Tarihsel maddecilik mi romantizm mi?
Toplum/Yaşam Haberleri —

FilmAmed
- Söylenceler diğer terimlerde bulunan bunca derin içeriğe, somut belirlenime rağmen neden kendinden emin değildir? Neden bir sıfata ihtiyaç duymuştur?
MUAZ DOĞAN
Başlıktaki soru henüz başvuruları alınmakta olan 9. FilmAmed Belgesel Film Festivali’nin şiarına sorulmaktadır. Şiar şöyle; “Kökler… Ateşin etrafında gerçek söylenceler.” Yöntemsel bir husus olarak şunu da eklemeliyiz: Burada, başlıktaki her iki akımın, kuramın hatta kurgunun içkin bir analizinden ziyade alışkanlık ve eğilimlerinin yönelimi dikkate alınmıştır. Şiarın analizinin, bu eğilim ve alışkanlığın yönelimine bağlanıp başlıktaki sorulara referans yapan sonuçlar üretmesi murad edilmektedir. Başka bir anlatımla, şiardaki söylenceler teriminin Kürtçe karşılığı olarak kullanılan efsûnî ifadesinin çağrıştırdığı efsuna ya da büyüye mi yoksa demistifikasyona ya da tarihsel şeffaflığa mı eğilim gösterdiği takip edilecektir. Bir akım olarak Romantizm büyüye benzer şeylere ilgi duymuştur; doğayı duymaya çalışmış, dirimselci eğilimler göstermiş, nostaljiden hep hoşlaşmış ve lirizm onda başat biçimlerden biri olmuştur; malum olduğu üzere diğer ismi de coşumculuktur. Tarihsel maddecilik ise sürekli olarak gizemsizleştirici olmuştur ya da en azından bunu ereği kılmıştır. Şimdi buradan şiarın analizine geçilebilir.
Önce daha biçimsel duruma dair birkaç tespit yapılabilir. Cümlenin yapısının, fonetiğinin ve ritminin zayıflığı ancak, doğrudan politik/pratik alana da referansları olan yoğun simge, mecaz, metafor kullanımıyla dengeleniyor. Yapı çok zorlandığı için simge ve semboller de yoğunlaşıyor. Bu ileride göreceğimiz gibi belirli bir eğilimin ifadesidir. Bu incelemenin biçimi de görüleceği üzere şiardaki terimleri simge ve semboller olarak analiz etme eğilimi taşımaktadır. Simgenin ve sembolün analizi belirli özgül tarihsel dönemi ve toplumsal eğilimi takip edebilmek için onda bulunan politik değeri ortaya çıkarabilmeye özgülenmiştir. Buradan da terimlere ya da içeriğe ilerlenebilir.)
İlk olarak “Kökler…”. Terim, onu duraksatan ya da kesintiye uğratan bir işaret taşımaktadır. Anlaşılan asıl vurgu da bu terim üzerinedir. Terimin biri coğrafi yani maddi/somut diğeri sembolik yani yazınsal/edebi içeriği hemen ayırt edilebilir. Kökler, ilkin coğrafya olarak kadim Mezopotamya’dır hemen sonra Neolitik doktrin olarak kadim zamanlarda belirli bir yaşamın anlatımı olan sembol, simge ya da özgürlüğün hizmetindeki alegoridir. Terimin hemen iç içe geçen bu iki anlamı onun cümlenin bütünündeki yerinin omurgasını oluşturur. Kimi çok önemli tarihsel maddecinin materyalist bir analizin merkezine yerleştirdiği coğrafyanın maddiliği/somutluğu ile “Köklerin” alegorik anlatımı olan neolitik doktrinin iç içeliği bu terimin özelliğidir. Burada tarihsel değişime ilgi duyan, özgürlük ilgisine doğru hareket eden tarihsel maddeci konumun ölçülebilir bir tarzda takip edilmesi önemlidir. Tarihsel değişimin oranı tarihsel maddeciliğin oranıyla doğru orantılı olacaktır. Neolitik doktrin bugünde bir dönüşümü arzuladığı için böylece özgürlük ve demokrasi ilgisinden dolayı romantik olmaktan ziyade tarihsel maddecidir. Bu belirlenim şiarın diğer terimlerinde de takip edilecektir.
Ateş teriminin ilkin, kimi önemli antropologlara göre toplumu yani sosyal olanı var eden en esaslı unsur olarak kutsala hemen sonra evrenin maddi/fiziksel bir parçası da olan bir simge olarak güneşe ayrılan anlamları hemen ayırt edilebilir. Kutsallık, toplum oluşturucu vasfından ileri gelen bir maddi öze sahiptir. Fakat nihayetinde bir dışsallaştırma, soyutlamadır. Öyle ki insan aklının ürünleri olan kutsal varlıklar bir süre sonra kaynağından feragat eder ve birer gizemlileştirici fetiş haline gelirler. Neolitik doktrinin karşı koyduğu temel eğilim kadını ebedi köleliğe zincirlemek isteyen bu gizem, mistifikasyon, yalan, kurnazlık ve aldatmalardır. Neolitik doktrinin ereği böylece demistifikasyondur, köleliğe karşı özgürlük için gizemsizleştirmektir. Burada hem maddi/somut hem de simgesel olan Güneş tam da somut belirlenimi olan aydınlatma olarak hareket eder. Böylece “ateşin etrafı” da gizemsizleştirici olanın sahnelenmesi olmalıdır. İfade edildiği üzere demistifikasyon, romantik olmaktan önce tarihsel maddecinin konumuna yakındır.
