Pozitif barış inşası için entegrasyon yasaları

Salim Orhan
- Akademisyen Salim Orhan, pozitif barışı inşa etmek için entegrasyon yasalarının hazırlanması gerektiğini söyledi.
Hukukçu akademisyen Salim Orhan, çözüm ve barış inşası için yapısal, kurumsal, yasal ve anayasal değişikliklerin yapılması gerektiğini kaydetti.
MA'dan Rukiye Payiz Adıgüzel'e konuşan Orhan, yasal düzenlemelerle birlikte ilk olarak negatif barış sürecini kalıcılaştırmak, ardından pozitif barışı inşa edecek bir kısım değişikliklere ihtiyaç olduğunu söyledi. Orhan, acil ve ivedilikle yapılması gerekenin ise entegrasyon yasaları olduğunu vurguladı. Orhan, "Çatışma çözüm süreçleriyle ilgili dünya örneklerinde her bir çatışmanın ve çözümün biricik olduğunu ifade ediyoruz. Aynı zamanda birbirine ortaklaştığı ve benzeştiği yerler söz konusu. Dolayısıyla entegrasyon yasalarıyla ilgili bir kısım örneklerde şunları net görebiliyoruz; direkt çerçeve antlaşmalar sağlanıyor ve bu çerçeve antlaşmalar beraberinde anayasal düzenlemelerle yürürlüğe girebiliyor. Bütün bunlar aşamalı ve katmanlı bir şekilde yapılıyor. Bir kısım örneklere baktığımızda doğrudan anayasadan başlayıp düzenlemeler yapıyor. Bir kısmı daha alttan düzenlemeler yapıp, sonrasında anayasaya doğru gidildiğini görebiliyoruz" dedi.
Katmanlı düzenlemeler
Bütün dünya örneklerinde bir noktadan sonra yasal düzenlemeye gelmeden sürecin ilerlemesinin mümkün olmadığını hatırlatan Orhan, "Yasal düzenleme güven tesis eder" diyerek, Türkiye'nin özgün koşullarına uyun kısa, orta ve uzun vadede yapılması gereken yasal değişikliklere dikkat çekti. Orhan, bunlardan en acili olan entegrasyon yasasının çerçevesinin; silahsızlandırma, terhis etme, topluma ve siyasete dahil etme olduğunu kaydetti. Orhan, örgüt üyeleri, siyasi nedenlerle diasporada, cezaevlerinde olanlar, haklarında dava açılanlar için entegrasyon yasasının çıkarılması gerektiğini kaydetti. Orhan, bununla ilgili katmanlı düzenlemelerin de öngörülebileceğini dile getirdi. Bununla ilişkili olarak İnfaz Yasası, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) veya Ceza Kanunu gibi bir kısım yasalarda da değişiklikler yapılması gerektiğini ifade eden Orhan, bunun dışında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının yerine getirilmesi şeklinde adımların atılabileceğini söyledi.
Bunlar doğal gereklilik
Bu yasaların sürecin doğal gerekliliği olduğunun altını çizen Orhan, "İnsanlara, 'Silahlarınızı bırakın gelin' diyorsunuz. Nasıl bırakıp gelecek? Kime bırakacak, nasıl bırakacak? Bu süreç de zaman alıyor. Onu bilmemiz gerekiyor. Elbette bir an önce, ivedilikle yapılması lazım ama bu süreçlerin bir sabır da gerektirdiğinin hepimiz farkındayız" dedi.
'Umut hakkı' ivme katar
Devlet Bahçeli'nin Ekim 2024'te 'umut hakkı'na dair yaptığı açıklamayı hatırlatan Orhan, entegrasyon yasalarının bir ek düzenlemesinin de 'umut hakkı' ile ilgili olabileceğini kaydetti. 'Umut hakkı'nın sürecin hem pratikte ilerlemesini sağlayacağını hem de iki taraf arasındaki güven ilişkisini tesis edeceğini söyleyen Orhan, "Çünkü bir taraf ‘umut hakkı’nın sağlanacağını vaadi üzerinde bu süreci başlattı ve onun gereklikleri ile ilgili diğer taraf gereken her şeyi yaptı" diye konuştu.
Muğlak ve müphem dil
Türkiye'de çok yönlü kutuplaşmış bir toplum olduğunu dile getiren Orhan, kutuplaşmış toplumlarda da, uzlaşmanın rahat sağlandığı alanlarda adım atılması gerektiğini vurguladı. Diğer yandan anayasa yapım süreç ve tekniğiyle ilgili "muğlak ve müphem" bir dilin kullanılması gerektiğini belirten Orhan, "Muğlak ve müphem bir dil herkesin kendisini bu sürecin içerisinde bulabilmesini mümkün kılıyor. Mesela İspanya halklarından, İspanyol milletinden bahsediliyor. Aynı şekilde Türkiye'de de buna benzer herkesi dahil edecek bir dilin, ifadenin kullanılması mümkündür" şeklinde konuştu.
Kürtlerin onuru, Türklerin gururu
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un kullandığı "Kürtlerin onuru, Türklerin gururu" söylemine işaret eden Orhan, şöyle devam etti: "Ben bunun çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Eğer bu kavramlar bilinçli kullanılmışsa, onur ve gurur kavramları birbirine denk kavramlar değil. Onur kavramı hak kavramını temsil eder. Yani Kürtlerin haklarını verilmesi gerektiği ile ilgili bütün hakları. Gurur kavramı ise daha kültüreldir, tarihseldir, bağlamsaldır. Yüzyıllık süreçte Türklere bir gurur enjekte edilmiş. Yani üstün olduğuna yönelik birçok şey söylenmiş. Dolayısıyla Kürtlerin haklarını verirken, Kürtlere yönelik bir kısım hakları teminat altına alırken; bunu Türklerin gururunu incitmeden yapmak… Onur ve gurur kavramlarını bilinçli mi kullanmış bilmiyorum ama –muhtemelen bilinçli kullanmış- çok doğru bir kavramsallaştırma olduğunu düşünüyorum."
Sürecin toplumsallaşması
Çözüm süreçlerinin hepsinde "siyasal elitlerin uzlaşısının" gerektiğini dile getiren Orhan, öncelikli sorumluluğun siyasetçilere düştüğünü belirtti. Orhan, şöyle konuştu: "Eğer başarılı olmak isteniyorsa bu süreci göğüsleyecek, risk alacak siyaset yapıcılar da gerekiyor. Elbette siyasetçiler bunu toplumsallaştırabilirler. Toplumsallaşması, toplumda kabul meselesi topluma sunulma biçimiyle ilgilidir. Siyasetçilere, sivil topluma, akademisyenlere, gazetecilere birçok kişiye elbette görev düşüyor. Yer yer elbette dil farklılaşabilir. Bu da normal. Süreci baltalayacak düzeydeki bir dil değişikliğine gidilmemesi lazım. Süreci bozacak, yıkacak, birbirini rencide edecek dilden olabildiğince arındırılmış bir siyaset diline gerek var." AMED










