Ne yaparsa yapsınlar, yiğitlerimizin yanındayız
Dosya Haberleri —

Yılmaz Uzun
- Oğlunun kemikleri plastik kutular içinde teslim edilen İbrahim Uzun: Evladım parçalara bölünmüş, hepsi kutunun içinde küçük kutulara konulmuş, hepsi o kutunun içine dizilmiş öyle bırakılmış... Size şöyle diyeyim o acının tarifi var mıdır? Kendi evladınızın ufacık parçalarına dokunmak nasıl bir duygu olabilir sizce?
- Köyün imamı verilmedi, camiye de sokmadılar. Taziye kurdurmadılar. Biz de dayısını Hınıs’tan getirdik, dayısı cenaze namazını kıldırdı. Dayısı Kürt Mele’dir. Bütün köy evlerinin kapısında hala asker var. İnsanların evlerden çıkmasını bile engellediler.
- Ahlaki olmayan bir savaş yürütüyor. Ne kadar kirli savaş yöntemi varsa hepsine başvuruyor. Ama şunu da söyleyeyim yiğit, onurlu Kürt gençleri ne biter ne de sonu gelir. Ne de bizler o gençlerin aileleri olarak onların gittiği yolu hiçbir zaman bırakmayacağız.
GÜLCAN DERELİ
İnsanın içinin titrediği, iç organlarının kasıldığı, neredeyse yer değiştirdiği anlar vardır. Acının, öfkenin bedene sirayet ettiği anlar... İleride tarih yaprakları bugünü yazdığında üç kareyi mutlaka baş yere not eder. Halise Aksoy'un kucağına kargo paketi içinde evladı Agit İpek'in, Ali Rıza Arslan’a bir torba içinde evladı Hakan Arslan'ın verildiği anlar. Bunlara bir üçüncü kare daha eklendi. Yılmaz Uzun’un cenazesi, bir kutu içinde baba İbrahim Uzun'a teslim edildi. Hem de 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde... Çocuğunun cansız bedeni 10-15 santimlik küçük plastik kutulara bölünüp kendisine teslim edildiği sırada kutulardan birini açan baba İbrahim Uzun, dokunmaya kıyamadığı evladına şöyle sesledi:
"Ey Şehîd, silavê hevalan ji te re hebû
Ey Şehîd, silavê ciwanan ji te re hebû
Ey Şehîd, silavê diya te ji te re hebû"
Bu acının tarifi var mı?
Siirt’te 2020 yılında yapılan hava saldırısında 5 arkadaşıyla birlikte yaşamını yitiren HPG’li Yılmaz Uzun’un (Tolhildan Tekman) kemikleri 3 yılın ardından, babasına böyle teslim edildi. Biz de baba İbrahim Uzun ile bu anı ve arkasındaki eziyet tarihini konuştuk.
Öfkesi ve acısı sesine yansıyan baba Uzun, "Yani bir kutunun içinde insan vücudunu vermek ne kadar ahlaki? Evladım parçalara bölünmüş, hepsi kutunun içinde küçük kutulara konulmuş, hepsi o kutunun içine dizilmiş öyle bırakılmış... Size şöyle diyeyim o acının tarifi var mıdır? Kendi evladınızın ufacık parçalarına dokunmak nasıl bir duygu olabilir sizce? Tabi ki insanın içi parçalanıyor. Annesi perişan şu anda. Bir anne yüreği ne kadar dayanabilir?" diyor.
Savcı nüfustan düşürmüş, haberimiz yok
2021 yılında Siirt'e DNA testi vermek üzere çağrıldıklarını anlatan baba Uzun, "O zaman Siirt’e geldik. Bir hafta Siirt’te beni oyaladılar. DNA’mı almadılar. Bir hafta oyaladıktan sonra aldılar. Ne zaman sonuçlanır diye sorduğumda biz size haber vereceğiz dediler. Ama 2021’de -tam ay olarak şu an hatırlamıyorum- savcılık DNA testinin sonucuna karar veriyor. Ölümü nüfusta düşürülüyor ama 5 aileye de haber verilmiyor. Halen de haber verilmiyordu, biz sosyal medyada, televizyonda gördükten sonra tekrar gelip başvurduk. Yani aradan 3 yıl geçmiş ne arayan var, ne soran var, ne gelin cenazenizi alın diyen var. Belki biz gitmesek, sosyal medyada paylaşılmasa belki de 10 yıl daha sürerdi, belki 20 yıl, belki ben ölürdüm halen oğlum yaşıyor bilirdim. 3 yılın sonunda da bir kutunun içerisinde getirip insanlara kutuyu veriyorlar" diyerek yapılanlara tepki gösteriyor.