Son olarak “gerçek söylenceler”. Her şeyden evvel söylencelerin yorumsal içeriği bir önceki iki terimde gösterilmiştir. Terim yerini bulamayan asıl terimin telaşı olarak durmaktadır, varlık koşulunu önceki iki terimde yitirmiştir. Bundan başka, söylenceler kendinden emin olamadığı için “gerçek” sıfatına ihtiyaç duymuş gibidir. Gerçek, söylencenin sıfatı yani nitelemesidir. Şiar tam burada kısa devreye uğramaktadır. Fonetiği, yapıyı, kararlaşmış anlamı engelleyen bu kısa devrenin kaynağı başta ifade edilen bir alışkanlığın ya da eğilimin sonucudur (söz konusu eğilimin iki tanımı sonuç bölümünde verilecektir). Kararlaşmadan ve kesinleşmeden birbirlerinin üzerine yığılan metaforlar bütünü olarak şiarın bu karakteri aynı zamanda mevcut tarihsel ve toplumsal durumun, barbar egemenlik biçiminin yarattığı tahribatın yansımasıdır. Bin yıllardır süregelen tahakkümün çağdaş egemenlik formunun sefilliği şiarın naifliğinin de kaynağı durumundadır. Festivalin hem sefilliğe hem de naifliğe kendi tarzınca son vermesi murad edilir.
Eleştiriyi gerekçelendirmek için şu soru da sorulabilir. Söylenceler diğer terimlerde bulunan bunca derin içeriğe, somut belirlenime rağmen neden kendinden emin değildir? Neden bir sıfata ihtiyaç duymuştur? Bunun cevabı basitçe şu olamaz; söylenceler ya da efsaneler antik dünyaların uydurmalarıydı biz bu sıfatı ekleyerek onu gerçeklik haline getiriyoruz. Sıfat olarak gerçeklik bu diğer gerçekliğin yani ilişkiler bütünün teminatı olamaz. Ancak bir el çabukluğuyla onun yerine geçer ve tamamlandığını düşünür. Bir estetik form olarak realizm dahi -bazı önemli edebiyat eleştirmenlerine göre- “devrimin (1789-93) kendi hedefleri karşısında geri çekilen bir devrimci toplumun ifadesidir.” Sıfat olarak gerçeklik burada kendi tarihsel karşıtına yani romantizme dönüşmektedir. Bunun ortaya çıkardığı sonuçlar şunlardır: Şiar bütün somut içeriğine karşın biçimsel olarak romantiktir. Denilebilir ki zaten kurgunun alanındayız ve elbette buna uygun olanı seçeceğiz. Buna şöyle karşı çıkmak mümkündür. Romantizm kadar tarihsel maddecilik de bir formdur. Tarihsel maddeci form, ilişkiler bütünü olarak mevcut gerçekliği yerinden eder. Neolitik doktrinin derin tarihsel anlatısıyla mevcut gerçekliğin kökenindeki tahakkümü hedef alır. Böylece Karl Kraus’un ifade ettiği üzere hedef köken değildir, bizatihi köken, hedeftir. Romantizmin -yukarıda verileceği vaad edilen- ilgi, alışkanlık ve eğilimini kusursuzca tespit eden iki alıntıyla incelememize son vereceğiz. “(…) kuramsal görüş açısından, romantizm ancak istemeyerek yeniydi: Aslında, dünyanın, orta sınıf kapitalizminin kısırlaşmış ve materyalist koşullarına etkileyici, tümel ve benzeri görülmemiş dönüşümüne karşı bütün bir kuşağın, bir organizmanın darbeyi savuşturuşu gibi, kendini koruyuşu olarak düşünülebilir.” Bir diğeri; romantizm “bütün feodal tutumlar ve politik düşlemeler, bütün dinsel ve Ortaçağa özgü nesneler atmosferidir. Sanki yenilenmek için daha eski, daha hiyerarşik ya da ilkel toplumlara dönüş, bu yüzden, her şeyden önce savunma mekanizmaları olarak anlaşılacaktır.”
Seçilen, tercih edilen eğilim, politikayla tıka basa dolu gündelik yaşamın içinden gelecek olan eserin niteliğini ve kalıcılığını da ortaya koyacaktır.















