Suriye’yi, sonra mafyayı da soydular!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Türk tipi mafya ile IŞİD kol kola, el ele Suriye savaşını da kirlettiler. Baş kaldırıyı kafa kesmeye, hırsızlık, talan, tecavüzcülüğe dönüştürdüler. Recep Erdoğan, ölen annelerine “müjdeler olsun, oğlun şehit oldu“ diye dursun, Türk mafyası “ekonomiye katkı“ tertibinden Suriye’de, hırsızlıkla meşguldu.

TC, hiç bir zaman “hukuka dayalı“ gerçek devlet olmadı. Irkçı katliamlarla yürüyen ve onu kullanan “dünyaca“ işlediği insanlık suçları görmezsen gelinen bir haydut devletti. (Bugün Sivas’ta diri diri insan yakmanın yıl dönümü idi.) O haydut, günümüzde ırkçı-dincilerin elinde, “mafya devleti“dir..

Ama mafyalaşma yeni değildir. Mafyanın, “bu vatan bölünmez, ezan susmaz, bayraklar imez“ naralarının başlangıç tarihi, 1990’lardır. Sebep de Kürt ve Kürdistan sorunudur.

O devirde, Gerdankıran Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, etekleriyle yeller estiren “şuh“ gülüşlü Tansu Çiller, tekmil ırkçı-dinci oligarkları temsilen Başbakandı. Mehmet Ağar, Türk‘ün adaleti için, önce adalet bakanı, sonra jandarma ve polisin başı, mafyadan sorumlu İçişleri Bakanı’ydı.

Türk devleti, Kürtleri yok etmek üzere, “topyekün“ savaştaydı. Kürt öldürmek, katliamlar yapmak, yangınlar yaratmak vatana hizmetti. Ancak, savaş harcamalarını karşılayacak para yoktu.

İşte bu kertede, Recep Tayyip’in “yerli ve milli“ kavramının benzeri olan “Milliyetçi mafya“ deyimi, ilk defa gazetelerin birinci sayfalarında ışıldamaya başladı. Hemen ardından, Türk tipi mafyayı kutsayan deyimler çoğaldı: Karadeniz mafyası, yerli ve milli mafya, ülkücü mafya gibi...

Konu gazetelerde tartışmaya da açıldı: “Kürt mafyası tasfiye edilecek ve kazancı milliyetçi mafya eliyle devletin hizmetine sokulacak“tı. Sonra, “Vatan bölünmez, bu bayrak inmez“ diye diye Kürt iş insanları, aydın ve hukukçularının kırımına başladılar. Askerler de tank zırhlı araçlarla uyuşturucu nakliyatında, milliyetçi mafyanın emrindeydi Türk’ün yurt dışındaki bazı temsilcilikleri ise yabancıların gözüyle uyuşturucu dağıtım merkezleriydi. Avrupa ve özellikle Almanya gazeteleri, Türklerin Kürtlerle savaşı, uyuşturucu kaçakçılığı ile finanse ettiğini işliyorlardı. Bir Alman gazetesi, birinci sayfasında, eroin şırıngası saplanmış Türk bayrağı motifini yayımlıyordu.

Öte yandan Türk devleti, içerde dört bayındır bir mafya devletiydi. Bir yanda üniformalı Türk ordusu ve polisi, öte yanda JİTEM diye bir haydut çetesi, Kürtlerden devşirilmiş kiralık katiller çetesi Hizbullah ve öbür yanda mafya ile sivil, savunmasız Kürtlere saldırıyordu. Kürt köyleri, Türk’ün mertlik nişanesi ve zafer meşalesi niyetine alevleniyordu. Katliamların adı “faili meçhul cinayet“ti.

Öbür yanda, uyuşturucu trafiği Kürtlerin deyimiyle “sazgar“, hırsızlık, soygun, haraç toplama, fidye alma ve her türlü kaçakçılık “vatana hizmet“ti.

Sonra, “bir mafya ailesi“nin şefleri, topluca kaza geçirince, kirli, kanlı bohçaları etrafa saçıldı. En çok da, onları besleyen ve kullananlar şaşırdı: Aaa böyle şeyler de mi varmış...

Bir iki göstermelik yargılamadan sonra kanlı, irinli pisliklere örtüldü. Üstü kapatıldı. Çetecilik, mafya yer altına girdi. Ağar ve adamları görünmez oldu.

