Rojava Devrimi ilk feminist devrimdir

Kadın Haberleri —

Çizim: Andrea Michaelsson Btoy

Çizim: Andrea Michaelsson Btoy

  • Rahila Gupta: 'Dünyadaki ilk feminist devrim Suriye'nin kuzeydoğusundaki Rojava'da 2012'den bu yana Kürt kadınların öncülüğünde devam ediyor. ‘Jin, jiyan, azadi’ sloganı ilk kez burada popülerleşmiştir.'

RAHİLA GUPTA / ÇEVİRİ: SERAP GÜNEŞ

Dünyanın dört bir yanında insanlar İran'daki kadın ayaklanmasıyla dayanışmak için 'Kadın, Yaşam, Özgürlük' sloganları atıyor ve bu ayaklanmayı 'dünyanın ilk feminist devrimi' olarak nitelendiriyor. Rahila Gupta, bu devrimin öncüsü olan Rojava'daki Kürt feminist devrimini incelerken, ilk feminist devrimin burada gerçekleştiğini belirtiyor.

New İnternationalist’e yazan Gupta, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Jin jiyan azadî’ sözlerini ilk kez  1993 yılında bir slogan olarak değil, hareketin hedeflerini özlü bir şekilde ifade etmek için kullandığını belirtiyor. Yazı boyunca Kürt kadın hareketinin ideolojik gelişimini ele alan Gupta, ayın zamanda feminist akademisyenlerin eleştirilerini de dile getirerek Jineolojî’yi anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Rahila Gupta’nın yazısını Serap Güneş gazetemiz için çevirdi.

Kürt feminist devrimi

İranlı Kürt bir kadın olan Jîna Mahsa Amînî’nin, başörtüsünün sınırlarından bir tutam saçının kaçmasına izin verdiği için 16 Eylül 2022 tarihinde ahlak polisi tarafından katledilmesi, İran sokaklarını İslami rejimi yıkmakla tehdit eden bir direnişin fitilini ateşledi.

Dünyanın dört bir yanındaki feministler dayanışma protestoları ve toplu saç kesme ritüelleri düzenliyor. Ben de Londra Piccadilly Circus'ta İranlı aktivist Maryam Namazie'nin, “Herkes için tek yasa” kampanyası çerçevesinde düzenlediği bir etkinlikte saçlarımdan bir tutam kestim.

Medyanın ilgisi tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Batı'nın İran'daki ayaklanmalara verdiği destek Jacobin dergisi tarafından 'kadınların İslami "barbarlıktan" kurtuluşu adına İran'la askeri ve diplomatik gerilimi meşrulaştırmaya çalışan bir tür "kesişimsel emperyalizm"' olarak tanımlandı. İranlı aktivistler ise İran hükümetini izole etmek için yeterince çaba sarf edilmediğini savunuyor.

İran'daki ayaklanmanın yarattığı coşku içinde bazı hayati gerçekler gözden kaçıyor. İranlı yazar Shiva Akhavan Rad, The Observer'da yayınlanan bir röportajında ‘Zan, zendegi, azadî’ (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganından bahsederken, bu sloganın aslında ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganının aslından uyarlandığından, yani Kürt bir kadın olan Jîna Amînî’nin ölümünü protesto eden Kürtçe bir slogan olduğundan bahsetmiyor.

Bu yazı, ezilmişliği derecelendirme amacını taşımıyor; bundan ziyade, Kürtlerin İran'da ve sınırın ötesinde Suriye, Irak ve Türkiye'de tarihsel olarak ezilen bir azınlık olduğu ve mücadelelerinin görünmez kılınmaya devam edilmemesi gerektiği gerçeğini ortaya koyuyor.

Bu davanın İranlılar tarafından benimsenmesi, ülkenin baskıcı hükümetine karşı muhalefeti güçlendiriyor. Ancak İran'ın Kürtçe'de Rojhilat olarak bilinen Kürt bölgeleri rejimin zulmünden en çok nasibini alan yerler.

Bu da beni ikinci varsayıma getiriyor: İran'daki protesto hareketinin 'dünyadaki ilk feminist devrim' olduğu iddiası. Aslında hayır. Dünyadaki ilk feminist devrim Suriye'nin kuzeydoğusundaki Rojava'da 2012'den bu yana Kürt kadınların (ve erkeklerin) öncülüğünde devam ediyor. ‘Jin, jiyan, azadi’ sloganı ilk kez burada popülerleşmiştir.

Rojava kadın devrimi, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hareketini 'terör' olarak tanımlayan ve bu satırların yazıldığı sırada Rojava'yı bombalamaya devam eden NATO müttefiki Türkiye'ye belki de saygıdan dolayı, ana akım medyada neredeyse hiç yer almadı. Öte yandan, İran'daki İslami rejimi yıkma potansiyeline sahip bir protesto hareketi medyada daha önce görülmemiş bir şekilde yer buluyor: çünkü İran Batı'nın amansız bir düşmanı.

