Saman alevi ‘eylem planı’

Mihraç URAL yazdı —

  • Bu tür rejimlerde kaygı ve korku bitmez. Her şeyi, kendi kendilerini bile düşman görür. Bunun için ilk adımda da “İnsan Hakları Eylem Planı” adı altında, uygulanması mümkün olmayan hamlelere girişmektedirler. Tek amaç, halkı aldatmak. Ancak tümü saman alevi gibi parlayıp sönmekte.

Her defasında yeniden üretilen, kurgudan ibaret “demokratikleşme” planlarının tek hedefi, diktatör Erdoğan yelkenine rüzgâr taşımaktan ibarettir. Bu çabaların tümü beyhudedir. Son hamleleri, kimsenin inanmadığı “İnsan Hakları Eylem Planı” komedisi, bu kurguların bir tekrarından ibarettir.

Tarz aynı tarz. Yalan üzerine yalan, kurgu üzerine kurgu ve toplumun kültürel düzeyini çok güzel yansıtan sürü psikolojisiyle söz konusu yalanların peşinden sürükleniş. Diktatörün tek güvencesi de bu. Bu oyunu her defasında yeniden sahneleyen iktidarın güvencesi de “cahiller” sürüsüdür; bu nedenle en yetkili ağızlardan “sorunlarımızın kaynağı eğitimli insandır, cahil halk bizi daha iyi anlıyor” deme abesinden çekinilmemektedir. Orta yerde açık bir dengesizlik, açık bir densizlik hüküm sürüyor.

Bilinen o ki, iktisadın gücü üretimdir. Ürettiğin ölçüde güçlüsün, karşılıksız tükettiğin sürece de yoksulsun. Ülkede toplanan tüm vergi ve varidatları, üretim alanlarına yönlendirme yerine diktatörlüğün korunması amacıyla hempalarına dağıtan, vergi aflarıyla dev mükellefleri affeden, kamu servetlerini çarçur ederek hazine gelir gider denklemini sarsan, dev maliyelerle yol köprü gibi gösterişe yönelik girişimleri fabrikalar yerine, tarımın ileri teknolojilerle yeniden diriltilmesi yerine dayatan bu rejim, kaçınılmaz olarak insan hakları ve ülkenin özgürlük ve demokrasi sorununa karşı düşmanca tavır sergiliyor. Üretimden uzaklaştıkça, baskıcı siyasal yönelimler kaçınılmaz olur. Tüketim ekonomisinin denklemi budur.

Bir de ülkede sadece karın doyurma sorunuyla sınırlı olmayan, ezilen ulus ve azınlıkların sorunları varsa bu denklem ırkçılıktan milliyetçiliğe “beka sorunundan bölünme tehlikesine” kadar uzanan insan aklının almayacağı yalanlarla siyaseti kirletmeye başlar. Bunu komşu ülke topraklarını işgal etmek, “Kürt tehlikesi” adı altındaki uydurmalarla bölgede yayılmacılığa yönelmeyi de eklemek gerek; Hitler’in II. Dünya Savaşında ikame etmeye çalıştığı yayılmacılığı hatırlatırım.

Buradan başlamak kaydıyla, siyasal hak ve özgürlükler geleneksel yalan kurguların esiri haline gelir. Siyasal sahne devlet gücünü eline geçirenlerin kuşatması altında tüm siyasal aktörleri adım adım eritmeye siyasal olduğu kadar sosyal alandan da silmeye kadar bu baskıları uzandırır. Zindanlar böylece aydınlarla, bilim insanları gazeteci sanatçı ve öğrencilerle dolmaya başlar. Halkın, üniversitelerin, öğrencilerin seçme iradesi gasp edilir, atamalar, kayyumlar sistemin kilit taşlarını tutmaya başlar. Yeterlilik- uzmanlık yerini alır; her emri yerine getirecek militanlara devleti ele geçirir. Eğitim ve yargı gibi toplumsal dengelerin temeli olan kurumlar, cinayet şebekesi tanımının bile az olacağı mafyavari öbeklerin eline düşer. Cahilliğin galebeliği sürdükçe de toplum içbükey bir çürüme sürecinde boğulmaya başlar. Ülkemizde durum, on yıllardır bu minvalde devam etmektedir.

