Şam’da bir Nazi subayı
Toplum/Yaşam Haberleri —

Alois Brunner, Foto: AFP
- Alois Brunner, Holokost'un organizatörlerinden biri olan Adolf Eichmann'ın sağ koluydu. Avusturya'da 47.000, Yunanistan'da 44.000, Fransa'da 23.000 ve Slovakya'da 14.000 Yahudi'nin tutuklanmasından ve işkence görmesinden sorumluydu.
- Hitlerin intiharından hemen önce kayıplara karıştı. Önce Mısır’a ardından Şam’a gitti… İki suikast girişiminden kurtuldu. Üç parmağını ve bir gözünü kaybetti ama ölene kadar Şam'da yaşamaya devam etti. Mısır ve Suriyelilere bugün hala kullanılan işkence yöntemlerini öğretti.
ZİAD KHOURY / Çeviren: Serap Güneş
Şam, 1988 yılı. Sivil giyimli güvenlik personeli, bir binanın ana girişinin etrafında sürekli olarak geziniyor. İkinci katta "önemli" bir Alman kaçağın yaşadığına dair fısıltılar var. Daha çocuk olduğumuz o zamanlar, o binaya ne zaman çok yaklaşsak, güvenlik görevlileri bize dağılmamızı emreder ve kaldırımda sadece orada yaşayanların bulunmasına izin verildiği konusunda uyarırdı.
Perdeler her zaman kapalı olurdu, ancak ara sıra, o güneşsiz dairenin sakini, binasına bakan bir dönerciyi geçerek yürüyüşe çıkardı. Daha sonra Arnous Meydanı'na yürür ve el-Muharibin el-Kudemaa (Eski Savaşçılar) olarak da bilinen Emekli Subaylar Kulübü'nü geçerdi. O kulüpte oturan, kahve içen, iskambil oynayan ve nargile tüttüren yaşlı eski subayların çoğu, bu uzun boylu ve ciddi adamın kim olduğunu biliyordu, ama kimse tek kelime etmezdi. Onu görmemiş gibi davranırlardı. Birçoğu, Suriye’nin Fransız işgali altında olduğu 2. Dünya Savaşı'nda görev yapmıştı. Bazıları Humus Askeri Akademisi'nde harbiyeliydi; diğerleri Fransız yönetimindeki Levant Ordusu'ndaki askerlerdi. Savaş sırasında bu adam onların düşmanıydı. Cephede zıt taraflarda savaştılar; onlar Fransa ve müttefiklerle idi, o ise Adolf Hitler ve Nazilerle. Sözünü ettiğim adam Alois Brunner idi.
Bu gizemli yabancı hakkında bildiğimiz tek şey, hiç gülümsemediğiydi. Onu gördüğümüzde kaçardı. Bir keresinde futbol topu yanlışlıkla kendisine çarpan bir grup çocuğa küfür etti. Sonunda onun "Hitler'in adamı" olduğunu ve "2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri öldürmüş" olan "kötü değil iyi" biri olduğunu öğrendik. Komik olmaya çalışan arkadaşlarımızdan biri uzaktan Nazi selamı verip “Heil Hitler” diye bağırmıştı bir keresinde. Adam onu görmedi, yakınlarda duran güvenlik görevlileri de görmedi. O an rahatlamıştım ama Suriye'de Hitler'e hayran olmak suç olduğundan değil. Suç değildi. Rejimin koruduğu bir adamın gizli kimliğini bildiğimiz ortaya çıktığı için korkmuştum.
Brunner, Eichmann'ın sağ koluydu
Brunner ismi 2. Dünya Savaşı tarihçileri ve Nazi avcıları arasında bilinir. Avusturya doğumlu SS subayı Brunner, 1931'de henüz gençken Nazilere katıldı. Ocak 1943'te, Yahudilerin gaz odalarına gönderilmeden önceki son durağı olan Paris dışındaki Drancy kampından sorumluydu. Bir Nazi subayı ve Holokost'un organizatörlerinden biri olan Adolf Eichmann'ın sağ koluydu. Bazı tahminlere göre Brunner, Avusturya'da 47.000, Yunanistan'da 44.000, Fransa'da 23.000 ve Slovakya'da 14.000 Yahudi'nin tutuklanmasından ve işkence görmesinden sorumluydu.
