Sadece ‘endişe’ yetmiyor

  • İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, uluslararası kurumların Türk hükümetinin insan haklarını ayaklar altına alan uygulamaları karşısında sadece ‘endişe’ beyanında bulunup yaptırımdan kaçındığını, bunun da cesaretlendirdiğini söyledi.

 

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edilişinin 72. yıl dönümü, ağır insan hakları ihlalleriyle karşılanıyor. Hak ihlallerinin başında ise İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulaması geliyor. Tecridin kaldırılmasını talep eden tutsaklar, tüm cezaevlerinde 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemlerine başladı.

MA’ya konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal, dünyada barış, adalet ve güvenliği sağlamak üzere kurulan uluslararası ve bölgesel topluluklar olan BM, Avrupa Konseyi (AK), Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) ve diğer örgütlerin kuruluş amaçlarından uzaklaştıklarını ifade ederek, “İnsan hakları evrenseldir. Bugün başka ülkelerdeki en ağır insan hakları ihlalleri görmemezlikten geliniyor ve sadece endişe duyduklarını söylüyorlar” dedi.

Yaptırım uygulanmıyor

 Türkiye’deki hak ihlalleriyle ilgili BM, AK, Avrupa Birliği (AB), Avrupa Parlamentosu (AP) ile zaman zaman ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ‘olup bitenlerden kaygı duyuyoruz’ şeklinde açıklamalarla yetindiğini anımsatan Birdal, şunları söyledi: “Kuruluş gerekçelerinden uzaklaşmış olmaları en büyük sorun. İkincisi, Evrensel İnsan Haklarını Bildirgesi’nin bir yaptırımı yok ama BM ve AK’den çıkan, daha sonraki sözleşmeler, belgelere taraf olan ülkelerin uymamaları halinde yaptırımlar var; askeri, mali, ticari vb. Bakın son 15 yıldır en ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor ve Türkiye üzerine hiçbir ülke, hiçbir topluluk yaptırım uygulamadı. Sadece endişe duyduklarını söylediler. İkincisi Evrensel İnsan Haklarının Korunması’nın gözetilmesi ve savunulması, uluslararası mekanizmaların işlerliğine bağlı.”

AİHM seyirci kalıyor

 AİHM’in insan haklarına yönelik tutumunu eleştiren Birdal, şunları söyledi: “Örneğin; AİHM, Türkiye’de olup bitenlere karşı seyirci pozisyonunda. Mesela İmralı’daki bir tecrit, bakın CPT uzun süredir gelmiyor, geldiği zaman da hazırladığı raporu Türkiye kamuoyu ya da Avrupa demokratik kamuoyu ile paylaşmıyor. Yani uluslararası denetim mekanizmalarının caydırıcılığının kalmaması, o devletleri hak ihlalleri açısından cesaretlendiriyor. Daha önce devletler askeri, mali, siyasi, ticari ilişkilerinde esas aldıkları kriter, insan haklarıydı, hukuk normlarıydı ve demokrasi standartlarıydı. Bunlar olmazsa bir ülke ile ilişki kurmuyorlardı ama şimdi tersi, bu kriterler tamamen göz ardı ediliyor ve silah alımları-satımları dikkate alınıyor. Türkiye’nin jeostratejik bir pozisyonu var ve devletler, şu anda bu pozisyonundan da ötürü onu cesaretlendiriyor. Türkiye’de bütün insan haklarına yönelik ihlallerin kaynağı burada. Yoksa korunma, gözetim olsa Türkiye bunları yapabilir mi? Hayır. Türkiye bu silahlanma sırasında da 24. sırada. Özgürlük konseptinin yerine, devletler artık güvenlik konseptlerini esas alıyor.”

İnsan hakları düşmanlığı

 İnsanlık haklarına yönelik düşmanlığın kol gezdiğini; yaşamın her alanında olduğunu kaydeden Birdal, “Bakın Kürtlere yapılan düşmanlık… İnsan Hakları Vakfımızın günlük bülteni var, her gün o bülteni okumak emin olun can acıtıcı. Her gün Amed, Hakkari, Şırnak, Siirt, Muş‘ta, Van’da gözaltı ve tutuklamalar var. Şu 12-13 gün önce adalet reformundan söz edildikten sonra bin HDP’li yönetici, il-ilçe başkanları gözaltına alındı. Tutuklanıyorlar, bütün Kürt siyasetçileri içeride ama yine bu kadar içerde olmalarına karşı Kürt siyaseti ve Kürt halkının ‘biz de varız’ taleplerini durduramıyorlar, susturamıyorlar” şeklinde konuştu. 

Herkes biraz Kürt olmalı

 Birdal, Kürt düşmanlığının son bulması için herkesin biraz empati kurması ve biraz Kürt olması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti: “Toplumsal barış ve adalet adına bir reform olacaksa önce başta siyasi tutsaklar olmak üzere, hak savunucuları, gazetecileri, avukatları derhal serbest bırakmaları gerekiyor. İkinci olarak herkesin kendisini ifade edebileceği eşitlikçi, özgürlükçü anayasal yurttaşlık hakkının kabulü konusunda bir irade ortaya koymak gerekiyor. Bunlar çok fazla cesaret, kararlılık ve mücadele gerektirmiyor.”

Tecrit de herkesin sorunu

 Kürt Halk Önderi Abdullan Öcalan üzerindeki tecridi “İnsan hakları sorunu” olarak tanımlayan Birdal, şunları ekledi: “Biz en başından beri tecridin insan hakları sorunu olduğunu, adalet sorunu olduğunu, bir hukuk sorunu olduğunu ve en önemlisi bir Kürt halkı sorunu olduğunu dile getiriyoruz. En son 2019’da Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüşmesiyle açlık grevleri ve ölüm oruçlarına son verilmişti. Sonrasında yine aileleri, avukatları görüşemiyorlar. Bu, uluslararası hukuk kurumlarının uluslararası topluluğun da sorunu değil mi? CPT’nin sorunu değil mi? TBMM’nin sorunu değil mi? Ya da hukuk kurumlarının sorunu değil mi? Sadece Kürtlerin ya da İmralı’da bulunanların ailelerinin sorunu mu bunlar? Hayır, herkesin sorunu, çünkü bu bir demokrasi sorunu ve barış sorunudur. O nedenle tecridin son bulmasını ve İmralı’nın da kapatılmasını istiyoruz.”  ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.