Bu tür rejimlerde kaygı ve korku bitmez. Her şeyi, kendi kendilerini bile düşman görür. Sanal da olsa düşman yoksa, yeni düşmanlıklar üreterek, iktidarı kanun kurum ve temel yasalarla elde tutmaktan çekinmezler; anayasa değişikliği ve başkanlık sistemini ikame etmelerine rağmen, istedikleri sonucu elde edemeyince bir kez daha “yeni bir anayasa”dan söz etmeye, ilk adımda da “İnsan Hakları Eylem Planı” adı altında, uygulanması mümkün olmayan hamlelere girişmektedirler. Tek amaç, halkı aldatmak, hegemonyalarını bir gün daha fazla yaşatmaktır. Ancak tümü saman alevi gibi parlayıp sönmekte.

‘İnsan Hakları Eylem Planı’

“İnsan Hakları Eylem Planı” yeni yalan ve dolandan başka bir şey değildir; inandırıcılığını yitirmişlerin planıdır.

Bu ülke yalanlara doymuş bir ülkedir. Sormak gerek, Cumhuriyet kuruldu kurulalı kaç anayasa yaptılar? Kaç anayasa tadilatına gittiler? Askeri faşist darbeler kadar kaç sivil faşist darbelerle anayasa değişikliğine yöneldiler? Kaç kanun ve “Eylem Planı” yaptılar. Bir teki bu ülkenin demokratikleşmesine katkı yapabildi mi?

Bu algıların hükmü altında, hiçbir siyasal girişim, ülkenin ne toplumsal barışına ne de demokrasi ve özgürlüklerle ilgili ihtiyaçlarına cevap veremez. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın akıllara ziyan tutukluluk hallerinin devamı bile bu plan bozuntusunun kıymeti harbiyesini anlatmaya yeter.

Bu tür planlar “kapısı penceresi kırık duvarları yıkık bir eve badana yaparak, parlak görünüm sağlama çabasıdır” demek yanlış olmayacaktır. 

İki güç

Bu gidişe son vermemiz gerek. Bunun için elimizde iki temel güç bulunmaktadır.

Birincisi; on yılardır diktatörlüğe direnen şehit üzerine şehit vererek ülkede demokrasi güçlerinin nefes almalarını sağlayan, iktidarın şiddet güçlerine karşı direnebilen, 40 yıldır ayakta hepimiz için mücadele eden ve bunun ötesinde yasal siyasal ortamda üstün başarılara imza atarak, her seçimde ülke mozaiğinin birleştirici gücü olarak kendini gösteren Kürt halkının bağımsız siyasi iradesidir.

Bu irade, ülkenin hem çimentosudur hem de özgürlük ve demokrasinin temel manivelasıdır.

İkincisi; Türkiye geneli demokrasi güçleridir. Bu güç zaman zaman iktidarların sürüklediği etkileyici kısırlaştırdığı bir güç olsa da kendini yeniden toparlayabilen siyasal sahneye ağırlığını koyabilen bir güç olduğunu göstermiştir.

Ülkenin siyasal kaderinde işte bu iki gücün dayanışması esas alınmalıdır diyeceğim. Bu iki güç böylesi bir dayanışmayı Son mahalli seçimlerde üstün başarıyla göstermiştir. Diktatörlük rejimi müttefikleriyle birlikte ağır bir hezimete uğratılmıştır. Bu yanıyla her şey açıktır.

Ancak bu ikinciler, sanal kaygılarıyla, korku ve tereddütleriyle, bu dayanışmaya zarar verdiği gözlenmektedir. Kürt halkının bağımsız iradesinin bu ikincilere verdiği güç ve dinamik hep örtülmek istenmiştir. Varlığı yokmuş gibi davranılarak, gelişiminin önü en az diktatörlük kadar kesilmek istenmektedir. Diktatörlük kayyumlarla Kürt halkının bağımsız iradesinin geniş alanlara yayılmasını engellerken, Türkiye demokrasi güçleri, milliyetçilikleriyle HDP’nin varlığı ve etkisini ağızlarına bile almaktan korkarak aynı işlevi yapmaktadır. Bu da bizi ülke gerçekliği ve temel sorunu olan Kürt sorununda dürüst olmaya açık ve net olmaya getirmektedir. Bu handikabı aşabilen Türkiye demokrasi güçleri, ülkeyi ve ülkenin birliğini kurtarmış olacaktır, diktatörlüğü devirebilecek ülkenin nefes almasını, hem ekonomik hem de siyasal gelişimini sağlayacaktır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.