Önce Roma sonra Mısır’a gitti
Brunner, Hitler'in Nisan 1945'teki intiharından hemen önce ortadan kayboldu. 1985 yılında Batı Alman dergisi Bunte ile yaptığı bir röportajda Brunner, yanlışlıkla Brunner adında başka birini tutuklayan Müttefikler tarafından yakalanmaktan nasıl kaçtığını anlattı. Diğer Brunner da savaş sırasında Viyana'da aktifti ve daha sonra Alios Brunner'ın savaş suçları için idam edildi. Gerçek Brunner, kısa bir süre sahte belgelerle ABD ordusunda şoför olarak çalıştı. Ardından 1954'te sahte Kızıl Haç pasaportu kullanarak Almanya'dan kaçtı. Önce Roma'ya, oradan Mısır'a gitti ve burada kendisini o zamanki cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır'ın konuğu olarak buldu. Mısır lideriyle nasıl tanıştığına dair detaylar belirsizliğini koruyor, ancak Nasır, Şubat 1955'te Gazze'ye yapılan ve 38 Mısır askerinin ölümüne neden olan bir İsrail baskını sonrası Batı'dan intikam almanın yollarını arıyordu. Nasır'ın ABD, Fransa ve İngiltere'ye yönelik hayal kırıklığına ek olarak, Dünya Bankası Asvan Yüksek Barajı'nı finanse etme teklifini geri çekmişti. Brunner'ın Siyonizm'e ve Yahudilere olan nefreti, eski Nazi askerini Nasır'a ve onun kuşağındaki Arap milliyetçilerine karşı derhal bir cazibe haline getirdi.
Mısır istihbaratının danışmanı
Brunner, 1952'den beri iktidarda olan Mısır askeri rejimi tarafından, güvenlik aygıtında şef Salah Nasır ile yakın işbirliği içinde çalışan bir "danışman" olarak işe alındı. Kısa ömürlü Suriye-Mısır birliği (1958-1961) sırasında Brunner, Hitler'in hapishanelerinde geliştirdiği bir yetenek olan polis köpeklerini eğitmek üzere Şam'a gönderildi. 28 Eylül 1961'de Birleşik Arap Cumhuriyeti bir darbe ile dağıldığında Şam'daydı. Suriye havaalanı kapanmış ve Kahire'ye uçuşlar durmuştu. Brunner Suriye'de mahsur kaldı. Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi komşu ülkeler zaten Batı ile müttefikti ve bu da onları kaçmak için uygun olmayan yerler haline getiriyordu. Brunner, Fransa ve İngiltere'den ABD ve Kanada'ya kadar Batı'da hala bir kaçak olarak kabul ediliyordu.
Suriye askerlerine işkenceyi öğretti
Eski Nazi subayı Şam'a sığınma başvurusunda bulundu. Suriye'nin Nasır sonrası rejimi Brunner'ın başvurusunu neredeyse anında onayladı. Eylül darbesinden bu yana, Suriyeliler, Kahire'nin Arapların Sesi radyo kanalının ve onları zamanın hain üçlüsünü (emperyalizm, Siyonizm ve Arap karşıtlığı) barındırmakla suçlayan Nasır'ın artan baskısı altına girmişlerdi. Dolayısıyla, uluslararası alanda aranan bir Nazi subayına ev sahipliği yapmak, onların bu iddiasını kesinlikle yalanlayacaktı.
O sırada Suriye askeri istihbaratının başındaki kişi, Sharaf el-Din Zaabalawi adında genç bir subaydı. Brunner'a reddedemeyeceği bir teklifte bulunduğuna inanılıyor. Brunner, koruma karşılığında Suriye birliklerini sorgu yöntemleri, casusluk ve işkence konusunda eğitecekti. Baasçılar, Mart 1963'te birlik sonrası hükümetine karşı bir darbe yaparak iktidara geldiklerinde, bu teklifi Brunner'a yenilediler ve Brunner yine hemen kabul etti. Ancak Brunner'ın Suriyelilere tam olarak ne öğrettiğinin ayrıntıları ve Şam'daki görevlerinin içeriği bugün hala bilinmiyor. Raporların çoğu, Hafız Esad'ın kendisine danışman olarak hizmet etmiş bile olabileceğini söylüyor, ancak bunun da kanıtlanması zor.
Suriye'nin Nazilere olan sempatisi savaştan önceki günlere uzanıyordu. Aralık 1937'de Hitler, Nazi Partisi'nde kıdemli bir gençlik lideri olan Baron Baldur von Schirach'ı Şam'a göndermişti. Schirach, Arap dünyasında Almanya için potansiyel müttefikler seçmekle görevlendirilmişti ve o zamanlar yaygın olduğu üzere İngiliz, Fransız ve Yahudilere karşı güvensizlikle doluydu. Naziler, eski "düşmanımın düşmanı dostumdur" atasözünün, Arap liderlerini Nazilerle çalışmaya ikna yöneltebileceğini varsayıyordu. Schirach onlara, Araplar arasındaki popülaritesi kaybolma noktasına ulaşan Fransız ve İngiliz mandalarından kurtuluş sözü verecekti. Karşılığında yapmaları gereken tek şey, Almanya'nın Avrupa'daki savaşı kazanmasına yardım etmekti.