‘Jin, jiyan, azadî’

Jîna Amînî'nin ölümünden önce çok az bilinen ve Kürt siyasi toplantılarında ve mitinglerinde coşkuyla atılan bir slogan, şimdi dünyanın dört bir yanındaki toplantı salonlarında ve gösterilerde yankılanıyor. Bu sloganın kökenlerini tartışma fırsatı, Rojava'ya ilişkin farkındalığı arttırmak için bir fırsattır ve dolayısıyla bu sloganın evrensel olarak benimsenmesi olumlu bir gelişmedir.

Ancak Kürt kadınlar sloganların boş sözlere dönüşme tehlikesi konusunda uyarıyor. Kürt akademisyen ve aktivist Dilar Dirik'in Kasım 2022'de Berlin'de Kürt kadınlar tarafından düzenlenen bir konferansta belirttiği gibi: 'Radikal ve devrimci sloganlar ve semboller giderek metalaşıyor, seri üretime geçiyor, anlamları boşaltılıyor ve bu değerleri yaratmak için hayatlarını veren aynı insanlara plastik olarak geri satılıyor.’

‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı ilk kez 8 Mart 2006'da Türkiye'nin çeşitli kentlerinde Kürt kadınlar tarafından Dünya Kadınlar Günü gösterilerinde atıldı. Kürt özgürlük hareketi içinde bu sözler, 1999'dan beri Türkiye'deki bir cezaevinde hücre hapsinde tutulan Kurdistan İşçi Partisi'nin (PKK) hapisteki lideri Abdullah Öcalan'a atfediliyor. Öcalan bu sözleri 1993 yılında bir slogan olarak değil, hareketin hedeflerini özlü bir şekilde ifade etmek için kullanmıştır.

Vatandan önce kadının özgürlüğü

Jin, Kürtçe'de kadın anlamına gelmektedir ve Öcalan tarafından önerilen Jineolojî (ya da 'kadın bilimi') kelimesinin köküdür. Öcalan’ın devrimci geçmişi, Marksizm-Leninizm ve bağımsız bir Kurdistan ulus-devleti talebiyle 1978'de Türkiye'de PKK'yi kurmasıyla başlamıştır. Ancak düşüncelerini hapishanede geliştirmiştir. Kısmen Murray Bookchin'in radikal yerel yönetim üzerine fikirlerinden etkilenen Öcalan, doğası gereği ataerkil, şiddet yanlısı ve anti-demokratik bir kurum olan devleti, 'demokratik konfederalizm' adını verdiği katılımcı bir halk özyönetimi modeli lehine reddetti.

Devletçilik karşıtlığının yanı sıra Öcalan, kadınların devrimin öncüsü olduğuna inanmaya başladı. Öcalan'ın cezaevindeki okuma listesi Judith Butler ve Maria Mies'in feminist eserlerini içeriyordu ve Sakine Cansız gibi Kürt feminist devrimcilerle yaptığı uzun tartışmaların feminist inançlarını etkilediği düşünülüyor.

Öcalan ve Kürt yoldaşlarının feminist davaya katkılarını küçümsemek istememekle birlikte, ikinci dalga feminizmin teorik çıkışları ve kapsamlı aktivizmi olmasaydı Öcalan'ın evriminin mümkün olup olmayacağı üzerine düşünmek önemlidir. Aslında [Öcalan ve Kürt yoldaşlarının geliştirdiği Jineolojî ideolojisi], fikirlerin hoş bir çapraz döllenmesidir. Kürt feministlerin enternasyonalist bakış açısı, bir dizi Batılı düşünür hakkındaki bilgilerine de yansımaktadır. Bu, Küresel Güney'de ortaya çıkan fikir ve teorilerle nadiren ilgilenen Batı oryantalizminin, alışıldık biçimde karşılıksız bıraktığı bir iltifattır.

Öcalan için 'Kadınların özgürlüğü vatanın özgürlüğünden daha değerlidir'.

Öcalan emsalsiz bir lider

O, 19. ve 20. yüzyıllardaki işçi devrimleri ve ulusal kurtuluş mücadelelerinden sonra 21. yüzyılın kadın devrimi yüzyılı olduğuna inanıyor. Kadınların üstünlüğü, kadınların özgürlüğünün tüm insanlığın özgürlüğü için bir ön koşul olduğu vurgusu, Rojava'daki devrimi yönlendiren ve kendi kaderini tayin için Kürt hareketini canlandıran bir fikirdir.

Günümüzün Nelson Mandela'sının ataerki analizi, herhangi bir feministinkine eşittir ve onun konumu, kurtuluş mücadelelerinin erkek liderleri arasında emsalsizdir.

