Şerihan’ın ömrü Efrîn’de kaldı

Kadın Haberleri —

Efrîn

Efrîn

  • “Efrîn’den ayrıldığım yaştayım sanki. Belki de yaş almak istemiyorum, ya da bir yılı daha Efrîn’siz geçireceğimi kabul etmek istemiyorum. Orada biriktirdiğim her ne varsa, arkadaşlıklar, dostluklar, komşuluklar onlarla yaşıyorum.” 

ROJBİN EKİN / QAMIŞLO

Cindirês… Tarihi geçmişini, coğrafik yapısını ve işgal karşısında sergilediği direnişi bilenler açısından asla hafızalardan silinmeyecek bir yer. Efrîn’in en büyük ilçesi ve şehir merkezine 20 kilometre mesafede bulunan Cindirês, Kazıklı dağı eteğinin Cume ovasıyla birleştiği yerde, Efrîn nehrinin hemen kenarına kurulu. Kürt, Arap ve Ermeni halklarının bir arada yaşadığı, ortak yaşamın simgesel yerleşkelerinden biri. Farklı etnik yapılara kucak açtığı gibi farklı inanç topluluklarının da sığınağı olmuş tarih boyunca.  

Zeytinlikler büyük bir zarafet ve incelikle, adeta bir sanatçı ustalığıyla toprakla buluşmuş, görkemli bir tablonun tüm katmanları hesaplanırcasına işlenmiş. Öyle etkili ve görenleri kendisine hayran bıraktıracak düzeyde değerli. İlk bakışta bir illüzyon sanıp renklerin büyüsüne kapılabilirsiniz. Zeytinin yeşili, toprağın kırmızıya çalan rengi… Bu iki rengi başka hiçbir coğrafya Cindirês gibi cezbeden bir güzellikle taşıyamazdı. Bir de göğün mavisinin yeşil ve kırmızı ile buluşmasını düşünün hele. Cennetten bir parça değilse neredir bu Cindirês?

Cindirês; tenine güneş değmemiş, çiçeğe dokunmamış, çocuk sevmemiş, şarkı söylememiş, aşık olmamış, hasret çekmemiş, ekmeğini bölüşmemiş kara ruhlu adamların saldırısı öncesi güzelim bir bucağıydı Efrîn’in.  

Efrîn, Kürt’ün kalbinde bir yaraya, Cindirês ise o yaradan bir parçaya dönüşmeden evvel, Tanrıça İştar’dan Puduhepa’ya kadar uzanan izleri takip ederek kadının tarih, yaşam ve toplumla olan bağlarının şifresini çözebilir ve kadın emeğiyle ilmek ilmek örülen toplumsal gerçekliğin köklerine kadar inebilirdiniz. “Özünü suretinde taşıyan” kent olarak da anılan Efrîn, kutsal kitap Avesta’da bereketin, tevazu ve nimetin kenti olarak geçer ve öyle bilinir. 90 tepesi, adını kadınlardan alan 9 ziyareti, 7 vadisi, 7 nahiyesi ve her nahiyeye bağlı 52 köyü ile takvime göre yapılanmış. Her bir köşesinde kutsal ziyaretlerin olduğu bu kentin ağaçları, taşları, suyu ve toprağı da kutsal görülür. 

Efrîn’de işgalin bilançosu

 

Efrîn bu mistik, tarihi kültürel gerçeğiyle hafızalarda hep canlı kalsa da, 20 Ocak 2018 tarihinden bu yana artık hiçbir şey Efrîn ve Efrînliler için eskisi gibi olmadı. Türk devletinin işgali ile birlikte bu kent yağma, talan, yıkım, kısacası kötülük ve çirkinlik adına ne varsa o getirildi. 

Kutsal mekanlarını, tarihi yerlerini yıktılar, kirli bedenleriyle kutsal sularına zehir kattılar ve zeytin ağaçlarını kestiler. 

Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin 2022 yılında açıkladığı verilere göre; 

  • 300 binden fazla Efrînli yerinden edildi,
  • İşgalci Türk devlet rejimine bağlı 400 binden fazla çete aileleriyle birlikte Efrîn’e yerleştirildi,
  • Kamusal alanların isimleri Arapça ve Türkçe olarak değiştirildi,
  • Okulların dili Türkçeye çevrildi,
  • Kurumlara ve şehir merkezine Türk bayrağı çekildi,
  • 4 yıllık işgal süreci boyunca 8 bin sivil kaçırıldı, bazıları kefaletle serbest bırakıldı,
  • 650'den fazla sivil, 20 çocuk ve 75 kadın öldürüldü. 70 kadın tecavüze uğradı,
  • 12 bin zeytin ağacı yakıldı ve yaklaşık 350 bin ağaç kesilerek satıldı,  
  • Binlerce sivil yurttaşın evi yağmalandı ve malları çalındı,
  • Okullar başta cezaevi olmak üzere askeri üslere çevrildi. 