Avrupa'da 130.000'den fazla Yahudi'nin ölümünden sorumlu olan Brunner (sağda), oda arkadaşı Witzke (solda), Karl-Heinz Späth (sağdan 2.) ve eşi / 1957
Nazi Almanyası’nda 70 Suriyeli öğrenci
Schirach, 1936'da Berlin'i ziyaret eden ve Hitler'le tanışan Şükri el-Kuveytli ve Said Fettah el-İmam gibi ikonik Arap milliyetçileriyle bir araya geldi. Kuveytli, Filistin'deki Yahudilerle savaşmak için Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'ye Alman silahları göndermeyi bile önermişti. Schirach, özellikle İtalya'nın Kahverengi Gömleklileri ve Nazi Siyah Gömleklilerinden ilham alan Çelik Gömlekliler adlı askeri bir örgüt üzerinde çalışıyordu. Çelik Gömlekliler, Nazi gamalı haçına benzer bir kol bandı taşıyan üniformalar bile giyiyorlardı. Fransız istihbaratı, örgütü, Suriye'de Nazi Partisi için bir şube kurmak üzere ajitasyon yapmakla suçladı, ki bu çok da uzak bir fikir değildi. Antoun Saadeh'in Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi ve Pierre Gemayel'in Kataib Partisi de dahil olmak üzere Hitler ve Nazilerden ilham alan çeşitli siyasi partiler bölge genelinde zaten ortaya çıkıyordu. Bu süre zarfında, Almanya'da okumak isteyen 70 Suriyeli öğrenciye burs vermeye devam eden Walter Beck adında bir adam olan başka bir üst düzey Nazi yetkilisi Suriye'ye gönderildi. Tamamen Alman hükümetinin parasıyla nakledildiler, yerleştirildiler ve eğitildiler.
Ocak 1941'de Hitler, bugüne kadarki en üst düzey yetkilisini Ortadoğu'ya gönderdi. Werner Otto von Hentig, Türkiye'den Hindistan'a kadar uzanan geniş bir bölgeden sorumlu olan Alman Dışişleri Bakanlığı'ndaki Bölüm VII'nin başkanıydı. Bir ay süren gezisi sırasında, Arap liderlere, Almanya'nın savaşı kazanması durumunda, manda sistemini derhal kaldıracağına ve onlara bağımsızlık vereceğine söz verdi. Onlara, İngilizlerin kazanması halinde Filistin'i Siyonistlere, Kuzey Suriye'yi de Türklere vereceklerini hatırlatmayı ihmal etmedi.
Suriye’deki darbe
25 Ocak 1941'de Hentig Şam'a geldi ve Suriyeliler, karşılama töreni sırasında dalgalanacak Nazi bayraklarını yapmak için bir terzi görevlendirdi. Hentig, şehir merkezindeki Emevi Oteli'nde birkaç gün kaldı ve buraya ülkenin en umut verici Nazi dostlarını davet edip onlarla bir araya geldi. Mayıs 1941'de Alex von Blomberg, Şam'ın hemen dışındaki Mezzeh Askeri Havaalanı'na indi ve Suriye'nin başkentindeki Orient Palace Oteli’nde kaldı. Hitler'in Suriye'yi ziyaret eden elçilerinin sonuncusu, genellikle Nazi casusu olduğuna inanılan, evlilik yoluyla kraliyet Alman ailesine girmiş Prenses Stephanie von Hohenlohe'ydi.
Savaştan sonra, o zamanki ordu komutanı Hüsnü el-Zaim (sonrasında Suriye'nin ilk darbesini düzenleyecekti), ordu karargahındaki ofisini korumak için eski Gestapo askerlerini işe aldı. Zaim, Heinrich Himmler’in eski sağ kolu olan bir başka Nazi ağır topu Walter Rauff'u getirmeyi başardı. O sırada Suriye istihbaratında çalışan Sami Cuma'ya göre, Rauff, Zaim'in darbeye hazırlanmasına yardım etti, daha sonra Müslüman "Abdul Rahman Rauf" adını alarak İslam'a geçti.
Cohen, Brunner ile tanıştı mı?
Nazilerin varlığı o kadar yaygındı ki, 1962'de İsrail, onları takip etmek ve Suriye'deki faaliyetleri hakkında rapor vermek için Eli Cohen adlı efsanevi casusu gönderdi. Cohen, Kamel Amin Thabet adında Arjantin'den zengin bir Suriyeli göçmenin kılığında Şam'daki yüksek sosyeteye sızdı. Ancak Suriyeliler tarafından yakalandı ve 1965'te idam edildi ve arkasında Brunner ile tanıştığına dair hiçbir iz bırakmadı.