Öcalan feminizm terimini sınırlayıcı buluyor

"Kadının biyolojik farklılığı köleleştirilmesi için bir gerekçe olarak kullanılıyor" diye yazıyor. “Kadının yaptığı tüm işler hafife alınıyor ve değersiz ‘kadın işi’ olarak adlandırılıyor.”

"Kadının kamusal alandaki varlığının din tarafından yasaklandığı, ahlaki açıdan utanç verici olduğu iddia edilir; giderek kadın tüm önemli sosyal faaliyetlerden soyutlanır... Böylece ‘zayıf cinsiyet’ fikri ortak bir inanç haline gelir. Aslında toplum kadına sadece biyolojik olarak ayrı bir cinsiyet olarak değil, neredeyse ayrı bir ırk, ulus ya da sınıf olarak davranır - en çok ezilen ırk, ulus ya da sınıf: hiçbir ırk, sınıf ya da ulus ev kadınlığı gibi sistematik bir köleliğe maruz bırakılmamıştır.”

Öcalan feminizm terimini sınırlayıcı bulmaktadır: ona göre bu terim kadınların erkekler tarafından ezilmesine odaklanmakta, dolayısıyla kadınların tarihe, topluma ve hayata yaptıkları tüm katkıları yakalayamamaktadır.

"Bu, kadının yalnızca egemen erkeğin ezilen kadını olduğu anlamına gelmektedir. Oysa kadın gerçekliği bundan daha kapsamlıdır ve toplumsal cinsiyetin ötesinde geniş kapsamlı ekonomik, sosyal ve siyasi boyutları olan başka anlamlar da içerir.

Neden Jineolojî?

Rahila Gupta

2014'te cezaevindeki Kürt siyasi aktivistlerle yaptığı görüşmelerde bu konuyu detaylandırdı: “Feminizmin sisteme karşı daha radikal bir hareket olması ve kendini liberalizmin etkilerinden arındırması gerekiyor. Jineolojî buna katkıda bulunacaktır.”

Onu [kadınların kurtuluşu davasını] bir bilim, sosyoloji ya da pedagoji gibi incelenmeye değer bir konu, bir 'oloji' statüsüne yükseltti. Bu bilimin var olmamasının tek nedeninin, bilgi üretiminin erkek egemenliği tarafından çarpıtılmış olması olduğunu savundu.

Öcalan'ın, feminizmi en eski sömürgenin isyanı olarak görmesi, Jineolojî'yi, müfredatı sömürgesizleştirmek için, sömürgesizleştirmenin esas olarak ırkla ilgili olduğu Britanya'da yaygın olan bir perspektiften değil, toplumsal cinsiyet perspektifinden bir araç olarak güçlü kılıyor.

Jineolojî'nin orijinal ilkelerini formüle eden Öcalan olsa da, kısmen eylemciliklerinden edindikleri pratik bilgilere ve 2012'de Rojava'da kadın devrimini kurma deneyimlerine dayanarak Jineolojî'yi geliştirmeye ve ona nüanslar eklemeye devam edenler Kürt kadınları oldu. Tartışmalar Kurdistan dağlarındaki kadın gerillalar arasında başladı ve toplumun geri kalanına yayıldı.

Kurdistan'ın dört parçasında, Avrupa'da ve Rusya'da Jineolojî komiteleri var. Ayrıca teorilerini geliştirmek için birkaç uluslararası konferans da düzenlendi. Dilar Dirik, Kürt Kadın Hareketi üzerine yazdığı son kitabında Jineolojî'ye sadece birkaç sayfa ayırdı çünkü Jineolojî 'sürekli gelişen bir süreç ve onu çok fazla tanımlamak evrimini sınırlandırabilir'.

Kürt kadınlarının mücadele tarihine bir bakış

PKK'nin 1986'daki üçüncü kongresinde özerk bir kadın örgütünün kurulacağı açıklanmıştır. 1987'de Kurdistan Yurtsever Kadınlar Birliği (YJWK) kurulmuştur. Bu grup, hareketin ataerkil sömürü, kadın özgürlüğü, kadınların ve aile içindeki rollerinin toplumsal inşası üzerine ilk teorik tartışmalarına ev sahipliği yaptı.

Bu fikirler Öcalan tarafından Kurdistan'da Kadın ve Aile Sorunu (İngilizce olarak mevcut değildir) adlı kitabında bağlamsallaştırılmıştır.

Siyasi faaliyetin tüm alanlarında özerk bir örgütlenme girişimi olarak 1993 yılında kadınların silahlı kanadının kurulması yeni anlayışlar ve bilgiler üretmiştir.

Kadınlar sadece dağlardaki silahlı mücadelede Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı için savaşmakla kalmıyor, aynı zamanda gerilla hareketindeki erkek yoldaşlarının ataerkil tutumlarına da direniyorlardı.

Bu da onların sınıfsal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin yanı sıra kadınların kurtuluşu için mücadele etmenin önemini anlamalarını sağladı.

