Savaş varsa demokrasi yok

Sezai TEMELLİ yazdı —

5 Ekim 2022 Çarşamba - 08:00

  • Devlet ve iktidar kontrol ettiği siyaset eliyle ve cumhuriyetin ikinci yüzyılı masalıyla kusurlu demokrasi anlayışını bir kez daha topluma pazarlamaya çalışıyor. Erdoğan savaş makinesini yağlayarak ‘Türkiye Yüzyılı’ senaryosunu hayata geçirme peşinde.
  • HDP olarak demokrasi ittifakı anlayışıyla halklarımıza güçlü bir seçenek sunduk. İlk adım olarak da ‘emek ve özgürlük ittifakını’ oluşturduk. Toplumun tüm kesimlerinin sürece katılabileceği farklı ittifak alanlarını da hayata geçirmeye devam ediyoruz.
     

Cumhuriyet tarihimiz bir yanıyla demokrasiden kaçış tarihidir. Kusurlu demokrasi ile askeri diktatörlükler arasındaki sarkaca sıkışmış olan ana akım siyaset, bu köhne rejimin fikri ağırlık merkezi olan Türk(çü)lük sözleşmesinin yüzyıl boyunca taraftarı olagelmiştir. Türk-İslam sentezi de aslında bu salınımın toplumsal izdüşümü adına bir kurguyu bize anlatmaktadır. Kapitalist sistem-ulus devlet modellemesini bu zihni alan içinde yapılandıran devlet, örtülü/açık faşizm tercihleriyle bu sarkacın salınımını kontrol etmeyi her zaman önceliği olarak görmüştür. Tüm aygıtlarıyla, düzenleyici ve kontrol edici mekanizmalarıyla devlet, hem toplumu hem siyaseti biçimlendirmeyi katı bir stratejik hat olarak benimsemiştir. Kurulmuş olan budur, kurucu olan bunu yıkmaya hazırlanandır…

Bu anlayışın artık sürdürülemez bir döneme girdiğini biliyoruz. Rejim ve onun son dönem Türk tipi başkanlık olarak sunulan uydurulmuş sistemi geçmişte eşi benzeri görülmemiş bir tahribatı yaşamın her alanında yaratmış durumda. Erdoğan özelinde şefçi otoriter rejim kelimenin tam anlamıyla bir çöküş yaşamakta, yaşatmakta. Çoklu kriz olarak adlandırdığımız toplumsal, ekonomik ve siyasi kriz biraradalığı yıkıcı etkileriyle derinleşmeye devam ediyor. Rejim kendisini bu sistem eliyle her şeye rağmen topluma ve siyasete dayatmaya çalışsa da çöküşün girdabından kurtulma olasılığı artık mümkün değil.

Çoğulcu bir toplumsal yapıya sahip olmasına rağmen çoğulculuğu yadsıyan tekçilik ile çoklu inanç yaşamına rağmen bunu yok sayan mezhepçilik artık rejimi taşıyamıyor. Dip dalgaların şiddeti taşıyıcı kolonlarda telafisi mümkün olamayacak çatlaklar yaratmış durumda. Kendi coğrafyasının gerçeklerinden ve tarihinden ne kadar kaçmaya çalışsa da hakikat devletin ve iktidarın yakasına yapışmış durumda.  Elindeki tüm şiddet ve savaş aygıtlarıyla bekasını kurtarma peşinde olsa da bunun nafile bir çaba olduğunu iktidarın tüm bileşenleri artık çok iyi biliyor.

Şimdi devlet ve iktidar kontrol ettiği siyaset eliyle ve cumhuriyetin ikinci yüzyılı masalıyla kusurlu demokrasi anlayışını bir kez daha topluma pazarlamaya çalışıyor. Erdoğan savaş makinesini yağlayarak ‘Türkiye Yüzyılı’ senaryosunu hayata geçirme peşinde. Bu senaryonun neo-faşist bir gelecek tahayyülü olduğunu biliyoruz. Bu anlayışın dayandığı siyasi ve ekonomik program yayılmacı/emperyal bir programdır ve savaş politikası programın en önemli değişkenidir. Programın düşmanı Kürt halkıdır, emekçi sınıflardır, kadınlardır.

Bu hak ve hukuk yoksunu, siyasi özgürlükleri içemeyen anlayışın değirmenine su taşıyanlar da var. Bu yaklaşımların günü kurtarma peşinde olduklarını biliyoruz. Şimdi günü değil geleceğimizi kurtarma zamanıdır. Bunun için de radikal bir muhalefet, radikal bir demokrasi anlayışıyla savaşa ve sömürüye tereddütsüz karşı çıkmaktan başka seçeneğimiz de çaremiz de yok. 

Tüm bu hakikat Kürt meselesi özelinde kendisini tasvir ediyor. Kürt meselesinin çözümünden kaçmak aslında demokrasiden kaçmaktır. Meselenin çözümünün devletçe biçimlenmiş kodlardan geçmediği tarihsel bir gerçeklik olarak ortadayken bu kodları olumlayan, tekrarlayan bir dil ve politika anlayışı otoriter rejimin meşruiyetine kuşkusuz hizmet edecektir. 

Türkiye artık seçim sathı mahalline girmiş durumda. Bütün hesapların seçim odaklı hale dönüşmesi muhalif siyasetin kafasını fazlasıyla bulandırıyor. Seçim kazanmak kadar seçimin nasıl ve hangi koşullarda kazanılacağının ve nasıl bir dönüşüme hizmet edeceğinin de önemli olduğunun farkındalığıyla düşünmeliyiz, konuşmalıyız, üretmeliyiz. Faşizmden, onun kurumsal aklından, topluma sirayet etmiş ayrımcılıktan, savaştan ve sömürüden kurtulmak için ona karşı verilen mücadeleleri ve direnişi mutlaka büyütmeliyiz. Faşizmi yıkmak istiyorsak devletin savaş makinesini durdurmak zorundayız. Kürt meselesinde çözüm istiyorsak tecridi kırmak zorundayız. Demokrasi istiyorsak sahici bir seçenek oluşturmak zorundayız. 

HDP olarak demokrasi ittifakı anlayışıyla halklarımıza güçlü bir seçenek sunduk. İlk adım olarak da ‘emek ve özgürlük ittifakını’ oluşturduk. Toplumun tüm kesimlerinin sürece katılabileceği farklı ittifak alanlarını da hayata geçirmeye devam ediyoruz. Savaş karşıtı mücadelenin büyüyeceği, demokratik dönüşümün yaratılacağı mücadele hattı bu sayede büyüyor. Umutsuzluğu bir kez daha yıktık. 

Şimdi demokrasi ittifakının ortak politik programını ve dilini üretme zamanı. Bu aynı zamanda faşizme karşı demokratik bir cephenin yaratılmasıdır. Demokrasi cephesinde buluşmak kimseyi kınamadan, karşıtlıklar üretmeden, her türlü direnişi ve hassasiyetleri anlamaya çalışarak birlikte ortak çözümleri üretme halidir. Öcalan’ı yok sayan değil muhatap gören, meclisi demokratik çözümün mekânı olarak kabul eden, tüm toplumu ortak meselelerimizin çözümde sorumluluk almaya ve siyaset yapmaya çağıran bir anlayışın her türlü bağnazlığı aşacağından şüphemiz yok…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2023 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.