Ama AKP, devraldığı ekonomiyi bitirince, “daha ileri demokrasi“ sloganıyla iktidara gelen AKP, ırkçı-dinci özüne döndü. 17 Aralık 2013 tarihinde, Recep Tayyip ve Bakanlarının evinden dolar balyaları fışkırmaya başladı. Bu bir başlangıçtı. Dürüstlük ve demokrasi balonu patlamış, pislikler saçılmıştı. Acele ile bu lağımın üstü örtüldü. Ama artık demokrasi yok mafya yasaları vardı.

Türk tipi mafya ile IŞİD kol kola, el ele Suriye savaşını da kirlettiler. Baş kaldırıyı kafa kesmeye, hırsızlık, talan, tecavüzcülüğe dönüştürdüler. Recep Erdoğan, ölen annelerine “müjdeler olsun, oğlun şehit oldu“ diye dursun, Türk mafyası “ekonomiye katkı“ tertibinden Suriye’de, hırsızlıkla meşguldu. Bankaları, Suriye halkının pek sevdiği kuyumcuları, mağazalarını, hububat siloları, zeytin yağı depolarını, tarihi zenginlikleri boşaltılıp Türk devletine aktarıyorlardı. Çalınacak bir şey kalmayınca, fabrika makine ve teçhizatlarıyla, demir yolu raylarını söküp çaldılar. Bununla Türk ekonomisini beslediler ve bir süreliğine ayakta tuttular.

Ama, Kürtlerle savaşın harcamaları büyüktü. Suriye’yi soyanlar, sonra para bulmak için mafyayı da soymaya başladılar. Mesela, Amerika’nın İran’a uyguladığı ekonomik ambargo sürecinde mafyayı soyma düzeneği kuruldu. Sinema ve dizi oyuncuları, şarkıcılar etrafında dolanan, 20 yaşlarındaki İranlı Rezza Sarrab’ı patron gösterip İran’a altın aktarmaya başladılar. Sarrab büyük paralara boğuldu. Öyle olunca dostları çoğaldı. Recep Tayyip ve ailesi nezdinde “hayır sever iş adamı“ idi, Sarrab. Erdoğan ve aile fertlerin 100 milyon dolarlardan aşağı kalmayan meblağlarla bağışta bulunuyor. İşleriyle ilgili bankacı ve bakanları dolara boğuyordu. Fakat, soyulacak aptal milyarder gözüyle bakılan Sarrab, sonra pabucun pahalı olduğununu fark edince, çocuğunu gezmelere götürme adına Amerika’ya kaçıp daha çok soyulmaktan kurtuldu.

Ama Azeri Mubariz Mansimov o kadar şanslı değildi. Erdoğan ailesine olabildiğince yakın, oğul Erdoğana “yok parasına“ dedirten fiyattan gemi de veren Mansimov, günün birinde Erdoğan’ın düşmanı Fethullah Gülen’in adamı diye ilan edilip tutuklandı. O mahpusken, mafyanın deyimi ile servetine “çöktü“ler. O şimdi, kaybettiklerinin derdiyle yanan, çaptan düşmüş bir Azeri oligarktır...

Ama Erdoğan’la “hayırlı işler“ çeviren, onun Amerikan gezisini finanse eden, Türk devletinde yatırım yapacak adamlar öneren Amerikalı Kingston kardeşler ile Ermeni Levon Termendyan dolandırıcılıktan hapis. Onları Erdoğan’la tanıştıran ve Erdoğan için, “hiç bir isteğimizi geri çevirmedi“ diyen “hayır sever iş adamı“ Sezgin Baran Korkmaz, Avusturya’da, dolandırıcılıktan tutuklu.

Erdoğan’ın çevresindeki Rus ve Ukraynalı oligarklar ise tehlikeyi sezince ondan uzak gitmeye başladılar.

Benzeşler, birbirini çeker derler. Mafya iş otağı da ona benzeyendir, tabii. Aynı meşrepten çalan ve aynı kaptan yiyen, TC’deki rejim ise “şahsım“ın devleti, diktatörlük, başka bir deyişle mafya düzenidir., “Kullanma“ adına Recep Erdoğan’a sahip çıkan ve onu besleyenlere hayırlı olsun...

Bir de, Erdoğan’la iş tutanlar dolandırıcılıktan tutuklanıyor, hapis cezasına çarptırılıyor, ama onun “şahsı“na soru soran da yok. Amerikalı Biden bu numaralara ne diyor bilmiyorum, ama böylesi “demokrat dünya“nın adaletli gözünü, seveyim ben...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.