‘Erkeği öldürme’ teorisi

Öcalan'ın kadın özgürlüğüne verdiği önem göz önüne alındığında, bu mesele Kürt sorununun çözümünden sonraya ertelenecek bir mesele değildi. Bu, kadınların kendi mücadelelerini bağımsızlık kazanılana kadar ertelemelerinin istendiği özellikle Asya ve Afrika'da sömürgeci güçlere karşı verilen önceki ulusal kurtuluş mücadelelerinden alınan önemli bir dersti. Kadınlar, kapitalist modernitenin ataerkil yapılarını anlamaya başladıkları şehirlerde de örgütlenmeye başladılar.

Jineoloji kitapçığında, "Özgürlük meselesini hem kadın hem de erkek için görünür kılmayı amaçlayan ‘Ebedi Boşanma’ teorisi, her iki cinsiyetin de kendi gerçekliğinin farkına varmasını sağlamak için önemli bir adım oldu" deniyor. Öcalan'ın zehirli erkeklikle mücadele eden 'Baskın Erkeği Öldürme' teorisi, kadınların kendilerini erkeklerin baskısından kurtarmak için verdikleri mücadeleye dayanıyor.

İlk kadın partisi (PJKK) Mart 1999'da, Öcalan'ın tutuklanmasından kısa bir süre sonra, onun şimdiye kadar bir kadın partisi kurmamış olmaktan duyduğu pişmanlığı dile getirmek için kuruldu. Parti ertesi yıl Kurdistan referansını bıraktı ve etnik kimliğe dayalı dar milliyetçilikleri aşan bir kapsayıcılıkla her milletten ve kökenden tüm kadınların partiye katılabileceğini belirtmek için adını PJA (Özgür Kadın Partisi) olarak değiştirdi.

Kadınlar toplumun çekirdeğidir

Jineoloji projesinin merkezinde, yaşanmış gerçekliğe dair sistematik bir bilgi üretimi, insan davranışlarının ve sosyal ilişkilerin nesnel, rasyonel, bilimsel bir incelemesi olma iddiasındaki sosyal bilimlerde bir dönüşüm gerçekleştirme girişimi yer alıyor. (Jineolojî) Kitapçıkta "Jineoloji, geleneksel bilime itirazlardan doğan bir bilimdir" deniyor.

Kadınların merkezi bir rol oynadığı ancak tarihin ufkunun altına kalan alanları sıralayarak “kadınların toplumun tortusu değil, çekirdeği olduğu”nun altını çiziyor. İşlevi, kadınları merkeze alan ve dokuz konu alanıyla ilgilenen bir sistem için ideolojik temeller sağlamak: Tarih, etik ve estetik, demografi, sağlık, eğitim, öz savunma, ekonomi, politika ve ekoloji.

Daha da önemlisi Jineolojî, kapitalist ve ataerkil baskıyla mücadele etmenin tek yolu olarak kadınların merkezinde olduğu demokratik konfederalizmin kurulmasını öngören çözüm temelli bir yaklaşım olan bir eylem şablonu.

Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri (YPJ), Suriye iç savaşında İslam Devleti ile mücadelede kilit rol oynayan, çoğunluğu Kürtlerden oluşan silahlı milislerdir.

Pozitivizm sanık sandalyesinde

Pozitivizm Jineolojî tarafından epey eleştiriliyor. Batı'nın kanıta dayalı, nesnel doğrulara ve bilimsel ilkelere, kanıtlanabilir olana bel bağlaması ve diğer öğrenme biçimlerinin ve geleneksel bilgeliklerin geçerliliğini reddetmesi, dar görüşlülüğü nedeniyle eleştiriliyor. Jineolojî, görünüşte duygulardan arınmış ve rasyonel olan bilimin, iktidar, ırkçılık ve cinsiyetçilik tarafından nasıl yozlaştırıldığını inceliyor.

Jineolojî, mitoloji, din ve felsefe gibi konuların içerdiği olumsuz ataerkil değerleri kabul etmekle birlikte, bunların içinde 17. yüzyıl Avrupa'sında gelişen pozitivizm tarafından bir kenara atılmaması gereken hakikatler olduğuna inanıyor.

Aynı dönemde [17. yüzyıl], şifacı olarak kadınların geleneksel bilgeliği toplum için bir tehdit olarak görülmüş ve kadınların davranışları 'cadıların' kitlesel olarak yakılmasıyla disipline edilmiştir; bu tarih, şimdi Silvia Federici gibi yazarlar tarafından Caliban ve Cadı'da feodalizmden kapitalizme yolculuğun bir parçası olarak yeniden ele alınıp işlenmektedir.

