Sur’a cezaevi mahalleler

  • Amed’in Sur ilçesinde 5 yıldır yasaklı mahallelerde inşa edilen yapılarda cezaevi mimarisi kullanıldı. Mimarlar Odası Amed Şubesi Eşbaşkanı Ferit Kahraman, ”Tek tipleştirme zihniyetinin ürünü” dedi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Amed’in tarihi Sur ilçesi, dünya tarihinin en uzun süreli sokağa çıkma yasağına tanıklık ediyor.  En son 2 Aralık 2015’te Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş ve Cemal Yılmaz mahallelerinde yasak ilan edildi. ”Sivil tahliyesi” gerekçesiyle 11 Aralık’ta bir gün ara verilen yasak, 5 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. 2 Aralık 2015’ten bu yana etrafı demir bariyerlerle çevrili 6 mahalleye girişlere izin verilmiyor. Son yasağın kaldırıldığına dair şimdiye kadar ne valilik ne de kaymakamlık tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. 

6 mahallede ilan edilen yasak sürerken, 21 Mart 2016’da Bakanlar Kurulu tarafından Sur’da bulunan 7 bin 714 parselden 6 bin 292 parsel için ”Acele kamulaştırma” kararı alındı. Sur’daki parsellerin neredeyse yüzde 82’sine denk gelen kamulaştırma kararı sonrası, kentin 6 mahallesi neredeyse yerle bir edildi. Kilise, cami, konak, hamam gibi onlarca tarihi yapı da bu yıkımdan nasibini aldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından hazırlanan raporlara göre, yasakta 334’ü tescilli olmak üzere 3 bin 569 yapı yıkıldı. Bu yapıların büyük bölümü, yasağın kısmi kaldırıldığı ve çatışmaların tamamen son bulduğu süreçte yaşandı. Yıkılan yapıların yerlerine ise makine kesimi bazalt makyajlı eve ve butik otellerin inşasına başlandı. Kent mimarisine aykırı yapılan tek tip ve tek renkli yapıların yapımı halen devam ediyor.

Yasak döneminde göç etmek zorunda kalan 5 bini aşkın aileye, mülklerine karşılık 3 seçenek sunuldu. Ailelere, ya mülklerine karşılık para verilmesi ya borçlandırılarak kentin dışındaki TOKİ konutlarından yer ya da yeni inşa edilen konutlar teklif edildi. Ailelerin büyük bir bölümü para seçeneğini kabul etmedi ve daha önce evleri bulunan yerlerde konut talebinde bulundu. Ancak, teklif edilen konutların metrekaresi için 2 bin TL istendi. Hem kalacak yer sıkıntısı çeken hem de yeni konutlar için yeteri gücü olmayan aileler, bunun üzerine mecburen TOKİ‘nin Üçkuyular ve Çölgüzeli bölgelerindeki konutlardan ev almak zorunda kaldı. Aileler, söz konusu konutlar için de on binlerce lira borç altına sokuldu. 

Peşkeş ve belirsizlik

Hak sahiplerine teslim edilmeyen yeni konutlar, işyerleri ve butik otellerin birçoğu ise ihale edilerek sermayeye peşkeş çekiliyor. Halen yapımı tamamlanmayan yapıların hak sahiplerine mi yoksa yine ihale usulüyle satışa mı çıkarılacağı belirsizliğini koruyor. 

 Cezaevi kompleksi

 Aradan 5 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen girişlere kapalı olan ve şantiye alanına çevrilen mahallelerdeki yeni yapılar havadan görüntülendi. Görüntülerde, halen birçok yapının yıkımına devam edildiği ve bazı tarihi yerlerin restore edildiği görülüyor. Tek tip ve tek renk yapılan evlerde kullanılan mimari model dikkati çekiyor. Surlara yakın yerde inşa edilen evlerin kapılarının tek avluya çıkması ve etraflarının tamamen kapalı olması cezaevinde kullanılan mimari planına benziyor. 

MA’dan Gökhan Altay, süreci başından bu yana takip eden Mimarlar Odası Amed Şubesi Eşbaşkanı Ferit Kahraman’la yıkım, son durum ve tek tip yapıları konuştu. 

