Recebin Kürt öldürme keyfi...
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Oysa insan olan, döktüğü kanla övünmüyordu. Dinleyen Kürtlerin alkış salvosunu görmedim ama Kürt olmak bir yana, insan olan bunu dinlemeye gitmez. Kanlısının kan bağlamış sofrasına oturmaz. Otursa bile alkışa durmaz. Ama ne yapacaksın ki, kafasını torbaya sokmuş insan kisveliler de var; Kardeşliğin katline, anaların göz yaşına alkışa duran...
Günün ırkçı-dinci Türk rejimi, tıpkı IŞİD ve Taliban gibi, İslamın Hambeli mezhebinden doğan Selefi tarikatının kolu, açık açık deyişle bu terör çarkının evladıdır.
Selefi terörde akla, düşünce ve tartışmaya yer yoktur. İnsan oğlunu insan yapan vicdanın da lüzumatı yoktur bu çölde. Bunca cahillik varken, Kur’an ı kim nasıl anladıysa öyle uygulanıyor.
Selefilerin tarihteki en vahşi ilk eylemi 1800’lerin sonlarında yaşanan Mekke olayıdır. Dinden saptılar diye katliam yaptılar. Kabe de ki kutsal taşları talan ve tahrip ettiler.
O günden beri kendileri gibi olmayan herkesi sapkın veya kafir görüyorlar. Kafiri bertaraf ederek sevap kazanmak için, kan döküyor, mala, mülke el koyuyor; talancılık, hırsızlık yapıyorlar.
O nedenle, Selefiliğin Türk tipinde, “pêxwas“ gelenler bugün dolar milyoneri, hatta milyarderleridir. Çünkü ihtiyaçları kadar değil, götürebildikleri kadarını çalıyorlar. Halkın vergileriyle Saraylı Sultan hayatı yaşıyorlar.
Ama bizler, “bu çağda artık“ olmaz diye düşünürken, siyasi partileşen Selefiler vahşetle ışığa fırladılar.
2 Tammuz 1993 tarihinde, Sivas’ta 32 insanı diri diri yakma bir başlangıç, bir açılıştı.
Türk polisi, askeri ve adliyesi, vahşetin bu şenliğini hizaya geçip insan çığlıklarını dinleyerek seyretti. Çünkü onlar, aralarında gözden çıkarılmış bazı Türk aydınları ile Alevi Kürtlerdi. Selefilerin düşmanları...
Derken Recep Erdoğanın liderliğindeki Türk rejimi 2011 yılında Suriyeyi istila eden Selefilerin en vahşi kolu IŞİD‘e “sıkı işbirlikçi“ ve koruyucu kalkan oldu. Onları besledi. Silahlandırdı.
Onlar da, daha sonra kendi adamlarını Ankara ve Suruç’ta patlatarak Erdoğan’ın korku (terör) rejimine destek çıktılar. Sonra muhasaraya alınmış Kürt şehirlerinin katliamlarında yer aldılar.
Onlardan kurulan ordularla Somali, Libya, Kürdistan’ın öteki köşeleriyle Ermenistan cephesine terör ihracı daha sonradır.
Bu arada Selefi terör, Türk rejiminin hayat damarı olup, beslenmeye başladı.
Selefinin dini her alanda yansımasını buldu. İşkence ve eziyet gündelik hayatın parçası oldu.
Selefi inancı, dini ve vicdanına uygun ama, çağa, mülkiyete, hakka ve evrensel adalete aykırı olarak, Kürtleri açlığa mahkum etmek için, otlaklar, yaylalar yasaklandı.
Türklerin yıllar önce yıkıp-yaktığı köy arazilerine giriş, çıkış ve işletilmesine dair yasak pekiştirildi.
Kürdistan’ın pek çok bölgesinde gece yarıları yemlik ve samanlıklar “keniliğinden“ yanmaya başladı. Seyahatler kısıtlandı. Yol kesmeler, aşağılamanın yeni şekline dönüştürüldü.
En önemlisi, Selefi vicdan ve insanlığına uygun olarak, Kürtlere ilişkin cinayetlere, gasp ve tecavüzlere cezasızlıklar getirildi. Hukuktan vazgeçtik, artık Selefi inancındaki gibi “emir“in lafzı, sözü geçerli. Hapishaneler, salt onlarla uyumlu olmadığı için tutuklu olan insanlara doldu.
Özgür Politika gazetesinin yayımladığı bir istatistiğe göre polis ve askerler, son altı yılda Kürdistan’da 17 bin kişiyi tutukladı. Bunların 7 bini hapishanelere kondu.
Tutuklamalar için suç, gerekçe önemli değil. İnsanlar önce tutuklanıyor, suç fiili sonra imal ediliyor.
Geçelim bunları da: Recep Erdoğan, katlettiği insanların kapısına gidip, evlatlarını nasıl katlettiğini müjdeleyerek, analar babalardan alkış bekliyor.
Hiç bir diktatörün, acılı insanlara reva görmediği bir aşağılama yöntemidir, bu.
Örneğin 5 Aralık günü, bir polis ordusunun koruma kalkanı altında Siirt’te idi.
İnsanların açlıktan kıvrandığı, çocuğuna bırakın domates ve meyve, ekmek yediremediği insanların ülkesinde 500 kişilik bir avaneye yemek verdi.
Yiyip içenler arasında Kürtler de vardı ve Erdoğan konuşuyor, Kürtlere ilişkin cinayetleriyle övünüyordu:
“Bir mağarada kıstırıldı, teröristler. 7 tanesi orada halledildi. Artı, 2 terörist daha halledildi. Sayı oldu 9. Bunları kazımadan, kökünü kurutmadan bize durmak yok.“
Oysa insan olan, döktüğü kanla övünmüyordu. Dinleyen Kürtlerin alkış salvosunu görmedim ama Kürt olmak bir yana, insan olan bunu dinlemeye gitmez. Kanlısının kan bağlamış sofrasına oturmaz. Otursa bile alkışa durmaz. Ama ne yapacaksın ki, kafasını torbaya sokmuş insan kisveliler de var; Kardeşliğin katline, anaların göz yaşına alkışa duran...
Ve o katledilenler; ülkeleri işgal, halkının onuru ayak altında olan ülkenin özgürlük savaşçıları. Dili, kimliği, kültürü, kimliği, ülkenin adı duvarların ardında kilitli bir halkın özgürlük umudu gençler:
Onlara, terörist demek kanlı ağızlara yaraşır. Yurt, ırz ve ağza götürülecek bir lokma ekmek, çocukların gözündeki uykunun hırsızlarına yaraşır...
Recep cinayetleriyle övünürken, mutlu mutlu keyifleniyor, yüzüne gülüş yayılıyor, yüzü giderek, kuzuya hırlayan kurdun yüzüne dönüşüyordu...
Türklerin en az yarısı bunu alkışlıyor. Ne korkunç! İnsanlığın Selefileşerek ayakta çürüdüğü, pis kokular yaya yaya tükendiği bir yerdeyiz.