Jineolojî, “Aydınlanma” için öne sürülen büyük iddiaları sorguluyor ve “Aydınlanma”yı şekillendiren pozitivist ilkeleri eleştiriyor. Bilginin bir bütün ve bölünmez olması gerekirken, sosyal bilimlerin parçalanmasını ve ekonomi, sosyoloji, tarih ve felsefe gibi uzmanlıkların değerini sorguluyor.

Pozitivizmin 'katı materyalizmi' metafizik ve dinden daha gerici olarak görülüyor. Ancak Öcalan'ın 'üç kırılma' teorisinde, dinin ataerkilliği desteklemede oynadığı rol kapsamlı bir eleştiriye tabi tutuluyor. Kadın devrimi üzerine yazdığı “Özgürleşen Yaşam” adlı broşüründe Öcalan, kadınların köleleştirilmesi ve nihayetinde özgürleşmesine dair 'üç cinsel kırılma' teorisini geliştirmektedir.

İlk kırılma ya da dönüm noktası, Neolitik dönem sona erdiğinde ve 'devletçi uygarlık' ortaya çıktığında ataerkilliğin yükselişiydi; ikinci cinsel kırılma ise ataerkilliğin dinî ideoloji aracılığıyla pekişmesiydi.

Öcalan'ın dediği gibi: 'Kadınlara aşağı muamele etmek artık tanrının kutsal emri haline geldi'. Üçüncü kırılma henüz gelmemiştir, ataerkilliğin sonu ya da Öcalan'ın deyimiyle 'egemen erkeğin öldürülmesi' bu kırılma, erkekliğin kendisini artık kadınlar üzerindeki gücüyle ilişkili olarak tanımlamayacak şekilde yeniden şekillendirilmesiyle ilgilidir.

İstisnailik iddiası

Jineolojî kitapçığı, 'Jineolojî'nin yaklaşımının diğer düşünce akımlarından nasıl farklılaştığını' açıklığa kavuşturmayı umuyor.

Sorun da burada başlıyor: feministleri, Jineolojî ile aynı zemini kapsayan feminist teorileştirme örnekleriyle yanıt vermeleri için tahrik etmiş oluyor. Hareketin müttefiki olan birçoğumuz bu iddiadan rahatsız olduk, özellikle de Batı'da feminizmin o kadar çok kolu var ki Jineolojî'deki tüm teorik yaklaşımlar zaten bir noktada kadınlar tarafından dile getirilmişti.

Jineoloji, istisnailik iddiasında bulunurken, daha radikal akımları tanımaksızın Batı feminizmini esasen liberal olarak homojenleştiriyor gibi görünmektedir.

Dilar Dirik, liberal feminizmin değişime yönelik bireyci ve yasalcı yaklaşımını 'sistemi dönüştürmek yerine hareketleri pasifize eden ideolojik asimilasyon biçimleri' olarak eleştirmektedir. Bu eleştiri, radikal, sosyalist veya Marksist ideolojilere mensup kadınlar tarafından da dile getirilmektedir.

Ancak Kürt feministlerin haklı olarak işaret ettiği gibi, bu perspektif bolluğu ulusötesi [enternasyonel, evrensel] feminizmin parçalanmasına neden olurken, Jineolojî bu çeşitli düşünce sistemlerinin unsurlarını Kürt kadınlarının arkasında birleştiği tek bir çerçevede bir araya getirebildi. Örneğin devlet karşıtı duruşları, pek çok anarşistin [kendilerine] akın etmesine neden oldu.

‘Erkeğin dönüşümü’

Diğerleri ise, bireyin sınıf ilişkileri tarafından şekillendirildiğini ve sistem değiştiğinde insan karakterinin daha ilerici bir kalıpta şekilleneceğini öne süren klasik Marksizm'in aksine, her biri diğeriyle simbiyotik bir ilişki içinde olan sistemi ve benliği değiştirmeye yapılan eşit vurgudan ve “Xwebûn” ya da kendin olma ve kendin haline gelme teorisinden etkilenmiştir.

Devrimci Eğitim kitapçığı şöyle diyor: “Sadece sistemi değiştirerek ve sonra da sistemin içindeki insanları değiştirmesini bekleyerek devrimi gerçekleştiremeyiz. Tarihten bunun yeterli olmadığını görüyoruz.”

‘Jin, jiyan, azadî’ sloganının 'özgürlük' kısmı aynı zamanda hem erkeklerde hem de kadınlarda zihniyet değişimine bir gönderme. 'Özgür yaşam için erkeği dönüştürmek şarttır' diyor Öcalan. Dilar Dirik, kadın kurtuluş ideolojisinin sadece kadınlara özgü bir çerçeve olmadığını söylüyor. Kadın Kurtuluş İdeolojisi, ne kadar militan oldukları, kadın özgürlüğüne yaklaşımları ve 'erkeklerin özgürlük sorunu' ile ilgilenmeleri üzerinden değerlendirilen erkek kadrolara da öğretiliyor.

