Tarikat yurdunda bir yıl işkence!

Toplum/Yaşam Haberleri —

Cemaat yurtları protesto

Cemaat yurtları protesto

  • Kayseri'de Süleymancılar cemaatine bağlı yurtta kalan 15 yaşındaki öğrenci, soğuk hava deposuna kapatılıp bir yıl boyunca sistematik işkenceye maruz kaldı. Olayı sosyal medyadan öğrenen baba çocuğunun travma geçirdiğini  söyledi.
  • Yurt yönetimi işkenceyi örtbas etmeye çalışırken, savcılık yöneticiler aklamaya çalıştı. Eğitim Sen Kadın Sekreteri Simge Yardım, yurtlardaki şiddet ve istismar vakalarının ciddi bir artış gösterdiğini belirterek, “Basına yansıyan kısmın buz dağının görünen yüzü” dedi.

ERDOĞAN ALAYUMAT

Kayseri’nin Kocasinan ilçesinde bulunan Süleymancılar Cemaati’ne bağlı olduğu belirtilen Özel Mustafa Setenci Ortaöğretim Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalan 15 yaşındaki M.Ö. adlı öğrenci sistematik işkenceye maruz kaldı. M.Ö’nün darp edilmesi, izole bir alanda tutulması ve tehdit edilmesi kısa bir video kaydının sosyal medyada yayılmasıyla gün yüzüne çıktı. Ailenin başvurusu sonrası başlayan soruşturma davaya dönüştü; yargılama ise yurtta yaşanan ihlallerin ötesinde, Türkiye’deki yurt sisteminin denetimsizliğini ve çocuk koruma mekanizmalarındaki yapısal zaafiyetleri yeniden tartışmaya açtı.

Tanıklar işkenceyi doğruluyor

Olayın ortaya çıkmasının ardından, aile M.Ö.’nün maruz kaldığı şiddeti belgeleyerek savcılığa başvurdu. Savcılık, ilk aşamada görüntülerin kriminal incelemeye gönderilmesine, sağlık raporlarının alınmasına ve olay sırasında yurtta bulunan personelin tespiti için kurumdan resmi kayıtların talep edilmesine karar verdi.

Bu süreçte yurtta kalan diğer öğrencilerle yapılan görüşmeler, olayın yurtta bilinen fakat resmi bir şikayete dönüşmemiş bir sorun olduğunu gösterdi. Aynı yurtta kalan ve olaya tanıklık eden öğrenciler soruşturma savcısına M.Ö.’nün uzun süredir psikolojik baskı ve fiziki zorlamaya maruz kaldığını belirten beyanlarda bulundu.

Baba: ‘Videodan öğrendim’

Gazetemize konuşan baba Nasır Ö., oğlunun yaşadıklarının uzun süredir devam eden bir baskı ve şiddet döngüsünün sonucu olduğunu belirtti. Nasır Ö., oğlunun 2023–2024 eğitim-öğretim yılında Özel Mustafa Setenci Ortaöğretim Erkek Öğrenci Yurdu’nda kaldığını, bu süre içerisinde bazı öğrenciler tarafından sürekli rahatsız edildiğini söyledi. Durumu defalarca yurt yönetimine ilettiğini ancak hiçbir disiplin sürecinin işletilmediğini ifade eden baba, “Eğitim yılı bittiğinde arkadaşları bana sosyal medya üzerinden bir video gönderdi. 16 Haziran 2024’te oğlumu darp ettiklerini, soğuk hava deposuna kapatıp uzun süre orada tuttuklarını, tehdit ve işkence ettiklerini o videodan öğrendim” dedi.

Darp, hakaret ve ölüm tehdidi

Baba Nasır Ö., oğluna neden olayı daha önce anlatmadığını sorduğunda aldığı yanıtı şöyle aktardı: “Beni tehdit ettiler. ‘Eğer bunu birine söylersen seni yurdun 5. katından aşağı atarız, düştü deriz’ dediler. Sene boyunca bana işkence ettiler, dalga geçtiler, tehdit ve küfür ettiler. Bu yüzden sana söyleyemedim.”

Baba Nasır Ö., görüntüleri gördükten sonra yurt yönetimiyle yeniden görüştüğünü ancak yönetimin olayın üzerini kapatmaya çalıştığını, “Bu konuyu kapat yoksa çocuğun zarar görür, geleceği olmaz” denilerek tehdit edildiğini belirtti. Oğlunun psikolojisinin bozulduğunu söyleyen baba, “Okula gitmek istemiyor. Eğitim hayatı bitti. Yaşadıkları onda büyük bir travma bıraktı” diye konuştu.

Yurt yönetimi müdahale etmedi

Yapılan incelemeler ve toplanan deliller sonucunda savcılık, şiddet uyguladığı iddia edilen yurt görevlileri hakkında “hürriyeti tehdit”, “nitelikli yaralama”, “tehdit” ve “çocuğa karşı kötü muamele” suçlamalarıyla iddianame hazırladı. Dosya, Kayseri 23’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi ve yargılama süreci resmen başladı. Mahkeme, delillerin kapsamı ve iddiaların niteliği nedeniyle dosyayı genişletme kararı aldı; olay günü yurt içi kamera kayıtları, personel nöbet çizelgeleri ve kurum içi raporlar talep edildi.

Soruşturma aşamasında elde edilen görüntüler, bilirkişiye teslim edildi ve fiziksel şiddetin boyutuna ilişkin rapor hazırlanması istendi. Yurt yönetiminin savcılığa sunduğu iç yazışmalar, olayın kurum tarafından erken fark edildiğini ancak gerekli müdahalenin veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediğine işaret eden unsurlar içeriyor.

