Recep’in ‘müjdesi’ çuvala girdi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Ellerinden Ermeni, Pontus’lu Rum, Süryani ve Koçgiri Kürtleri soykırımında kalma kan damlayan TC yönetimi, 13 Şubat 1925 tarihinde, topyekün Kürt soykırımını başlatmak üzere, halkın tepkisini bilerek Şeyh Said’in yolunda tuzak kurdu.

 

Ve hesapları doğru çıktı. Şeyhin sarıldığını duyan halk, imdadına koştu. Katiller için beklenen gün doğmuştu. Tepkiyi isyan ilan edip “isyan bastıran“ rolüne çıktılar.

Oysa, isyan plan, proğram, en azından silahlı güç demekti. Şeyhin yanındaki insan çoğunluğunun elinde ise sopa bile yoktu. Türk askerlerinden ne zapt etmiş ise o vardı, ellerinde.

Türkler, hemen ardından “Kürtleri iyi din kardeşi, Şeyh kötü“ ilan ettiler. “Kötü adam teslim olursa, iyi kardeşlere dokunulmayacağını, hatta yapılacak yardımlarla ihya edileceklerini“ açıkladılar.

Öte yandan Kürtlerin, Türklere ilişkin “bextê Roma reş tuneye“ diye bir sözü vardı. Ajanların Şeyhi esir alıp tesliminden sonra, bu söz bir kere daha doğru çıktı. Ardından “iyi Kürtler“in diri diri yakılması, kurşunlanıp süngüden geçirilmesi, mallarının yağma günleri başladı.

Bunun üzerine Kürtler, katili durdurmak için, Ağrı Dağını merkez alarak yeniden örgütlendiler. Kürtler bir kere daha “iyi din kardeş“ oldular. Ama, bu kez Başkomutan İhsan Nuri Paşa kötüydü.

1930’da İhsan Nuri Paşa yoktu. Ağrı karargahı dağılmıştı. Kürtler başsız, örgütsüzdü ve kendilerine yakışanıyla başsız, savunmasız kalan Kürtler arasına daldılar. Ama kendi anlatımlarıyla, “Zilan deresi“ dedikleri “Geliyê Zilan“, yeni doğmuş ya da henüz doğmamış bebekler dahil her cins ve yaşta insan cesetleriyle lebaleb doluyordu.

Onların namus ve şeref sözüydü. Seid Rıza teslim olursa, halka dokunmayacaktı. Seid, halkını zebanilerden kurtarmak için kendi ayağıyla gidip teslim oldu. Onu idam ettiler. Süngü ile, kurşun ve zehirli gazlar ile soykırıma girişip Alman Nazilerine örnek, yol gösterici oldular.

Yıllar sonra, “Kürtler iyi, ama Abdullah Öcalan“ kötü oldu. Öcalan 20 seneyi aşkın zamandan beri ellerinde esir. Ama bu kez, Amerikan filmlerindeki gibi PKK’y “kötü adam“ rolü biçip, yer yüzünün neresinde olursa olsun başını kaldırıp, bir nefeslik özgürlük ardına düşen bütün Kürtleri terörist ilan ettiler. Seri katili de geçip bombaları, füze ve tanklarıyla, canice kapılarına dayandılar.

Kürt kırımı, onlar için dünya boyunca mubah, makbul ve serbest, doğan her Kürt, Türk’ün öldürmesi veya zindana tıkaması içindi. Hitler’in Yahudisi varsa Pontuslu Recep Tayyip’in de Kürt takıntısı vardı. Aşağılık kompleksi işte...

En iyi, en saf kan ve en has, üstelik bayrağa, vatan ile millete aşık Türk görünmek için, Kürt düşmanlığını köpürtüyor, bununla kendini Türk gösteriyor, cinayetler, katliamlar emri veriyordu. “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok“ diye diye, Irak Kürdistanını, ertesi gün, el öpme ve rüşvet ile kopardığı izin ve kiralık katil İslamcıların desteğiyle, Rojava’nın bir bölümünü işgal ediyor. IŞİD’in tecavüz ve kırımına uğramış Şengali, IŞİD’e geri kazandırmak için bombalamaya geçiyor. Kürt mültecilerin olduğu Mexmûr kampını da kuşatma altına alıyordu. Tabii, kendini Kürt diye pazarlayan Gurkaların yardımı ile...

Bütün bunlar olurken, Hulusi Akar diye biri, Hitler komutanlarının kan görme rekorunu egale etmek istercesine, efendisi, daha “apart Hulusi“ demeden öne fırlıyordu. İlk atılımda katilliğin zirvesine çıkıyor, çoğu çocuk 34 Roboskîli’yi bir arada katlettiriyordu. 10 Kürt şehrinin kuşatıp bebek, kadın, kim önüne çıkarsa yere deviriyor, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî halkının katlı ile sürgünü sonra geliyordu. Hulusi, insan kanında debelenerek eğleniyor, hayatın tadını çıkarıyordu.

En son, esir alınmış bazı ajan, polis ve Türk askerlerinin tutulduğu Garê Dağı hapishanesinin plan ile krokilerini, efendisi Recebe sunuyordu. En önemlisi, PKK liderlerinden birinin orada kaldığını söylüyordu, eski general. Ve efendisine, “esirle birlikte PKK liderini de elleri bağlı getireceğini taahhüt“ ediyordu. Recep, bu habere sevindirik olmuş olamlı ki, kendini tutamamış, televizyon konuşmasında, “beni izleyin, Çarşamba günü size önemli bir müjde vereceğim“ diyerek, halkını sevinmeye alıştırıyordu.

Hulusi iki gün sonra, 41 uçaktan oluşan büyük bir savaş filosu ve düzinelerce hücum, indirme ve taarruz helikopteriyle, Garê Dağına saldırıyordu. Saldırı kesintisiz dört gün süren bombardıman ve indirmelerden sonra, Recebin müjde unsurlarını torbalayarak, kaçıyorlardı. Bu süre içinde, kurtarmaya gittikleri esirlerin bulunduğu yer, tastamam 18 defa bombalanmıştı. Esirler bombalanarak öldürülmüş, cesetleri tanınmaz hale getirilmişti. PKK lideri konusunda da eli boş kalmış, bu arada Recebin “halkına vereceği müjde“ gırtlağında kalmıştı.

Bu bir yenilgidir. Çünkü, Garê’ye 41 uçak ve onlarca helikopterle saldırıp dört gün boyunca bomba yağdırmış, kalıcı olmak amacıyla indirme yapmışlardı. Ama tutunamadılar. Kaç tane ölü verdikleri, bu satırların yazıldığı saatlere kadar henüz netlik kazanmamıştı. Ama sonunda orada can derdine düştükleri, zor-bela kurtuldukları gerçek, Kürtlerin kaybına ilişkin rakamlar da savaş yalanlarındandır.

Kürtleri yer yüzünden sileyim derken, saçmalamada giderek Hitler gibi, kendi sonuna doğru kanatlanıyordu, Recep. Kürtleri yenemediği için kafasına sıkarsa şaşmayın...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.