Jineolojî Akademisi gönderdiği bir e-postada, şu anda ana araştırma konularından birinin 'birlikte yaşam' (hevjiyana azad) ve baskın erkeklik analizi olduğunu açıkladı. Kadınlar ve erkekler arasındaki cinsel ilişkiler de dahil olmak üzere tüm ilişkilerde kölelik potansiyeli yerine özgürlük potansiyeli nasıl inşa edilir?

Öcalan'ın eserlerini İngilizceye çeviren Havin Güneşer'in Özgürlük Sanatı adlı kitabında belirttiği gibi: "Gördüğümüz şey, kadın ve erkek arasındaki ilişkinin özel bir alan olarak kabul edildiği, ancak aslında sömürgeleştirme sürecinin ilk ve en önemli yeri olduğudur.”

Batılı feministler toksik erkekliği analiz ederken, erkekleri ve ataerkil zihniyetlerini değiştirme işi daha çok erkeklerin işi olarak görülmekte, kadınların sorumluluğu olarak görülmemektedir. Bazı kadın örgütleri, eşlerine şiddet uygulayan erkeklere yönelik öfke kontrolü gibi fail programları oluşturmuştur.

Hem erkekler hem de kadınlar için kişisel dönüşümün önemi ve aynı zamanda anti-kapitalist, devlet karşıtı ve ekolojik odağıyla sistemi değiştirmek için mücadele etmek, daha önce benzerini pek görmediğimiz senkretik [bağdaştırıcı] bir siyasi gelenektir. Jineolojî, "Nesneyi mutlak olarak alan bir materyalizm ile özneyi mutlak olarak alan bir idealizm arasında seçim yapmayı reddeder.”

‘Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir…’

Jineolojî’nin bakış açısı ve pratiklerinin temel dayanağı olarak etik ve estetiğe yapılan vurgu da bir kurtuluş mücadelesi için alışılmadık bir durumdur. Bu, savunucuları tarafından Jineolojî'yi bilimcilikten ve egemen sosyal bilimler anlayışından ayıran temel fark olarak görülmektedir. Güzellik, erkeklere çekici görünmekle ilgili değil, özgürlük, kültürel ve etik değerlerle eşanlamlı olarak yeniden kavramsallaştırılmıştır.

Öcalan bunu şöyle ifade ediyor: “Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir.” Estetik, adalet, özerklik, hakikat ve özgürleşmeye bağlılıkla beslenmelidir.

Rojava'daki Jineolojî Akademisi'nden Zozan Sima, Öcalan'ın açıklamasını şöyle genişletiyor: “Siyaseti demokratikleştiren kadınlar, toplulukları ve diğer kadınları korumak için hayatlarını tehlikeye atan kadınlar, kendilerini ve çevrelerindekileri eğiten kadınlar, komünal yaşayan kadınlar, ekolojik dengeyi koruyan kadınlar, özgür ülkelerde kendi kimlikleriyle çocuk yetiştirmek için mücadele eden kadınlar ve daha niceleri mücadeleyle güzelleşen kadınlardır.”

Feminist Akademisyen Nadje Al-Ali ve Isabel Käser’in görüşleri

“Bugünün çirkinlik, adaletsizlik ve kötülüklerle dolu dünyasında güzelliği oluşturan, estetiğin fiziksel, çoğaltılmış biçimleri değildir; güzelliği ancak mücadele ederek yaşamı savunan kadınlar yaratabilir. Bu anlamda IŞİD (DAİŞ) faşizmine karşı mücadele eden genç kadınlardan daha güzel bir şey var mı?”

Ancak bu istisnailik iddiaları, feminist akademisyenler Nadje Al-Ali ve Isabel Käser'i ikna etmiyor.

“Feminizmin Ötesinde mi? Jineolojî ve Kürt Kadın Özgürlük Hareketi” başlıklı makalelerinde, Jineolojî'yi, marjinalleştirilmiş grupların öznel konumlarından üretilen bilgiyi doğrulayarak onları güçlendiren bir perspektif olan bakış açısı teorisi içinde konumlandırıyorlar.

Ayrıca, Batı düşüncesinde yaygın olan sekülerizm ve maneviyat arasındaki ikiliğe meydan okuyan ulusötesi feministlere işaret ediyor ve sosyal bilimleri eleştiren ve kendilerini kadınların tarihlerini ortaya çıkarmaya adayan sayısız feministi hatırlatıyorlar.

Bir açıdan bu akademik bir konu.

Eğer Jineolojî dünyadaki ilk ve tek kadın devrimi için bir şablon oluşturuyorsa, istisnailik iddiası tamamen haklıdır. Jineolojî’nin feminist düşüncenin diğer akımlarıyla örtüşüp örtüşmemesi neden önemli olsun ki? Kadın devrimini diğer feminist kuramlardan ayıran temel fark, kesinlikle onun bilimselliğidir.

