Oturuma el koyuyor, hapse atıyorlar

Dosya Haberleri —

  • Sabahın 5’inde kapıları balyozlarla kırarak eve girdiler. Kar maskeli özel timler bizi yere yatırıp üzerimize silah doğrulttu. Türkiye’de yaşadıklarımızdan çok farklı değildi. Cezaevindeyken mahkemeye giderken ayaklarımız zincirleniyordu. Hatta mahkeme salonunun altında beklediğimiz hücreden salona gelene kadar da zincirler kalıyordu.

PERVİN YERLİKAYA/DENİZ BABİR

Almanya’daki PKK yasağı, oturum, seyahat ve iltica hakkı gibi en temel hakların bile Kürtlerin elinden alındığı bir hukuksuzluk mekânı ortaya çıkarıyor. Bu yasağın sembolize ettiği Kürt karşıtı ırkçılık nedeniyle çok sayıda insan, oturum hakkı olmadan, küçük bir alandan dışına çıkmaları yasaklanarak ve sürekli imza atmak zorunda kalarak yaşamak zorunda bırakılıyor. “27. yılında PKK yasağı” dosyamızın bugünkü bölümünde bu uygulamalara maruz kalan Kürtlerden dördünün; Hüseyin Kelekçi, Şemsettin Baltaş, Pembuşah Özmen ve Hogir Ahmet Zeyrek’in hikâyelerine yer veriyoruz.

Devlet zulmü peşini bırakmadı

Hüseyin Kelekçi, 2000 yılından bu yana Almanya’da yaşıyor. Ülkede 3,5 yıllık bir tutsaklığın ardından insan hakları mücadelesini sürdürmüş, daha sonra yakalanmamak için Almanya’ya gelerek iltica etmiş. Ne ki Kürt düşmanı devlet zulmü, Kelekçi’nin peşini Almanya’da da bırakmamış.

Kelekçi’ye Alman devleti, 2002’de oturum hakkı tanımış ve bu hakkı 2008’de siyasi çalışmaları dolayısıyla geri almış. “O tarihe kadar hakkımda açılan hiçbir dava da yoktu. Geldiğimde Mezopotamya Kültür Derneği vardı, ona üye oldum. Daha sonra derneğimiz kapatıldı” diyen Kelekçi, devam ediyor: “Almanya’nın Stuttgart kentinde bulunan Kürt meclisine üye oldum ve çeşitli kültürel çalışmalarda, yönetimde yer aldım. 2008’de süresiz oturum başvurusu yapmak için gittiğimde pasaport ve kimliğimi aldılar. 2008’in 8.ayında bir mektup geldi. Yasadışı bir örgütte çalışma yürüttüğüm gerekçesi ile 129b yasasına göre oturumum elimden alındı. 6 aylık bir ‘Duldung’ (geçici oturum) verdiler.”

Kent dışına çıkma yasağı

Anayasayı Koruma Örgütünün 2012 yılında kendisine 65 sayfalık bir mektup gönderdiğini, mektupta Mezopotamya Kültür Derneğinin çalışmalarının suç olarak sıralandığını anlatan Kelekçi’ye verilen geçici oturumun periyodu da bu tarihten sonra 3 aya düşürülüyor ve eşinin de oturumu elinden alınıyor. Kelekçi’ye bu mektupla ayrıca derneğe gitmesi, siyasi çalışmalara katılması ve Stuttgart dışına çıkması da yasaklanıyor.

‘Mazlum’a neden bağlısınız?’

Bundan sonrasını Kelekçi, şöyle anlatıyor:

“Avukatım bana mahkemeden çağrıldığımı, tercüman parasını da kendim ödemem gerektiğini söyledi. İtiraz ettim ve gitmedim. Defalarca mektup geldi. Sonunda Türkçe bilen bir tercümanla gittim. Dört buçuk saat sorguladılar. Sıfırdan başladılar: Almanya’ya nasıl geldin, ülkeye nasıl giriş yaptın? Sonra hemen PKK’yle ilişkili sorulara başladılar. Mesela bana ‘Mahsum Korkmaz’a, Mazlum Doğan’a neden bu kadar bağlısınız, sizin için ne ifade ediyorlar’ gibi sorular sordular. Ben onlara biz Dersim’de köyümüzdeyken dedelerimizin jandarma geldiğinde ağılın en karanlık yerine minder serip onlar gidene kadar görünmeden, korkuyla beklediklerini ama Mazlum Doğan, Agit gibi insanların köylerimize gelmesiyle o korkuyu aşmaya başladığımızı anlattım…