Oyalayarak getirdiler
Cenazeyi Siirt'te teslim aldıktan son Erzurum'a köylerine doğru yola çıkılır ama zulüm de yol boyunca eşlik eder. Baba Uzun, şöyle anlatıyor: "Biz sabah saat 11 buçukta yola çıktık, maalesef yolumuzu kestiler kimlik kontrolü vs. gibi bahanelerle oyaladılar, önümüze bir araç koyup önümüzdeki aracı takip ederek gelmemizi söylediler. O araç da yavaş yavaş gitti ve biz akşam 6'da zor bela köye yetişebildik. Oyalaya oyalaya getirdiler. Bütün köyün yollarını kapatmışlar, kimseyi sokmamışlar."
Cenaze namazını dayısı kıldırdı
Askerler bir yandan cenazenin köye ulaşmasını geciktirmeye çalışırken, köye giden askerler ise o sırada köy muhtarına ve imama baskı yapar. Camide cenaze namazı kılınmasına izin vermeyeceklerini söyler. Cenaze daha köye varmadan köy ablukaya alınmıştır. İmam ve muhtar tehdit edilmiştir. "Taziye kurulmayacak" emri verilmiştir. Camide cenaze namazının kılınması engellenmek istenmiştir ancak Yılmaz Uzun'un dayısı Kürt bir Mele'dir. Hınıs'tan köye gelir ve yeğeninin cenaze namazını tüm engellemelere rağmen dışarıda kıldırır. Köydeki ablukanın devam ettiğini söyleyen baba Uzun, "Köyün imamı verilmedi, imama cenaze namazını kıldırmadılar, camiye de sokmadılar. Ve kesinlikle taziye de olmayacak, imam da verilmeyecek dediler. Biz de dayısını Hınıs’tan getirdik, dayısı cenaze namazını kıldırdı. Dayısı bölgede Kürt Mele’dir. Bütün köy evlerinin kapısında hala asker var. Bakın şu anda görüyorum. İnsanların evlerden çıkmasını bile engellediler" diyor.
Mezarı bırakıp eve gidemedi
Baba Uzun ile konuştuğumda hala mezarlıkta çocuğunun başucunda durduğunu ve mezarı bırakıp eve gidemediğini anlatıyordu. Sözü kendisine bırakıyorum: "Herkes gitti ben mezarın başındayım. İnsan ne diyeceğini bilmiyor. Bu ahlaki değildir. Bir insana evladını kutunun içinde vermek çok incitiyor. Ölüm bu tamam kabul, hepimiz öleceğiz bir gün ama bu şekilde bir evladı rencide ederek kutunun içerisine koyup insanların eline verilmesi insana ayrı bir öfke getiriyor. Kin, nefret yüreğimize sokuyor."
Onurlu halkımızın başı sağ olsun
Baba Uzun, sadece evladına değil Kürt halkına karşı ahlaki olmayan bir savaş yürütüldüğünü söylüyor. Baba Uzun, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Ahlaki olmayan bir şekilde savaş yürütüyor. Kimyasallarla, uçaklarla, ne kadar kirli savaş yönetimi varsa bütün hepsine başvuruyor. Ama şunu da söyleyeyim yiğit, onurlu Kürt gençleri ne biter ne de sonu gelir. Ne de bizler o gençlerin aileleri olarak onların o hayalini ve o gittiği yolu hiçbir zaman bırakmayacağız, peşlerindeyiz, yanlarındayız ve onlarla birlikteyiz. Onurlu halkımızın başı sağ olsun, onursuzların değil. Biz yine de sonuna kadar barış diyoruz ama barış olmadığı takdirde de biz direnmeye devam edeceğiz. Gençlerimizin yanındayız, yiğitlerimizin yanındayız, hareketimizin yanındayız, ölene kadar da öyle olacak, öyle devam edecek. Son sözlerim de bu olsun."