Şeyh Said’in torunları

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Dolandırıcı ve hırsızların doruklarda dolaştığı bir yerde, kimileri Kürtlerin ilgisini çekmek için, Şeyhin gölgesine sığınıp “Ben Şeyh Said’in torunuyum“ diyorlar.

“Şeyh“ Arapça bir “unvan“dır. Araplar “üst makam sahipleri“ne, seçkin, soylu aile bireylerine Şeyh derler. Şeyh deyimi ayrıca saygın yaşlı, önder, kabile reisi anlamının da karşılığıdır.

Arapların dilini, kültürünü de çalan Osmanlı’da ise Şeyh “müritlerin başı“ demekti. Kendisine bağlı insanları eğiten, yol, yordam gösteren “Tasavvuf“ erbapları, yani “mürşitler“e Şeyh deniyordu.

Siz Türk dünyasındaki “söylem enflasyonu“na bakmayın, Şeyhlik babadan oğula, torunlara geçen bir soyluluk mirası değildir. Sıradan, başka bir deyişle “en alttan“ gelen biri, hak ettiği takdirde Şeyh diye anılabiliniyor. Bir Şeyhin oğlu veya torunu ise aranan nitelikte ve donanımlı değilse eğer, toplumsal hiyerarşide sıradan insanlardan biridir. Şeyh değildir, olamaz.  

Benim bildiğim ve aksi bilgiye de rasatlamadığıma göre Şeyhlik Kurdistan’a, Nakşibendi tarikatının önderi Mevlana Halid ile geldi. Mevlana Halid, medresesinde yetiştirdiği öğrencileri (Feki) Şeyh ünvan Halife olarak, Kurdistan’ın çeşitli bölgelerine medrese kurmak ve dini hizmet vermek ile görevlendiriyordu.

Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali, Şemdinli isyancı Şeyh Ubeydullah’ın babası Seid Taha, bunlardan ikisiydi. Gariptir ama, Şeyh Ali ve Seid Taha’nın Kurdistan davasının fedai torunları Şeyh Said ile Seid Abdulkadir 1925 yılında, gün farkıyla ardı ardına idam edildiler.

Ha, günümüzün din taciri kimi “çakma“, yani “şarlatan“ şeyhleri, kendilerini peygamber soyundan gelen olarak pazarlıyorlar. Oysa, iklimi kızgın sıcak, insanları yarı çıplak, yalın ayak dolaşan Arabistanlıların, Kurdistan’ın karlı dağlarına göçü zaten imkansızdı. Kimsecik gelmedi de...

“Peygamber soyundan geldim“ diyenlerin tümü “çakma“ Şeyh’tir. Kadim Şeyhler sülalesinden gelenleri herkes biliyor, tanıyor. Onların büyük çoğunluğu hala halkının hizmetinde ve namuslu olmanın bedelini ödüyor, Kürt halkından büyük saygı görüyorlar.  

Ama, Kürt halkı “çakma Şeyhler“i de iyi biliyor. Onlar, kurulduğundan beri Türk devletinin hizmetkarıdır. Hizmetlerine karşılık himaye görüyor, geçiniyorlar. Kurdistan‘ın emektar aydınlarından Doğan Kılıç’ın, Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza ile yaptığı röportajı okuyan biliyor. Şeyh Ali Rıza, “bazı Şeyhlerin ihaneti“ni anlatırken, “bizi arkadan vurdular“ diyor.

Kürtlerin hainlerini tek tek saymam mümkün değildir. Ensarioğlu ailesini söylesem ötekiler eksik kalacağı için, isim belirtmiyorum. Ama kuşaktan kuşağa aktarılanlarla Kürtlerce onlar belli, bilinendir.

Şeyhi, Brutus kesilerek sırtından hançerleyenler, daha sonra devlet kapılarında iş tuttular. Memur, asker, diplomat ve her dönemin milletvekili oldular. Kimileri, seçimden seçime faşist rejim partilerinin oy simsarlığını yaptılar. Para ve değişik armağanlara karşılık onlara oy devşirdiler.

Düzenden geçinen bu onursuz asalaklar, ek olarak her dönem Kürtlere el avuç açtılar.

Mart ayında, belediye seçimleri olacak şimdi. Çakma Şeyhler adaylık için, ırkçılar faşist parti kapılarında, sıra sıra. Çakma diyorum, hiç birinin şeyhlikle ilgi, ilintisi yok. Bırakın tasavvuf ve teolojide bilgi sahibi olmak, çoğu dünyadan habersiz cahil, cüheladır bunlar. Kürtçe argoyla ortalık malı, “zırtaboz...“

Dolandırıcı ve hırsızların doruklarda dolaştığı bir yerde, onlar da Kürtlerin ilgisini çekmek için, Şeyhin gölgesine sığınıp “Ben Şeyh Said’in torunuyum“ diyorlar. Biri de Elazığ’da, Şeyh’in torunu diye tedavüle sürüldü. Oysa o, en az beş kuşak öncesinden akraba. Beş kuşak boyunca, köprülerin altından çok sular aktı. Bunlarsa hep, düşman saflarında oldular.

Oysa Şeyh Said namus gününde, Kurdistan davasının başkaldıranı ve aynı dava yolcularının önderiydi. Bunlar ise başka yerdeydi.

Ayrıca soy ve kanın yanında, en değerli bağ ortak ideal, büyülü hedeftir. Çünkü, kan bağında, her daim ihanetler yüzer ve yüzmüştür.

 Şeyh Said’e tüfek doğrultup esir alarak, düşmanlarına teslim edenler de onunla kan bağı olan yakın hısım, akrabalarıydı. Oysa, onların ihanetine karşılık, ideal akrabaları onunla birlikte darağacına yürüdüler. Sızlanıp ağlamadan…

Kürtlük kan bağı ise eğer, Kurdistan fedailerini avlamak için iz sürenler de Kürttür. Korucular, masum Kürtleri satırla doğrayan, domuz bağı ile boğan ve bugün meydanlarda, Türk faşizminin kolunda “biz Kürtler” diye, hatta Şeyh Said’i yücelten Hizbullah da Kürt!

O halde, “ben torunuyum” demekle Şeyh Said’in torunu, yakın akrabası olunmuyor. Olsa bile farketmiyor. Çünkü asıl önemli tek şart, onun ideallerini paylaşmak, yolunda gitmektir. Selahattin Demirtaş, savunma adıyla Türk faşizmini yargılayıp mahkum ederken, “Ben“ diye haykırıyordu. “Şeyh Said’in torunuyum, ben!..“

Doğrudur. Tüm başkaldıranlar gibi o da, Şeyh’le aynı başkaldıran genlere sahip. İdealleri, rüya ve hayalleri ortak. Torun olmak budur işte. Aynı değerleri, idealleri paylaşmaktır.

Bu değerler yoksa eğer, öz kanından olmak da hiç bir şey...

Çakma torunlara gelince, "hadi oradan sen de” derler adama.

Kimse boşuna çabalamasın. Kürt uzatılan zehirli lokmayı yutmuyor. Bu açık. O Şeyh’in idealine hançer çeken, yol arkadaşlarına pusu kuranlar torun değil, sadece “hain” olduğunu, iyi biliyor. Hepsi bu kadar…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.