Niye zor olsun ki?

Dosya Haberleri —

AHMED HUSEYNI

AHMED HUSEYNI

  • “Kürdistan’da, dağda, birçok alanda arkadaşların yaşadıkları zorlukları gören, yürekten hisseden biri için Avrupa’daki çalışmalar zor değil. Asıl zorluk, ülkemizin dağlarında savaşanların, şehit düşenlerin yaşadıklarıdır. Hem insan ülkesi için, halkı için çalıştığında çok mutlu oluyor. Buradaki çalışmalar bize niye zor olsun ki?”

PERVİN YERLİKAYA

 

Ahmed Huseyni, nam-ı diğer “Ahmet Siyasi”, özellikle Frankfurt ve çevresindeki Kürtlerin yakından tanıdığı bir emektar. Rojhilat Kürdistanından 1989’da Avrupa’ya gelen Ahmet Siyasi, ilk günlerde daha önce peşmergesi olduğu Komala’da yürüttüğü politik mücadelesine 1991’den beri Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte devam ediyor.

Huseyni ile hem yaşam öyküsünü hem de onu bu çalışmalara motive eden gerekçeleri konuştuk.

 

Öncelikle kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Gerçek adım Ahmed Huseyni ama bulunduğum çevrede herkes beni “Ahmet Siyasi” olarak tanır. 62 yaşındayım. Rojhilat Kürdistanının Şaho bölgesindenim ama ailem, akrabalarım Kirmanşah’ta yaşıyor. 1979’dan beri siyasetle ilgileniyorum. Siyasi hayatım Komala örgütünde başladı. Yıllarca Komala’da peşmergelik yaptım ama Komala’daki bölünmeden sonra bıraktım. 1992’de Apocu oldum, yıllardır da Serok Öcalan’ın siyaseti yolunda çalışma yürütüyorum. Almanya’nın Frankfurt kentinde yaşıyorum, buradaki Kürt derneğinin çalışmalarına katılıyorum. Özel olarak da her 15 Şubat’ta, bu kara günde enternasyonalistlerle birlikteyim ve uzun yürüyüşte yer alıyorum. Teknik meseleler ve araba bendedir; ne gerekiyorsa yapıyorum. 

 

Ailenizde çok sayıda şehit var. Onlardan biraz bahsedebilir misiniz?

Annem, dayılarım, amcalarım, yeğenlerin ve kuzenlerim de dahil olmak üzere ailemde toplam 14 şehit var. Bazıları Komala Zahmetkeşan Kurdistan, bazıları PJAK saflarında şehit düştü. Mustafa Sultanî’nin öncülüğündeki Komala’da şehit düşenler çoğunlukta. Şehitlerimiz, Kürt halkının özgürlüğü, halkların kardeşliği, demokrasi ve sosyalizm için şehit düştüler.

 

Anneniz nasıl şehit düştü?

İşkence altında yaşamını yitirdi. 15 yıl önce beni ziyarete gelmişti. Döndüğünde havaalanında gözaltına aldılar, iki ay işkenceye tabi tutuldu. Durumu ağırlaşınca bırakıyorlar, o da eve dönüyor. İşkence sonucu kalp krizi geçirerek hakkın rahmetine kavuştu.

 

Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışmanız nasıl oldu?

Yanılmıyorsam 1982 ya da 1983 yılı olması lazım, sekiz PKK’li arkadaş, Rojhilat’ın Nawzeng bölgesine gelmişti. O zaman Komala’daki arkadaşlar, “Burası iyi değil” deyince Kandil’e geçtiler. O dönemler böyle değildi, Komala ile Parti birbirine yardımcı oluyordu, ilişkileri çok iyiydi. Bu vesileyle ben de Kandil’deki arkadaşlara birkaç kez malzeme götürdüm, orada görüşüp tanıştık. Onların hal ve hareketleri beni çok etkiledi. Tabii şu anki Komala’dan bahsetmiyorum, 1979-80 yıllarındaki Komala’dan bahsediyorum. 