‘Kentimize döneceğiz’

Ortak yaşam ve bir kadın kenti olan Efrîn, barbarların işgali altında olsa da, Kürtler için hala Amargi’ye yeniden dönüşün umudu olarak korunuyor. Günahkar bir zamanın ablukasında dahi o dönüş umudunu birçok Efrînlinin gözlerinde görmek mümkün. Kime sorsanız “Döneceğiz” diyor, “Bir gün Efrîn’e döneceğiz.” Onlardan biri de Şerihan İbrahim. Efrîn’den uzakta geçen zamanı nasıl tanımladığını, yarımlıklarını, özlemlerini merak ederek Şerihan’ın kapısını çaldım. Buyur etti içeri, ben sordum o cevapladı…

‘Efrîn’den sonra hiçbir yere sığamadım’

Şerihan İbrahim, Cindirês’te doğar ve büyür. 29 yaşına kadar zeytin ağaçlarının gölgesinde yaşar. Kültürel ve fiziki soykırım amacıyla gerçekleşen işgalden kaçan 300 bin kişi arasında o da yer alır. Efrîn’den Kuzey-Doğu Suriye’nin Cizre bölgesine gelip yerleşir. 

Şerihan, Efrîn’den uzakta geçen beş yılı; “Çok zor ve çetin. Bu uzaklığı tarif edebileceğim kelime bulamıyorum. Efrîn’den sonra adeta hiçbir yere sığamadım, kendimi hiçbir yere ait hissedemedim” sözleriyle tarif ediyor. 

Şerihan’ın tek tesellisi yeniden dönebilme ümidi. 

Şerihan geride o kadar çok şey bırakmış ki, birini anlatsa diğeri eksik kalacak mahcubiyeti içerisinde. 

Geride neler bıraktın diye soruyorum. Şerihan çok zorlanarak “Annemi, babamı, zeytin, elma, nar ağaçlarımızı, tüm anılarımı, geçmişimi ve geleceğimi bıraktım” diyor. 

Geçmiş olmadan gelecek nasıl örülebilir ki? İnsan nasıl kanatlanabilirki yarınlara uçmak için… Şerihan da Efrîn’den uzakta kanatlarından vurulmuş gibi. Sadece günün akşama evrildiği bir hayatı var şimdi Şerihan’ın; eksik, yarım, geçmişe özlemle yüklü bir hayat…

Şerihan İbrahim

“Nasıl hissediyorsun şimdi” diye soruyorum Şerihan’a: “Efrîn’den çıktıktan sonra hep nefesim kesiliyor. Bazen çıkıp kendimi doğanın kucağına bırakmak, yeşilin kokusunu içime çekmek, bir zeytin ağacı bulup gövdesine başımı yaslamak istiyorum. Ama yok. Bana nefes olabilecek tek coğrafya Efrîn. Efrîn’deyken soluksuz kaldığım zamanlarda ya dere kenarına inerdim ya da zeytin ağaçlarıyla sınırsız bir deryayı andıran yeşilin kollarına atlardım.”

‘Yeniden başlayamadım…’

Kadın ve toprak ilişkisi o kadar derin ki, birini koparırsan bir diğerinden geride kalanı öldürmüş olursun. Fiziksel olmazsa bile ruhsal olarak bu böyledir. Kadın ve toprak arasındaki diyalektik de böyle yaman işler. Bir bedene sığmış ikisi de. Birbirini besleyen, var eden ve yücelten… Ama aynı zamanda birinin yokluğu diğerini eksiltir. Bu kopuşun getirdiklerini “başka bir yeri yurt edinememe” olarak tarif ediyor Şerihan. Anıları çoğaltmakta, yeni dostluklar kurmakta, komşuluklar edinmekte zorlanıyor: “Çocuklarım var, büyüyor onlar. Arkadaşlıklar ediniyor. Ama ben Efrîn’den ayrıldığım yaşta kaldım sanki. Belki de yaş almak istemiyorum ya da bir yılı daha Efrîn’siz geçireceğimi kabullenmek istemiyorum. Orada biriktirdiğim her ne varsa, arkadaşlıklar, dostluklar, komşuluklar onlarla yaşıyorum. Yenisini kuramadım.”

‘Kürdistan dört parça, biz on parça’

Şerihan şimdi 33 yaşında. “Ne değişti hayatında” diye soruyorum acısını ve öfkesini bana geçirmemeye özen göstererek hafiften tebessüm ediyor ve “Saçlarım beyazladı. Evet burası da ülkem, ama yalnızım. Nar taneleri gibi dağıldık, her birimiz başka bir diyardayız şimdi. Kürdistan dört parça, ama biz on parçaya bölündük” diyor. 

‘Mutlaka döneceğiz Efrîn’e’

Şerihan’ın özlem duyduğu her ne varsa bana da geçsin istiyorum. “En çok neyi özledin?” diye sorduğumda “Efrîn’in kokusunu” diyor ve on yerinden kırılmış bir sesle, “Halep’ten Efrîn’e her gidip geldiğimde, Efrîn sınırına varınca önce toprağın kokusunu içime çekerdim. Efrîn’in kokusu bambaşka” cevabını veriyor. 

Şerihan’ın son sözleri ise bütün Efrînlilerin sözü oluyor: “Mutlaka bir gün yeniden döneceğiz Efrîn’e!”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.