SİHA suikastlarına karşı mücadele cephesi

Meral ÇİÇEK yazdı —

  • ‘Terörle mücadele’ adı altında tarihte görülmemiş bir küresel terör rejimi adım adım inşa edilmek isteniyor. Peki bunun karşısında ne yapmalı? Uluslararası hukuk ihlali suikast saldırılarına karşı geniş bir mücadele cephesi örmeliyiz. 

Kendini dünyanın ‘demokrasi ve özgürlükler koruyucusu’ ilan eden ABD, bundan ziyade evrensel hak ve hukukun içini oymanın öncüsüdür. Bunu ise ‘adalet’ adına yapıyor. Yani ‘adaleti’ sağlamak için hak ve hukuku ortadan kaldırıyor. Aynı zamanda kendisini ‘örnek’ alan bütün devlet güçlerine de meşruluk kazandırmış oluyor. Ne de olsa Amerika dünyanın ‘süper gücü’.

CIA’nin yurtdışındaki infaz operasyonlarının listesi de, geçmişi de uzundur. Bu operasyonların hiçbiri uluslararası hukuka göre meşru veya yasal sayılamaz.

Hepimizin malumu bu durumun günceldeki ifadesine bakalım.

İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik 3 Ocak 2020’de düzenlenen suikast saldırısı, ABD’nin bir hükümet yetkilisine yönelik üçüncü bir ülkenin topraklarında işlediği ilk drone saldırısı niteliğinde. SİHA teknolojisine dayalı olarak yaptığı bu yargısız infaz saldırısı hem ABD hem uluslararası hukuk ihlali. BM özel raportörü Agnes Callamard tarafından konuyla ilgili hazırlanan raporda şu tehlikeye vurgu yapıldı: “Devletlerin ‘bilinen’ bir savaş çerçevesinin dışında ‘stratejik olarak’ üst düzeyli askeri yetkilileri ortadan kaldırma eğilimini yükseltip suikastı, öldürülen kişinin gelecek açısından potansiyel bir tehdit oluşturan ‘terörist’ olarak damgalanması ile meşrulaştırmaya çalışması ihtimali söz konusudur.”

Faşist Türk devleti, tam da bu mantık çerçevesinde iki yıldır ‘katil drone’lara dayalı olarak Rojava ve Başûr’da suikast saldırıları düzenliyor. 15 Ekim 2019’da Silêmanî’de Kürdistan özgürlük hareketinin öncü kadrolarından Demhat Agît ve Cemil Amed böylesi bir saldırıda katledildiler. 23 Haziran 2020’de Kobanê’ye bağlı Hêlince köyünde Kadın özgürlük hareketinin öncülerini hedef alan suikast da, geçtiğimiz günlerde Mexmûr kampına yönelik saldırı da aynı tekniğe dayalı, aynı yöntemle yapıldılar.

Bu suikast saldırılarında Şehit düşürülenlerin hiçbiri silahlı değildi, dolayısıyla askeri hedef olarak nitelendirilemezler. Hepsi sivildi. PKK kadrosu mu, sempatizan mı yoksa o an tesadüfen saldırı alanında bulunan sıradan insanlar olmaları bu durumu değiştirmez. Uluslararası hukuka ve savaş hukukuna göre de bu böyledir.

Zaten hiçbir zaman savaşın ahlaki boyutlarını zerre önemsemeyip alçaklığını ortaya koyan faşist TC, silahlı insansız hava araçlarına dayalı olarak yürüttüğü soykırım savaşına ‘terörist’ kılıfıyla meşruluk kazandırmaya çalışıyor. 1970’li yıllarda ‘terör örgütü’ kavramını kurtuluş hareketlerine yönelik her türlü insanlık dışı saldırılarını meşrulaştırmak için devreye koyan NATO şemsiyesi altındaki hegemon güçler açısından hava hoş.

Silah teknolojisinde yaşanan gelişmeler ve başta da SİHA’lara dayalı yargısız infazlar ve suikastlar, bütün insanlık için, özellikle de demokrasi güçleri açısından çok büyük bir tehdit oluşturuyor. Hepimizin her an katledilebileceği bir ortam oluşturuluyor. Katillerden ise hesap sorulmuyor çünkü dayatılan bu savaş paradigmasına göre yaşamımıza aniden, uyarı yapılmaksızın, kendimizi savunmamıza imkan tanımaksızın son verilmesi meşrudur zira ‘terörist’iz.

‘Terörle mücadele’ adı altında tarihte görülmemiş bir küresel terör rejimi adım adım inşa edilmek isteniyor. Peki bunun karşısında ne yapmalı? SİHA’ların resmen başlarımızın üzerinde devriye gezdiği günleri mi bekleyeceğiz? Yoksa küresel kapitalist sistemin bize dayattığı soykırım paradigmasına karşı yaşamı savunma mücadelesini mi geliştireceğiz? Bu tarz saldırıları birer ‘normal’ düşman saldırısı olarak ele aldığımız müddetçe faşist TC daha da pervasızlaşacaktır. Dolayısıyla TC’nin savaş teknolojisine dayalı olarak geliştirdiği uluslararası hukuk ihlali bu suikast saldırıları karşısında kıyameti koparmalı ve geniş bir mücadele cephesi örmeliyiz. Uluslararası hukuk uzmanlarından tutalım savaş karşıtlarına, hak savunucularından kurtuluş hareketlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayacak ittifaklara dayalı örgütlü bir mücadele ile dayatılan ölüm politikasına karşı durabiliriz. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.