Ahmed Huseyni, Almanya’ya gelmeden  önce Rojhilat’ta Komala peşmergesi olarak  rejime karşı mücadele ediyordu.

Neydi o Komala’nın farkı?

O Komala, kadınların mücadeleye katılmasını sağladı. O dönemde Komala, kadınlara çok değer veriyordu. Eylem ve etkinliklerde kadınları da görüyordunuz. Şehit Fuat önderliğindeki Komala’dan bahsediyorum. Şehit Fuat Mustafa Sultanî Rojhilat’ın politikası, Apoculuk ile aynıydı. O da savaşırken şehit düştü. Ben bugünkü Kürt Özgürlük Hareketi’ne baktığımda Şehit Fuad Sultanî’yi görüyorum ve bundan dolayı elimden geldiği kadar emek vermeye çalışıyorum. Kürt Özgürlük Hareketi içinde Şehit Fuat Sultanî’nin hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum.

 

Burayı biraz daha açabilir misiniz? Fuat Sultanî neden bu kadar önemli?

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da Şehit Fuad Mustafa Sultanî’den, onun özgürlük için verdiği mücadeleden bahseder. O, yaşadığı dönemde, Rojhilat’ın Apo’suydu, diyebilirim. İran güvenlik güçleriyle 8 saat boyunca çatıştı, mermisi bitince düşmanın eline geçmemek için kendini feda etti. İran rejimi, onun kardeşlerini de ya kurşuna dizerek ya da asarak idam etti. Günümüzde Kürt Özgürlük Hareketinde olan ruhun aynısı onda da vardı. Şimdi Rojhilat’ta Komala’nın bir bölümü onu öncü olarak gördüklerini söylüyorlar ama bu yalnızca görüntüde.

 

Siz Avrupa’ya ne zaman geldiniz?

Komala beni 1989’da tedavi için Avrupa’ya gönderdi. Açıkçası gelmek istemiyordum ama arkadaşlar çok zorladılar. Birçok kez yaralanmıştım.

 

Buraya geldikten sonra politik çalışmalarla ilişkiniz nasıl oldu?

Geldikten birkaç yıl sonra Kürdistan Özgürlük Hareketiyle birlikte hareket etmeye başladım. 80-89 yılları arasında da PKK’li arkadaşlarla iletişimim vardı, yaptıklarını da beğeniyle takip ediyordum ama resmi olarak Komala örgütündeydim. 1991 yılından beri de arkadaşlarla birlikteyim.

Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte çalışma kararı almanızı sağlayan ne oldu?

Ben yurtseverliği başka yerde, başka örgütte görmüyorum. PKK dışında ulusal bir parti de görmüyorum. PKK, dört parçadan Kürtlerin umudu oldu. Kadına bakışıyla, gençliğe bakışıyla, bölgede yaşayan diğer halklara bakışıyla ve ekolojiye yaklaşımıyla PKK, benim düşündüğüm, hayal ettiğim, gerçekleşmesini istediğim bir politikayı yürütüyor. PKK, Kürdistan’ı dört parça görmüyor, tek parça olarak görüyor, bu da benim düşündüklerimle birebir örtüşüyor.

 

Avrupa’daki çalışmalarda sizi en çok etkileyen an ne oldu?

Ülkede Komala gerillasıyken tanıdığım arkadaşları Avrupa’da tekrar görmek, beni mutlu etti. Bunlardan biri de Sakine Cansız’dı.

 

Nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Teknik konularda yardımcı olmaya çalışıyorum. Frankfurt derneğinin çalışmalarına katılıyorum, bürokratik işlemlere yardım ediyorum. Kısacası her türlü çalışmada yer alıyorum. Bütün eylemlerde, etkinliklerde, bana ihtiyaç duyulduğunda elimden geleni yapıyorum.

Zor bir şey değil mi bu?

Hayır, kesinlikle değil. Kürdistan’da, dağda, birçok alanda arkadaşların yaşadıkları zorlukları gören, yürekten hisseden biri için bu çalışmalar zor değil. Asıl zorluk, ülkemizin dağlarında savaşanların, şehit düşenlerin yaşadıklarıdır. Hem insan ülkesi için, halkı için çalıştığında çok mutlu oluyor.

