Kısmen yanıldığımı da anladım. Benim eğlendiğim durumlar, tipler, diğer insanların da ilgisini çekiyordu. İçerikler ilgi görünce devam ettirdim. Eğlenme amacıyla paylaştığım videoların karşılık bulması, söylemek isteyip de söyleyemediğim konularda da cesaretlendirdi.

Niye söyleyemiyorsun?
Çünkü müthiş bir kutuplaşma var. Sadece sosyal medyada bu daha rahat dile getirilebiliyor, diye düşünüyorum. Yoksa sokak da öyle. Hoşuna giden bir şey duysa benden, duymadığı zaman güneyden kuzeyden. Güncel politikaya yönelik bir eleştiri dile getiriyorsun, "Petrol paraları nerede" deniliyor; ekoloji dediğinde "müritlik" muhabbeti açılıyor. Yani seni var olan yaygın ideolojiler üzerinden tanımlıyor. Evet belki de öyle ama sadece bir içerik kişiyi nasıl tanımlasın ki? Totalde ne söylüyor bu kişi, pek de önemli değil. Çünkü “izle, tüket, at” orası. Uzatılabilir ama anlaşıldı diye düşünüyorum. 
Her zaman belli fikirlerin kitleleri olacak ama bunların dışında da bir düşünüş biçimi var, Doğruya doğru yanlışa yanlış demek. Taraf olmak değil amacım. Herkesin sevabı olduğu gibi günahı da var çünkü. Bunun dışında tiplemelerde ayrıcalıklı pozisyonda duran, benim hedef aldığım, yerdiğim kişidir. Yeğeninin "ne iş yapıyorsun" sorusuna, "Ticaret… Ekmeğimizin peşindeyiz" diyen tefeci dayı aynı zamanda müteahhittir, ihaleleri de kovalar. Okumayan abi, vegan kardeşini aklı çelinen, kendinden uzaklaşan kişi olarak görür. Evet, bu tipler toplumdaki imtiyazlı kişiler. Acı ama gerçeğimiz bir de bu.

Video çekmeye nasıl hazırlanıyorsun?
Aslında video çekmek sürekli bir şekilde gündemimde değil. “Aha bunu yapmak lazım!” dediğim anlar oluyor. Not alıyorum bunları, zaman bulunca da çekimini yapıyorum. Elbette metnin öneminin farkındayım ama genellikle metne dayalı çalışmıyorum; küçük notlar alıyorum bazen. Kafama takılan bir meseleye dair aklımda bir konu başlığı oluşuyor ve sonrası doğaçlama gelişiyor. Doğaçlama yapmayı tercih etmemin sebebi o anların sürprizler içerdiğini bilmem ve bunları kaçırmak istememem. Tabi sonrası kurguya kalıyor. Akışa uymayan kısımları şutluyorum, cut! Bazen 10 dakikalık bir veriden 2 dakika kullanıyorum mesela. Bu benim için değişmez bir çalışma yöntemi değil, zamanla farklılaşabilir de.

Tek başına mı yapıyorsun?
Tek başıma değilim, arada istekli arkadaşlarımı dahil ediyorum. Telefonumda benimle beraber. Selfie modu, record… Çekimden paylaşıma tüm süreçleri telefonumla hallediyorum. Yürüyen prodüksiyonum resmen. 

Mizah yaparak ne amaçlıyorsun?
Ben kendimi ifade ediyorum. Bir durumun veya olayın karşısında fikirlerimi yansıtıyorum. “Ben buyum ve bu olaya böyle bakıyorum” ve bunlar da genellikle beni güldüren meseleler.

Şerif Polat, Siirt Belediyesinin sosyal medya bölümünde çalışırken atanan kayyum tarafından “cezalandırıldı” ve temizlik işçisi yapıldı.