46 hektarlık alanda yıkım

Çatışmalı sürecin sonlanmasının ardından bölgede inlemelerde bulunduklarını belirten Kahraman, hazırladıkları raporlara göre yaklaşık 46 hektarlık alanda yıkım gerçekleştiğini söyledi. Bunun yanında 89 tane tescilli yapının zarar gördüğünü aktaran Kahraman, birçok yapının ya yol çalışmasında ya ”güvenlik” gerekçesiyle ya iş makinalarının geçiş güzergahı olması nedeniyle yıkıldığını ifade etti. Şu an girişlere izin verilmeyen bölgelerde 49 tescilli yapının restorasyon çalışmasının devam ettiğini kaydeden Kahraman, ”Bunların çalışmaları yaklaşık 1 yıl önce başladı. O konuda da aslında geç kalındı” dedi. 

Ucube mimari

Yeni yapıların ne sivil mimariye ne de geleneksel yapılara uygun inşa edildiğine dikkat çeken Kahraman, daha önce hazırlanan Suriçi Koruma Amaçlı İmar Planı’na da uyulmadığının altını çizdi. Kahraman, yeni yapıların birçoğunun cezaevini andırdığını vurgulayarak, şöyle devam etti: ”Bir avlu ve avlunun etrafında dizilmiş evler. Geleneksel evlerde ya da özgün sivil mimari örneklerden bahsettiğimizde mahremiyet kavramından da bahsetmeliyiz. Şu anda burada bir avlunun etrafında dizilmiş 8-10 tane evden hepsinin penceresi o avunun içerisine bakıyor. O sivil mimaride mahremiyetin de ortadan kaldırıldığını görüyoruz.”

Ankara merkezli

Sivil toplum örgütleri ve halkın yeni yapıların projelendirme ve yapım aşaması sürecine dahil edilmemesinin tüm bunlara neden olduğunu ifade eden Kahraman, şunları söyledi: ”Bütün planlama, proje ve süreçler Ankara’dan merkeziyetçi bir şekilde yürütüldü. Projeyi çizenlerin birçoğu Diyarbakır’ı ya da bu sivil mimari yapıları hiç görmemiş insanlar. Kendi özgün malzemesi Karacadağ volkanik patlamasından olan bazalt taş. Dişi ve erkek diye nitelendirilen iki farklı taş ve bu yapıların çoğunda dişi denilen bazalt taş kullanılmıştı. Ancak evlerin tamamının üstü boya ve badana yapılmış, dış cephe montalamasıyla yapılmış. Alt tarafta da bazalt taş görünümü var. Ama bu görüntüler özgün doğal taştan değil. Geleneksel taştan örülen bir duvar ya da evden bahsedemiyoruz.”

Ruhsuz mekan

”İçerisine girdiğinizde bir sıcaklık vermediğini ve mekanın bir ruhunun kalmadığını görüyorsunuz” diyen Kahraman, yapıların ”İhale edelim de birileri para kazansın” mantığıyla yapıldığını kaydetti. Yapıların inşası sürecinde hak sahiplerinin mağdur edilmeyeceği sözünün verildiğini ancak bu sözün tutulmadığını dile getiren Kahraman, ”Şu anda sadece konutlarla ilgili kısmi teslimatlar yapılıyor. Sayıları 100’ü ya buluyor ya bulmuyor. Ticari alanlar olan dükkan ve butik otellerin hak sahiplerine teslimi ile ilgili ne yazık ki öyle bir işlem gerçekleşmiyor. Şu anda o belirsizlik halen sürüyor. Muhtemelen anlaşamama konusundan kaynaklı. Mülkiyetin tapusu elinde olan insanlara, ticari alana dönüştüğü için gidip bu yerler verilmiyor. Mağduriyetlerden en büyüğü de bu” şeklinde konuştu.

Tek tipleştirme zihniyeti

Yapıların tek tip olduğunu belirten Kahraman, şunları ekledi: ”Yapıların tamamının birbiriyle aynı olması, kopyası olması, tek tipleştirme zihniyetinin bir görüntüsü. Canlı canlı halini burada gözlemleyebiliyoruz. İnşaat çalışmalarının ne kadar süreceği, tam olarak bu alanlarda süren fiziki veya süregelen yasakların net ne zaman kalkacağına dair herhangi bir açıklamada bulunmuyor. Bu haliyle devam ederse yıllarca sürecek bir çalışma olacak gibi.”  AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.