Al-Ali ve Käser, Kürt görüşmecilerinin küresel feminizmin bölünmüş olduğu ve eleştirel perspektiflerini siyasi eyleme dönüştüremediği yönündeki eleştirileri karşısında gereksiz yere savunmaya geçerek, "pek çok gerilemeye ve çözülmemiş eşitsizliklere rağmen, pek çok bağlamda yapısal eşitsizliklere meydan okumanın ve kadınların gündelik yaşamlarını iyileştirmenin merkezinde yer alan küresel feminist mobilizasyonun uzun tarihine" işaret ediyor.

Kadın mücadelelerinin parçalanmışlığı, farklı kolları - radikal feminizm, anarko-feminizm, Marksist-feminizm, ekofeminizm - bizi inkar edilemez bir şekilde geri bıraktı. Jineolojî kitapçığı Batı feminizmini devrimci potansiyeli olmayan 'umut hareketleri' olarak tanımlıyor.

Öcalan, ‘Özgürleşen Hayat'ta feminizmin, bölünmeden beslenen kapitalist bir sistemde asla tam anlamıyla başarılı olamayacağını; laik demokratik bir sistemde sınıf ve ırk eşitliğinin kadınların kurtuluşu mücadelesinin bir parçası olduğunu savunuyor. Siyah feministlerden oluşan Combahee Nehri Kolektifi gibi pek çok feminist bu analize katılacaktır, ancak kapitalist bir sistemde ırk ve sınıf eşitliği fikirlerini uygulamaya koyamamaktadırlar.

Ulusötesi feminizmin genellikle işçi sınıfı ve azınlık kadınlarını dışlayan bir orta sınıf meselesi olarak aşağılanmasına şaşmamak gerekir.

Avrupa Jineolojî komitesinin Al-Ali ve Käser'in makalesine verdiği yanıt da gereksiz yere savunmacıydı - Kürt kadın hareketinin eleştiri ve özeleştiriye verdiği değer göz önüne alındığında bu şaşırtıcıdır.

Komite, yazarların metodolojisini eleştirmiş, görüşülen kişilerden bağlamı dışında alıntılar yapıldığını düşünmüş ve Kürtçe ya da Türkçe mevcut çalışmaların hiçbirini okumadıklarını belirtmiştir - ki bu eleştiri bu makale için de yapılabilir.

Yazarları 'çalışmalarını küçümsemek ve önemsizleştirmekle' eleştirmek haksız bir eleştiridir, zira yazı Jineolojî ile ciddi bir şekilde ilgilenmeye ve onu Kürt kadınlarla dayanışma içinde olan bir konumdan değerlendirmeye çalışmıştır. 

Al-Ali ve Käser'in de kabul ettiği gibi, 'Jineolojî'nin dönüştürücü potansiyeli başka hiçbir feminist politika tarafından gerçekleştirilmemiştir.’

Bölünmüş bir dayanışma

Kürt Kadın hareketinin en enerji verici yönlerinden biri, ulusötesi feminizmle aktif ittifak arayışı ve diğer mücadeleleri kucaklaması. Hareket, IŞİD'le varoluşsal savaşının ortasında, ABD'deki ırkçılık karşıtı kampanyanın etkisiyle, diğer azınlıklar gibi pekala benimseyebilecekleri #KurdishLivesMatter sloganıyla değil, #BlackLivesMatter sloganıyla dayanışmak için bir sosyal medya kampanyası başlatacak kafa boşluğu ve zamanı buldu.

Rojava'dayken tanıştığım herkese burada, Birleşik Krallık'ta nasıl dayanışma sağlayabileceğimizi sordum. Neredeyse herkes gerçek dayanışmanın, her yerdeki feministlerin kendi demokratik konfederalizm modellerini kendi yerel bağlamlarına uyarlamaları ve benimsemeleri olacağını söyledi.

Onların dayanışma istemesi ve bizim de bunu sağlamamızla ilgili sorunlardan biri, Kürt kadınların her yerde feministlerin karşı karşıya kaldığı bölünmelerle yükümlü olmaları ve hangi tarafta olduklarını açık ya da örtük bir şekilde ifade etmek zorunda olmaları.

Birleşik Krallık perspektifinden bakıldığında, buradaki [Britanya’daki] kadın hareketini parçalayan ancak kendi yerel bağlamlarında [tüm parçalarıyla birlikte Kurdistan’da] henüz ortaya çıkmamış sorularla karşı karşıyalar. Frankfurt'ta 2018 yılında düzenlenen Kürt kadınlarının ilk uluslararası konferansında Rojava'daki kadın devrimi üzerine bir oturumu yönetirken bu durum beni özellikle etkiledi. Genç bir Alman kadın, panelistlere ikili olmayan cinsiyet kimliği hakkındaki görüşlerini sordu. Panelde yer alan ve doğrudan Rojava'dan gelen kadınlar bu soruya yanıt vermediler - bu soru onların gerçekliğinin çok dışında görünüyordu.