Asıl işin mizah değil sanırım?
Ben aslında Radyo Televizyon Sinema mezunuyum. Yüksek lisansımı da sinema bölümünde yaptım. Pek kullanmasam da bu unvanı aslında yönetmenim. 2015'te Kürdistan’daki savaşla ilgili, hendeklerle ilgili bir tane belgesel yaptım. Toplam dört kısa filmim var. HDP’nin Siirt Belediyesinde çalıştım kısa süre öncesine kadar ancak kayyum atandıktan sonra görevim sosyal medya sorumlusuyken temizlik görevlisi yapıldım. Bir süre devam ettim tabii, iş seçiyorum gibi algılanmasın ama bir süre sonra sabahları işe gitmek zor gelmeye başladı. Sosyal medya yine benim alanıma yakındı ama daha sonra alanımdan çok uzak olan bir bölüme yerleştirilince açıkcası iyi hissedemedim ve işi bıraktım.

Sosyal medya görevinden temizlik alanına göndermek, kayyumun aslında bile isteye yaptığı bir şey olmalı...
Tabii. Sözde daha “geride” bir alana göndererek aslında sizi “cezalandırmak” istiyor. Oysa emeğin önü, gerisi, astı, üstü yoktur.

Mezun olduktan sonra ne yaptın?
Mezun olduktan sonra her sinemacı gibi İstanbul’da sektöre yöneldim. Çeşitli projelerde kurgucu olarak çalıştım. Freelance işler yapmak, bir nebze o katı hiyerarşiden kurtulmanızı sağlıyor ama sürekliliği olmadığı için ekonomik kaygılar yaşıyorsunuz. İstanbul gibi bir şehirde böyle gelgitlerle yaşamak istemedim. Van’da Nuda Kültür Merkezi yeni bir kurumdu o dönemde. Sinema dersleri verdim belli bir dönem. Kurumun yapısı yüzünden sorunlar yaşamaya başladık kurum yöneticileriyle. Sorunlar çözülmez bir aşamaya gelince çalışmak istemedim. Benden bir ay sonra kayyum atandı zaten kuruma. İlk işi kurumu kapatmak oldu. Bahsettiğim belgeseli o dönemde yaptım.

Bize ilk belgesel deneyiminden bahsedebilir misin?
Bir sabah kuruma gittiğimde kurum önünde muazzam bir kalabalık gördüm. Sorduğumda dün gece bir gencin sorgusuz sualsiz infaz edildiğini ve amcasının da aynı akıbete uğradığını öğrendim. Aklımda belgesel fikri yoktu. Sadece o görüntüleri kayıt altına almak istedim. Mezarlığa kadar çekim yaptım. Tabii aileyi tanımıyorum. Orada bir görüntü beni çok etkiledi. Bir kadın güçlü görünmeye çalışıyor ama belli ki canı çok yanmış. Kim olduğunu öğrenince belgesel fikri oluşmaya başladı. Ben de 10 gün boyunca mahalledeydim, aileyle beraberdim. Çok travmatik bir deneyimdi. O günden sonra hiçbir şey eskisi değildi benim için. “Xaçort – Şehid Vedat” belgeseli böyle oluştu.

Peki sonra?
Sonrasında sinemayla çok az ilgilendim. Farklı işler yaptım. Bu süreçte yüksek lisans yapmak istiyordum, ona başladım. Askerlik tecilim bitince mecburi de oldu başlamak. Askerlik yapmak istemiyorum. Bir şekilde erteledim işte. O tecil de bitmek üzereyken vicdanı reddimi açıkladım. Tabii AKP’nin savaş politikalarına sarılması etkili oldu bende. Sanki tek seçenek savaşmakmış gibi... 100 yıllık yalan işte. Daha fazla tahammül edemedim. 

Videolarında rap de söylüyorsun…
Evet, son dönemlerde rap yapıyorum, şu an amatör ama kendime inanıyorum. Bu alanda güzel bir aks yakalayacağımı düşünüyorum. 4-5 parçadan oluşan ‘underground’ bir albüm hazırlığındayım şu an. Şubat 2021’de yayınlamayı düşünüyorum.

Kürtçe mi?
Evet, Kürtçe. Türkçe de okuyorum ama ağırlıklı olarak Kürtçe yürümek istiyorum.