Bu mahkemeden bir hafta sonra oturumumu elimden aldılar. Stuttgart şehir merkezinin dışına çıkamazsın diyorlar. Haftada da iki kez imza veriyorum. Üyesi olduğum derneğe gitmem yasak; Kürtlerin düzenlediği eylemlere, toplantılara katılmam yasak. Halen mahkemenin sonucunu bekliyorum.”

Polis ‘ziyaretleri’: Ajanlık dayatması

Emniyet’ten 2005’te başka bir mektup aldığını ve ifadeye çağrıldığını ama gitmediğini söyleyen Kelekçi, polislerin daha sonra çalıştığı işyerine gelerek kendisini sormaya başladıklarını, kendisiyle sürekli ayaküstü konuşmak istediklerini anlatıyor. Bu “ziyaretler” nedeniyle çalıştığı işten ayrılmak zorunda kaldığını da belirten Kelekçi, şöyle devam ediyor: “Avukatım bile benden özür dileyerek ‘Bu davayı alamam, bunlarla uğraşılmaz’ dedi. Sonradan öğrendim ki avukatıma da benim dosyama bakıp bakmadığını sormuşlar. En son 9 Ekim Komplosunun yıldönümünde işyerinden çıkarken bir polis yanıma geldi ve ‘Biliyorum, çocuklarının buraya gelmesini istiyorsun’ dedi. Ben tepki gösterince bana, ‘Sen bize yardımcı olursan biz de sana çocuklarını getirmende yardımcı oluruz’ dedi. Benden KADEK ve KONGRA-GEL’e dair bilgi vermemi istedi. O günlerde KADEK’le ilgili bir kitap yayınlanmıştı, ‘Buyrun, 20 Euro verip alabilirsiniz, istediğiniz bilgiler burada yazıyor’ dedim. ‘Size verecek bilgim yok’ diyerek kovdum. Ailemi, çocuklarımı Almanya’ya getirmemi de sürekli türlü bahanelerle engellediler. Bunlar ardından kızım zaten gelmekten vazgeçti, oğlum da Yabancılar Dairesindeki ırkçı yaklaşımlardan rahatsız olup Almanya’yı yeniden terk etti.”

‘Mücadelemizle gurur duyuyoruz’

Baskılar karşısında direnişini her koşul altında sürdürme kararlılığında olduğunu belirten Kelekçi, “Bizi yargılayanlar, sorgulayanlar suçlu; biz suçlu değiliz. Biz hakkımızı arıyoruz, yasaklanan dilimizi arıyoruz. Her toplum gibi kendi değerlerimizle yaşamak istiyoruz. Bunları bize çok görenler, yasaklayanlar, asıl teröristlerdir. Biz çok onurlu bir mücadele veriyoruz ve bununla gurur duyuyoruz” diyor.

Yere yatırıp silah doğrulttular

Şemsettin Baltaş, 2018 yılının Haziran ayında Almanya’da bir itirafçının ifadeleri kanıt gösterilerek tutuklanan 7 Kürt’ten biri. Cezaevinde bir yıl beş ay kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Baltaş, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Sabahın 5’inde kapıları balyozlarla kırarak eve girdiler. Kar maskeli özel timler bizi yere yatırıp üzerimize silah doğrulttu. Türkiye’de yaşadıklarımızdan çok farklı değildi. Cezaevindeyken mahkemeye giderken ayaklarımız zincirleniyordu. Hatta mahkeme salonunun altında beklediğimiz hücreden salona gelene kadar da zincirler kalıyordu. İtirazımız üzerine bu uygulama kaldırıldı. Mahkemeye götüren araçlar yolda sirenlerini çalıyordu. Cezaevinde de izolasyon koşulları vardı. Tek kişilik bir hücrede kalıyordum ve havalandırmaya da bir gardiyanla tek başıma çıkarılıyordum. Orada yaşama tutunmak için çok büyük bir irade gerekiyordu. Yeni Özgür Politika gazetesinin gelmesi, çok büyük moral oluyordu. Kendimi yalnız hissetmemek için gazeteyi sesli okurdum.