Buradaki çalışmalar bize niye zahmet olsun ki? Yerimiz sıcak, karnımız tok. Avrupa’da devrimci çalışma yürütmek zor değil; devrimci çalışma, asıl Kürdistan dağlarında zordur. Bu çalışmayı aç, susuz, ayakkabısız yürütmek zorunda kalanlar vardı, halen var. Bunları düşündüğünüzde buranın hiçbir zorluğu yok.

 

20 yıldır enternasyonalistlerle birlikte yapılan yürüyüşlere katılıyorsunuz. Bu zaman içinde neler değişti?

20 sene önce yürüyüşler daha coşkulu geçiyordu. Bu kadar güvenlik önlemi de yoktu. Ne yazık ki son dönemde çok fazla güvenlik önlemi alınıyor. Eskiden bayrağımızı ve Önderliğin posterlerini her zaman açabiliyorduk; ne yazık ki bunu son yürüyüşlerde istediğimiz gibi yapamıyoruz.

 

Son yürüyüş nasıl geçti?

Bundan önceki birkaç yıl yürüyüşler çok güzel geçmişti, yüzlerce enternasyonalist katıldı. Bu yıl ne yazık ki koronavirüs bunu engelledi. Koronadan dolayı iki yüz kadar enternasyonalist, yürüyüşe katılamadı ve bu nedenle de yürüyüş, geçtiğimiz yıllara göre biraz daha renksiz geçti.

 

Avrupa’da yaşamak sizin için ne anlama geliyor?

Rezalet. Dediğim gibi, burada Önderliğimin fotoğraflarını ve bayraklarımı bile istediğim gibi taşıyamıyorum. Hayat, bürokrasiyle, kağıtlarla uğraşmakla geçiyor. Ben, ülkemde yaşama şansım elimden alındığı için buradayım, mecbur kaldım. Yani burada yaşamak benim için bir seçenek değil, zorunluluk. Artık ülkeme dönmek istiyorum, Kürdistan’ın özgür dağlarında dolaşmak istiyorum. Avrupa’daki yaşamı artık kaldıramıyorum.

 

Rojhilat’ın devrimci damarı: Kak Fuat

 

Fuad Mustafa Sultanî, 28 Mart 1948’de, Rojhilat Kürdistanında Meriwan’a bağlı Almana köyünde, iki eşli bir babanın 12’si erkek 2’si kız 14 çocuğundan biri olarak doğdu. Babası, toprak sahibi bir ağaydı.

 

Mirasını yoksullara dağıttı

Sultanî, 1972 yılında Meriwan Çiftçiler Birliği’ni kurdu. Bu eyleme en fazla karşı çıkan, toprak ağası olan babası oldu. Sultanî’nin buna cevabı açıktı: Mirasta kendi payına düşen toprakları yoksullara dağıttı. Çiftçiler Birliği, baskılar karşısında silahlı güçlerini oluşturdu; Sultanî de kardeşiyle birlikte bu güç içinde yer aldı.

Sultanî, bu dönemde Meriwan Elektrik Dairesinde zorunlu askerliğini yedek subay rütbesiyle, mühendis olarak yaparken SAVAK sorumlusu ve Meriwan Kaymakamı ile çelişki ve çatışmalar yaşamaya başladı. Bunlardan dolayı Sultanî, Loristan Eyaletinin Brucêrd şehrine sürgün edildi, 20 Ekim 1974’te ise tutuklandı. İlk mahkemede dört yıl hapis cezasına çarptırıldı ve Tahran’da zindana atıldı.

Sultanî zindandan çıktığında Humeyni iktidarı dönemi başlamıştı. Yeni gelen İran rejimi de Şah rejiminin Kürt politikasını değiştirmemiş, aksine saldırılarda yeni yöntemler devreye sokmaya başlamıştı. Sultanî, Kürt halkını buna karşı örgütlemek gerektiği inancındaydı.