Bir sonraki hedefin ne?
Siirt’te kalıyorum ama burası yaşanacak gibi değil. Böyle çok karanlık bir profil çizmek istemiyorum ama durum hiç iç açıcı değil. Şu an burada uyuşturucu kullanımı neredeyse yüzde 30’a çıkmış durumda. Gençler kristal (metafetamin) adlı uyuşturucunun pençesinde. Tefecilikten söz açmadım bile. Gençlerin burada hiçbir imkanı yok. Sosyal ve kültüreli geç, iş bile yok. Çıkar gündelik rutinin bir parçası gibi burada. Öyle uzaklar değil ha, bir zamanlar kutsaliyet atfedilen ilişkiler. Bir zamanlar dediğime bakmayın 6-7 yıl ama bir zamanlar eder yani. Siyasetçilerimiz bu yokuş aşağı yuvarlanmayı okuyamıyorlar çünkü söylemler olayları geriden takip eden söylemler. Bilmiyorum belki de doğru dürüst işleyen bir kurumun kalmamasından kaynaklı okuyamıyorlar, kestiremiyorlar. Ama ne yukarından baktıkları gibi, ne de Avrupa'dan görünen gibi değil. Evet, ben burada yaşamak istemiyorum ve ne yazık ki birçok genç de benim gibi düşünüyor.

Polat’ın babası Mehmet Şirin Polat, 1995 yılında ARGK saflarında şehit düştü.

 

Sen nasıl bir aileye doğdun? Nerede büyüdün?
Siirt’te doğdum. Hayli yurtsever bir ailenin beş çocuğundan biriyim. Babam ben çocukken ERNK çalışmalarının içinde. 1993’te gerçekleştirilen Kürdistan Ulusal Meclisi çalışmalarında yer alıyor ve Siirt temsilciliği yapıyor. Deşifre oluyor. 1993’te ben daha 3 yaşındayken annem ve babamla Batman Cezaevinde kalıyoruz. Babam ayrıntılarını net bilmediğim ama tesadüfi bir nedenden dolayı serbest bırakılıyor ve ARGK'ye katılıyor. Bir süre sonra Garisan ERNK faaliyetlerinin sorumluluğuna getiriliyor. Kısa bir süre sonra da şehit düşüyor. Annem o dönem kardeşim Harun’a hamileydi. Harun babamı hiç görmedi. Ben de çok net hatırlamıyorum babamı. Annemle büyüdük ve birlikte bu zamana kadar geldik. Annem sağ olsun, her şeyimizi karşıladı. Hem anne hem babanın pozisyonunu üstlendi diyebilirim.
Okul hayatım iyiydi ama liseye geldiğimde teklemeye başladım. İki kez sınıfta kaldım ve daha sonra açık öğretime devam ettim. Abim o dönem İstanbul’da. Çevremi değiştirmek istediler. Bu süreçte İstanbul’da tekstil alanında 4 yıl çalıştım. Daha sonra iyi bir puanla 2010'da Radyo Sinema Televizyon bölümünü kazandım ve Mersin süreci başladı benim için. Yaptığım kısa filmler bu dönemden kalma. Daha sonra yüksek lisansı da sinema bölümünde yaptım ancak tezimi vermedim çünkü akademiye olan inancımı kaybettim.

Bir video özellikle dikkatimi çekti: Vejeteryan ve veganlara bakış açısını mizah ile anlattın. Burada vermek istediğin mesaj neydi?
Bir çok şey söylenebilir ama benim daha çok sorun ettiğim nokta insanın kendisini her şeyin merkezine koymasıyla ilgili. İnsana doğada merkezi bir konum atfeden her düşünceye mesafeliyim. İnsanın araç üretebiliyor olması ve düşünebiliyor olmasının normalde ona daha hassas ve sorumluluk sahibi bir yapı kazandırması gerekirken insan yıkımı seçiyor. Dünyamıza bir arı kadar faydası bile yokken... Kendinden görece zayıf olan bir canlı görmemeli insan. Evet evet, dinden, sistemden, kapitalizm vesaireden önce bunu diyorum ben.
Bu hayati sorun karşısında sorumlu davranmaya  çalışıyorum çünkü payıma düşen şeylerin olduğu bilincindeyim. Elimden geldiğince işte. Veganizme olan ilgim de bu düsüncelerimle bağlantılı.