Aile görüşlerimiz ilk 6 ayda yarım saatti, sonra 1 saate çıkarıldı. Görüşmede kriminal polisten iki kişi, tercüman ve bir gardiyan da bulunuyordu. Böyle bir durumu Türkiye’de 12 Eylül sürecinde bile görmedim. Avrupa’ya demokrasinin beşiği diyorlar ama bizim yaşadığımız buydu.”

‘Halkımızla aramıza kimse giremez’

Baltaş, 5 Kasım 2019’da iki yıl hapis cezası ve üç yıl adli kontrole çarptırılarak tahliye ediliyor. Pasaportu da elinden alınan Baltaş’a sınırdışı edilmesi talebiyle bir dava da açılıyor ancak Baltaş bu davayı kazanıyor. Siyasi çalışmalara katılması da yasaklanan Baltaş, yaşamını şöyle anlatıyor: “Maksatları derneğe gitmemi engellemek. 2017’ye kadar haftada üç gün imzaya gidiyordum, sonra bire indi. Yaşadığım yeri terk etmem yasak. Adeta açık cezaevinde yaşıyorum. Bana çizdikleri sınırların dışına çıktığım için çok para cezası yedim. Ben sosyal bir varlığım, bir çevrem var. Bu uygulamalar beni psikolojik olarak zorluyor ama halkımızla aramıza kimse giremez. Biz mücadelemize her koşulda devam ederiz. Kürdistan’da bir vahşet yaşanıyor, buna duyarsız kalamayız. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı.”

 

EŞİ VE KARDEŞİNİ TÜRK DEVLETİ KATLETTİ:

‘Bir oturum için geri adım atmam’

Pembuşah Özmen, 50 yaşında bir Kürt kadını. 26 yıldır Almanya’da yaşıyor. Yaklaşık 30 yıldır Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte yürüyen Cizreli Özmen’in eşi, 1992 yılında Türk devleti tarafından katledilmiş. Şöyle anlatıyor: “Eşim Adil Özmen, devletin Cizre’de uyguladığı baskılara boyun eğmedi, tercihini yaparak gerillaya katıldı ve hatta Cizre Serhildanında yer aldı. Berivan hevalle birlikte Cizre’nin kapılarını açarak görkemli bir direniş başlattılar. Hemen arkasından halamın kızı, sonra kız kardeşim gerillaya katıldı. Onlar da Adil’im gibi şehit oldular.”

Bu gelişmeler sırasında kendisi de defalarca gözaltına alınan, işkence gören Özmen, bir dönem tutuklu kalıyor: “Devlet bizim köyü yaktı, taş üstünde taş bırakmadı. Gidecek yer bırakmadılar bize. Köyden Cizre’ye göç etmek zorunda kaldık ama orada da peşimi bırakmadılar. Daha sonra Cizre’yi de değil Türkiye’yi terk etmem gerektiğini anladım.”

‘Derneğe gitme, yürüyüşlere katılma’

Halkının mücadelesine Almanya’da da omuz veren Pembuşah Özmen’e 10 yıldır davalar açılıyor. Özmen, bu baskıları şöyle özetliyor: “Bir Kürt olarak dernek çalışmalarında yer aldım, derneğe de sürekli gidiyordum. Sürekli yürüyüşlerdeydim. Son 10 yılda açılan davalar ardından bana, ‘Derneğe gidemezsin, yürüyüşlere katılamazsın’ diyorlar. Bunları bana açıkça söylüyorlar. Burada yaşanan, Erdoğan’ın Türkiye’de yaptıklarından çok da farklı değil ama ben bir Kürt kadını olarak geri adım atmam. Davalardan dolayı sürekli takip altındayım ama bunlar bana hiç engel değil. Ben Türkiye’de o kadar işkence gördüm, zulüm gördüm; şimdi hiçbir şey olmamış gibi evimde oturursam bu bana ayıp geliyor.”