Ancak Cohen'in girip çıktığı küçük çevreler göz önüne alındığında, Brunner ile yollarının ya Subaylar Kulübü'nde ya da 1960'ların önde gelen kumarhanelerinden biri olan Doğu Kulübü'nde ya da belki de ordu komutanı Abdul Kerim Zaher al-Din'in evinde kesişmiş olma olasılığı yüksek. O sırada Brunner, George Fisher takma adını kullanıyordu. Suriyeli elitlerin çocuklarına özel derslerde Almanca öğretiyordu.
İki suikast girişimi
1950'de Brunner, Şam'daki ikametgahında, eski patronu Eichmann'ın Müttefik güçlerden kaçtığı haberini aldı. Eichmann, Katolik Piskopos Alois Hudal tarafından kendisine sağlanan sahte bir kimlik altında Arjantin'e taşınmıştı. Ardından İsrailliler onun için amansız bir av başlattı. Onu Arjantin'de buldular ve Haziran 1962'de, Cohen'in Suriye'ye geldiği sırada, yargılanıp idam edildiği Tel Aviv'e iade ettiler. Suriye'ye geldikten kısa bir süre sonra Brunner, biri 1961'de İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından, diğeri ise 1980'de Mossad tarafından gönderilen mektup bombalarıyla iki suikast girişiminden kurtuldu. Üç parmağını ve bir gözünü kaybetti ama ölene kadar Şam'da yaşamaya devam etti.
Brunner'ın son günleri
Brunner'ın ölüm yılı 1996 ya da 2001 olarak tartışmalı olmaya devam ediyor. 2014 yılında BBC, 2010 yılında öldüğünü söyleyen bir haber yayınladı, bu doğruysa, 89 yaşına kadar yaşadığı anlamına geliyor. Nazi savaş suçlularının izini süren Simon Wiesenthal Merkezi'nin Kudüs ofisinin müdürü Efraim Zuroff, BBC'nin bulgularını doğruladı, ancak iddiayı destekleyecek herhangi bir kanıt sunmadı. 2017 yılında, Fransız dergisi Revue XXI, Brunner'ın Suriye ayaklanmasının yılı olan 2011'de öldüğünü bildirdi. Habere göre, Brunner, son yıllarını Şam'da bir bodrum katında hapsedilmiş ve Suriye ordusu tarafından sağlanan yetersiz yiyecek kumanyalarıyla yaşayarak geçirmişti. Derginin sadece Ömer olarak tanımladığı muhafızlarından birine göre, "kapılar yüzüne kapanmıştı ve bir daha asla açılmadı. Yemesi için verilen tek şey savaş kumanyaları, korkunç şeyler ve bir yumurta ya da patatesti." Bu iddia, Brunner'ın Suriye hükümetinin VIP konuğu olarak muamele gördüğü göz önüne alındığında olası görünmüyor.
1982'deki ölümünden önce, Mısır istihbarat şefi Salah Nasr ayrıntılı bir anı yazdı ama Brunner'dan hiç bahsetmedi. Ve Suriye'nin kötü şöhretli istihbarat şefi Abdülhamid es-Serrac da, 1961'de Suriye'den ayrıldıktan sonra birçok sırrından hiç bahsetmedi. Serrac, 1958 birliğinden önce Suriye hapishanelerinde uzman bir işkenceciydi ve Kahire'ye yaptığı sayısız iş gezisi sırasında Brunner ile tanışmış olmalıydı. Serrac, Eylül 2013'te Mısır'da Brunner hakkında tek kelime etmeden öldü. Serrac'ın 2018'de ölen halefi Sharaf al-Din Zaabalawi de Brunner'ı tanıyor olabilir. 1970'lerden 1990'lara kadar Suriye'nin askeri istihbarat şefi olan Ali Duba hala hayatta ve Brunner'ın Suriye'ye tam olarak hangi hizmetleri verdiğini söyleyebilecek tek kişi o olabilir, ancak 90 yaşındaki adam basına nadiren konuştu, yabancı medyaya ise asla konuşmadı. Eğer Douba, Brunner hakkında bir şey biliyorsa, muhtemelen bu bilgileri mezara götürecek.
Brunner'ın acımasız taktiklerinin mirasının ne ölçüde meyve verdiğini görmek imkansız. Ancak bugün Suriyeli ve Mısırlı sorgucuların – hepsi Brunner'ı hatırlamak ve hatta kim olduğunu bilmek için çok genç – Nazilerin Yahudilere karşı kullandığı yöntemlerin aynısını kendi vatandaşlarına karşı uyguladıklarına dair çok az şüphe var.
Kaynak: newlinesmag.com