 

‘Cinsiyetçilikten kaçınıyorum’

Sence insanlar sana neden gülüyor?
İnsanların ihtiyacıdır gülmek, doğamızda da var. Gülmeyen, sevmeyen hatta bana gülenleri çok ağır eleştiren, burada beni de rencide edenler de var ama ben bu sert tepkileri anlamış değilim. Yaptığım mizah, kimisi kendisini bulur yaptığımda, beğenir, komik bulur. Kimi komik bulmaz. Ben mizah yaparken bazı noktalarda çok hassas davranıyorum. Cinsiyetçi söylemler kullanmaktan kaçınıyorum. Sırf komiklik olsun diye rencide edici veya aşağılayıcı espriler yapmamaya özen gösteriyorum. Kürtçede deriz ya “Henekên tir û fisan”, bende olmaması gerekir, bana göre. Tabii böyle yapan da var ve buna gülen de var. Benim payıma düşen bu. Toplumu beğenmiyorum, hakim siyasi söylemleri beğenmiyorum, bunu eleştirmek bana kalmalı, katılırsın katılmazsın o sana kalmış. Eğer hoşnutsuzluklarım benim bir sözüme dahi yansımıyorsa ben iyi hissedemem, aslında o da böyle bir kişiye itibar etmemeli. Nerede kalmıştık. Ha, demokrasi diyorduk değil mi? 

 

‘Birbirimize tahammül edemiyoruz’

Nasıl geri dönüşler alıyorsun? Sevenden de sevmeyenden de… 
Son zamanlarda gayet olumlu tepkiler almaya başladım. Eğlenip güldüğünü, annesinin benim sözlerimi tekrarladığını söyleyenler, amcasına benzetenler, bizzat kendisini görenler… Evet, olumlu bunlar, benim de hoşuma giden tepkiler. Beni rahatsız eden daha çok kendini politik bir çizgiye layık gören, tantanacı tipler. Öyle tivitlere denk geliyorum ki azmettirmekten başka bir şey değil. Bu kadar kaba değildir düşüncen, yani olmamalı diye düşünüyorum. Sorsan hak, hukuk, demokrasi, özgürlük. Elinde telefon ve performansından başka hiçbir imtiyazı olmayan bir insanın düşüncelerine dahi tahammül edemiyorsun. Ötesi berisi gerisi ilerisi anlamsız ki artık. Ne dersen de. Sen ve tefeci dayı el elesin bence. Biri geleneksele yaslanıp dayılanıyor, öteki de kaba bir ideolojik refleksle karalıyor. Egemenin düşünüş biçimi işte. Evet, öyle hissetmek davranmak moda. Erdoğan da her konuştuğunda kelimelerini millet, din ve vatan sosuna banıp öyle konuşuyor. Birbirimize tahammülsüzlüğümüz hayli yüksek, geri kalan şeyler için ise eser miktarda. Öfkeyi yanlış yere yöneltiyor ya da bu daha kolay geliyor. Yani demem o ki olumlu tepkiler çoğunlukta.

Şerif Polat’ın yayınladığı videolara Instagram’daki “@sherbtn” hesabından ulaşmak mümkün.

 

Şerif Polat kimdir?


1990’da Siirt'te doğdu. Orta okula kadar Siirt’te okudu. Lisede başarısız bir profil çizip iki yıl üst üste sınıfta kalınca bu durumda mecburi istikamet olan açık öğretime geçiş yaptı. Üniversiteye giriş sınavında iyi bir puanla Mersin Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümüne yerleşti. Bu süreçte filmler yaptı, ödüller aldı. 2014 yılında alanındaki başarılarından dolayı onur öğrencisi seçildi. Yapmak istediği filmler var ama şimdi sosyal medya üzerinden komik videolar çekiyor. Hâlihazırda underground bir rap albümü hazırlığında.
Polat’ın çektiği “Xaçort Şehîd Vedat” (2015) belgeseli, 2015’te düzenlenen 2. Axtamara Film Günlerinde Belgesel Film Gösterimleri Seçkisinde yer aldı. Diğer kısa filmlerinden “Bêdengiya Mirinê / Ölümün Sessizliği” (2013), 2. Duhok Film Festivalinde gösterildi; “Min Kuşt / Öldürdüm” (2013) ise 25. Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışmasının Kısa Film dalında birincilik ödülüne layık görüldü. Polat’ın “Mala Xalêmin / Dayımın Evi” (2014) kısa filmi ise uluslararası festivaller de dahil olmak üzere birçok yarışmadan ödüller topladı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.