‘Pasaportumuzu da alsalar geri adım atmayacağız’

Almanya’ya ilk geldiğinde 10 gün içerisinde Türkiye’de yaşadığı baskılardan dolayı süresiz oturum hakkı elde ettiğini anlatan Özmen’in şimdi ise pasaportu elinden alınmış durumda. Haftada üç gün imza vermeye giden Özmen’e her seferinde üç aylık geçici oturum veriliyor. Acil bir durum olur da Stuttgart’tan çıkması gerekirse izin kağıdı almak zorunda.

Özmen’e yönelik baskılardan kızı da nasibini alıyor. Kızının pasaportuna da aynı davadan dolayı el konulmuş ve o da ayda bir polise gidip imza vermek zorunda. İmza vermeyi eskaza unuturlarsa 700 Euro’ya kadar para cezası ödemek zorunda kalıyorlar.

Özmen, baskılar karşısındaki tutumunu ise şu sözlerle anlatıyor: “Biz Kürtler zulümden kaçıp da buralara gelmişiz, bir oturum için geri adım atmayız. Bunlara karşı güçlü durmalıyız. Pasaportumuzu da alsalar geri adım atmamalıyız. Ben bugün geri adım atarsam yarın sıra sana gelir. Birbirimize sahip çıkalım, ele ele verip birlik olalım, şehitlerimize ve partimize sahip çıkalım.”

 

‘İnsanların bizi sevmesinden yargılanıyoruz’

Mahkemeye ilk çıktığım zaman mahkeme başkanı bana, ‘Bu eyalette seni neden bu kadar seviyorlar’ diye sormuştu. İnsanların bizi böyle sevmesinden yargılanıyoruz. Eğer ülkenize bağlı bir yurtseverseniz size dava açılıyor.

 

Hogir Ahmet Zeyrek, 1980 yılından bu yana Almanya’da yaşıyor. Evli ve dört çocuk babası. “İlk geldiğimizde Kürtler olarak bir araya gelebileceğimiz yerlerimiz yoktu” diyen Zeyrek, 1983’te yaşadığı yerde dernek kurulduğundan beri çalışmalarda yer alıyor. Dernek çalışmalarının zor ama güzel olduğunu söyleyen Zeyrek, yaşadıklarını şu cümlelerle anlatıyor:

“Dernek çalışmalarındaki zorlayıcı bir nokta, Alman devletinin Türk devletiyle ilişkileri oldu. İlk dönemler etkinliklerimize izin almakta çok zorlandık ama zamanla aştık. Tabii bu, kitlemizin çabası ve bir arada olmasıyla gerçekleşti. Zamanla büyüdük ve birçok engeli aşabildik. Bu büyüme ile beraber Alman devleti, önce mücadele içinde olan kişilere ufak cezalar vermeye, evlere mektuplar göndermeye başladı. Daha sonra bu yönelimler büyümeye başladı, pasaportlarımızı elimizden almaya başladılar ve insanlar haftada üç gün imza vermek zorunda kalıyor. Sadece benim bulunduğum bölgede 30’u aşkın kişi aynı durumdayız.

‘Ülkenize bağlıysanız dava açılıyor’

Benim oturumum, 2011 Mart ayından beri elimden alınmış durumda. 6 yıl boyunca haftada üç gün imzaya gittim, daha sonra mahkeme sonuçlanınca haftada bir güne düştü. Üç ya da altı aylık geçici oturum izinleriyle yaşıyorum. İlk başta eşimin pasaportuna da el koymuşlardı, itirazla dört yıl sonra geri alabildik. Başlarda seyahat sınırlaması yoktu, daha sonra 9 kilometre sınırı koydular, Heilbronn şehir merkezini bize yasakladılar. Sınırı aşarsam ve kontrole yakalanırsam para cezası veriliyor. Ben de böyle bir ceza aldım, mahkemeye başvurdum ve iptal ettirdim.

Mahkemeye ilk çıktığımda hakim bana, ‘Bu eyalette seni neden bu kadar seviyorlar’ diye sormuştu. İnsanların bizi böyle sevmesinden yargılanıyoruz. Sözün kısası, açılan davalar bu şekildedir. Ülkenize bağlı bir yurtseverseniz size dava açılıyor. Biz ama ne olursa olsun halkımıza, ülkemize bağlı yurtseverler olarak kalacağız ve kendimizden taviz vermeyeceğiz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.