Feminist dayanışma grupları cinsiyet kimliği konusunda derin bir bölünme yaşıyor. Bu tartışmanın her iki tarafındaki gruplar da Rojava'daki kadın devriminden ilham alıyor, ancak Rojava için dayanışmanın nihai hedefini göz önünde tutarak bu bölünmüşlüğü aşmaya çalışmak, özellikle de bir taraf diğerini transfobik olarak görüyorsa zor.

Kürt kadınlarla yapılan görüşmeler, özellikle diasporada farklı siyasi geleneklere ve tartışmalara maruz kalmış olanlar olmak üzere, onların da bölünmüş olabileceklerini gösteriyor. LGBT kimliklerinin cinselliğin metalaştırılmasının bir ifadesi olduğuna dair yukarıda alıntılanan ifadeler dışında, bu konuda kamuoyuna çok az açıklama yapılmıştır.

HDP’nin bakış açısı

Türkiye'de Kürt yanlısı bir siyasi parti olan HDP'nin 2015 bildirgesinde 'cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık ve baskının' ortadan kaldırılacağı açıkça taahhüt edilmiştir. Konferanslarında kapı herkese açıktır.

Rojava'da bulunan Andrea Wolf Jineolojî Enstitüsü tarafından hazırlanan Devrimci Eğitim adlı kitapçıkta 'kadınlardan ve kadın-sosyalleşmiş insanlardan' söz edilmekte ve her cinsiyetten insandan bahsedilmektedir. Andrea Wolf Enstitüsü esas olarak uluslararası bir kuruluş olduğundan, bu durum büyük olasılıkla bu tür literatürün hazırlanmasında enternasyonalistlerin etkisinin bir kanıtıdır.

Kasım 2022'de Berlin'de düzenlenen ikinci konferansta Kürt kadınlar, nefes kesici bir hırsla, kadınları, Rojava'da uygulanmakta olan, laik, ekolojik, çok etnikli ve anti-kapitalist bir taban demokrasisi biçimi olan ve kadınların sürücü koltuğunda oturduğu bir Kadın Dünyası Demokratik Konfederalist modeli kurmaya çağırdılar.

Tanık olduğumuz kapitalizmin krizi göz önüne alındığında, başlangıçta bunlar Suriye'deki Rojava'nın varlığına benzer şekilde mevcut ulus devletler içinde paralel yapılar olsa bile, kadınların kendi kaderini kontrol altına almasının zamanının geldiğine inanıyorlar.

İranlı kadınlar devrimci ruhlarını somutlaştıracak yapılar arıyorlarsa, sınırın öte yanında, Rojava olarak da bilinen devrimci Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nde kullanılan modellerden başkasına bakmalarına gerek yok.

Rahila Gupta

Rahila Gupta bir gazeteci ve aktivisttir. Son kitabı Nihal Armstrong'un Baladı adlı manzum bir romandır.

 

Notlar ve Referanslar

*Abdullah Öcalan, Özgürleşen Yaşam: Kadın Devrimi, Uluslararası İnisiyatif Baskısı, 2013

*Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi: Demokratik Uygarlık Manifestosu: Cilt III, Uluslararası İnisiyatif Baskısı / Kairos / PM Press, 2020

*Dilar Dirik, The Kurdish Women's Movement History, Theory, Practice, Pluto Press, 2022 

*Silvia Federici, Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlkel Birikim, Autonomedia, 2017 

*Devrimci Eğitim: Rojava'daki Andrea Wolf Jineoloji Enstitüsü'nün İlk Döneminden Notlar, Andrea Wolf Enstitüsü, 2020

*Havin Güneşer, Özgürlük Sanatı: Kürt Özgürlük Mücadelesinin Kısa Tarihi, Kairos / PM Press, 2021 

*Nadje Al-Ali ve Isabel Käser, 'Beyond Feminism? Jineolojî ve Kürt Kadın Özgürlük Hareketi', Politics & Gender, Cilt 18, No 1, Mart 2022 

*Jineolojinin kökleri Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesine dayanıyor. Ne Türkçe ne de Kürtçe bilmediğim için Jineolojî hakkındaki anlayışımın büyük bir kısmı, Kürt aktivistlerin bana söylediğine göre tartışmaların daha zengin ve incelikli olduğu, genellikle kötü çevrilmiş İngilizce eserlere dayanıyor. Jineolojinin gelişim tarihi ve temel ilkeleri için bilgimi Jineolojî üzerine bir kitapçığa borçluyum. 

*Dilar Dirik'e ve Rojava'daki Jineolojî Akademisi'ne Türkçe yayınlanmış bazı materyallere erişmeme yardımcı oldukları için teşekkür ederim.

KAYNAK: https://newint.org/immersive/2023/02/23/iran-kurdish-feminist-revolution

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.