 

Meriwan Halk Meclisi

Meriwan’da halk, Sultanî öncülüğünde, 11 Şubat 1979’da Şah’ın heykelini yıktı ve devlet kurumlarını ele geçirdi. Sultanî, halk içinde giderek “Kak Fuat” olarak anılmaya başlanacaktı. Kak Fuat, farklı kurumların oluşturulmasına öncülük etti; 8 Mart ve 1 Mayıs’ın kutlanmasını teşvik etti. Rejimin Meriwan, Sinê ve Tahran’da 8 Mart kutlamalarına izin vermesi, halen bu dönemin bir mirası olarak görülüyor.

Baharla İran rejiminin Rojhilat halkına ve peşmergelerine yönelik saldırıları da başladı. Newroz’a yakın günlerde rejim ile Sine halkı ve peşmerge güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Kak Fuat, bu dönemde bildiriler yayınladı, görüşmeler yaptı ve büyük halk toplantıları düzenledi. Meriwan Halk Meclisi kuruldu ve rejimin saldırıları sırasında halka şehri terk ederek saldırıları boşa çıkarma çağrısı yaptı. Giderek Sine, Saqiz, Bane ve Bokan’da yaşayan halk da Meriwan halkının peşine, onların kenti terk edip gittikleri yere toplandı. Kak Fuat’ın öncülük ettiği bu barışçıl eylem, İran rejimini müzakereye zorladı.

Müzakereler sonuçsuz kaldı, Kürtler kentlerine geri döndü. Kak Fuat, bir süre sonra Celal Talabani ile görüşmek için Xirê Nawzeng köyüne gitti. Görüşme ardından Mahabad’a geçen Kak Fuat, Pawê’ye bağlı Qorî Qela’da grevdeki eylemcilere destek verdi. Bu sırada İran KDP’si de Piranşar ve Serdest bölgelerinde eylemler düzenliyordu ve Komala’dan eylemlere destek vermesini istiyordu.

 

Bane yolunda şehit düştü

Rejim, 25 Ağustos 1980’de Ahmed ve Hüseyin Pirxizirî, Behmen Exzerî, Celal Nesimî, Faik Ezizî, Ahmed Qazizade, Ali Dastanî ve Kak Fuat’ın Emin ve Hüseyin Mustafa adındaki iki kardeşini kurşuna dizerek idam etti. Kak Fuat, YNK’li Brahim Celal ve 30 peşmerge ile Meriwan’a gitti ve gizli toplantılar yaptı. Amaç, karakolları ele geçirmekti.

Kak Fuat ve beraberindekiler, 30 Ağustos’ta Bane’ye gitmek istediler ancak bir mobil karakolu görünce yollarını değiştirip bir köye gittiler. O geceyi köyde geçirdikten sonra Saqiz’a gitmek isterken Bane yolu boyunca karakollar kuran İran güçleri ile karşılaştılar. Çatışmada Kak Fuat ve Halkın Fedailerinden Kak Tehmurez Ekberî şehit düştü.

 

Yüzbinler uğurladı

Kak Fuat’ın ölümünden bir gün sonra Meriwan’a götürülen cenazesi, yüz binlerce kişinin katıldığı bir törenle gömüldü. 28 Mayıs 1981’de kardeşlerinden Macid ve Emced de başka peşmergelerle birlikte Tebriz zindanlarında kurşuna dizildi.

Kak Fuat’ın ölümü ardından hem ölümünün komplo sonucu olup olmadığı tartışıldı hem de Komala, giderek Muktedîlerin hakimiyetine geçti. Kak Fuat, partinin “aile partisine” dönüşmesini engellemişti.

Kak Fuat, şehit düşmesi ardından da hikayesiyle Kürtleri etkilemeye devam etti. Güney Kürdistan’ın büyük şairi Şêrko Bêkes, Kak Fuat’a destana benzer bir şiir yazdı ve onun devrimci, sosyalist ve öncü özelliklerini anlattı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.