Ailenin avukatları hem personelin hem de kurum yönetiminin sorumluluğunun bulunduğunu belirterek, dosyanın genişletilmesi talebinde bulundu.

Sanık suçlamaları reddetti

2 Aralık’ta görülen ilk duruşmada davanın tutusuz yargılanan tek sanığı 22 yaşındaki Fatih Ekecik, suçlamaları reddetti. Ekecik, kamera görüntülerine rağmen olay günü yurtta olmadığını iddia ederken avukatları, görüntülerin bağlamdan koparıldığını öne sürdü.

M.Ö.’nün ailesi ise duruşmada, olayın basit bir darp vakası olmadığını, uzun süreli sistematik bir baskı ve şiddet sürecinin yargılamaya konu olduğunu belirtti. Aile, çocuğun psikolojik durumu için uzman raporu talep ederek, sanıkların tutuksuz yargılanmasına itiraz etti. Ailenin avukatları, yurt yönetiminin olayı örtbas etmeye çalıştığını, şikayet öncesinde hiçbir idari işlem yapılmadığını, kurumun çocuk güvenliğiyle ilgili sorumluluklarını ihlal ettiğini vurgulayarak personel seçiminin şeffaf olmadığını ve yurt yönetiminde belirli dini yapılarla bağlantılı kişilerin bulunduğunu belirtti. Dosyanın yalnızca faille sınırlanmaması gerektiğini belirttiler.

Dava 10 Şubat tarihine ertelendi

Bu durumun, çocuk koruma sistemini zayıflatan yapısal bir sorun olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden avukatlar, dosyanın genişletilmesini, idari soruşturmanın derinleştirilmesini ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kusur durumunun incelenmesini talep etti.

Mahkeme ise sanık beyanlarının çelişkili olduğunu belirterek, görüntülerin tüm açılarıyla yeniden incelenmesine karar verdi.

Ayrıca, olayın gerçekleştiği iddia edilen alanda keşif yapılmasına, öğrencilerin ifadelerinin pedagojik uzman eşliğinde alınmasına ve yurt yönetiminin denetim defterlerinin dosyaya eklenmesine karar vererek duruşmayı 10 Şubat 2026 tarihine erteledi.

Denetimsizlik ihlalleri getiriyor

Türkiye’de hem devlet hem de özel yurtlarda çocuklara yönelik şiddet, kötü muamele ve istismar vakaları son yıllarda kamuoyunun en çok tartıştığı başlıklardan biri. Farklı kentlerde yaşanan çok sayıda olay, çocukların güvenliğinin personel inisiyatifine ve kurumların iç düzenine bırakıldığını gösteriyor.

Uzmanlara göre sorun tekil vakalarla sınırlı değil; denetim mekanizmalarının yetersizliği, şikayet süreçlerinin kapalı yürütülmesi, çocukların sesini duyurabileceği bağımsız mekanizmaların olmayışı ihlallerin görünmezleşmesine neden oluyor.

Özellikle son yıllarda bazı yurtların dini cemaatlere, vakıflara veya bağlı kuruluşlara devredilmesi ya da fiili yönetimin bu yapılarda olması eleştirilerin merkezinde yer alıyor. Bu durum, devletin çocuk koruma politikalarının belirli sivil yapılarla iç içe geçmesine, denetimin zayıflamasına ve sorumluluk mekanizmalarının belirsizleşmesine yol açıyor.

Buz dağının görünen yüzü!

Konuya dair gazetemize konuşan Eğitim Sen Kadın Sekreteri Simge Yardım, çocuk ve gençlerin barındığı yurtlarda yaşanan şiddet ve istismar vakalarının uzun süredir ciddi bir artış gösterdiğini söyleyerek, basına yansıyan kısmının “buz dağının görünen yüzü” olduğunu belirtti. Sistematik denetimsizliğe dikkat çeken Yardım, MEB ile Gençlik ve Spor Bakanlığının denetim yaptığını söylemesine rağmen bu denetimlerin nasıl yapıldığına, tespit edilen ihlaller sonrası hangi yaptırımların uygulandığına dair hiçbir şeffaf veri olmadığını ifade etti: “Çocuğun üstün yararı gereği denetim sonuçları ve yaptırımların açıkça paylaşılması gerekirken, buna dair bir politika yok. Türkiye’de kaç yurt bulunduğu, bu yurtların hangi kurum ya da yapılara bağlı olduğu, buralarda kaç çocuğun kaldığı ve ihlallerin dağılımının ne olduğuna ilişkin kamusal bir bilgi bulunmuyor.”

Çocuklar cemaatlere mecbur bırakılıyor

Eğitim politikalarının ideolojik bir araç olarak kullanıldığını dile getiren Yardım, Bakanlığın bu yurtları destekleyen ve çocukların buralara yönlendirilmesini kolaylaştıran bir eğitim politikası sürdürdüğünü söyledi: “MEB yurtsuzluğu gidermekten çok, belirli ideolojik çizgilerin güçlendiği yapılara alan açıyor ve çocukları bu yurtlara mecbur bırakıyor. Bu tercihin arkasında ideolojik bir yön var. Çocuklar üzerinde politik bir inşa yaratılarak toplumsal dönüşüm hedefleniyor. Şiddet ve istismarın yanı sıra bu yurtlarda çocuklara yaklaşım biçimi, dayatılan davranış kalıpları ve çocukların kültür, kimlik ve dillerine yönelik uygulamalar da tartışılmalı.”

Devlet yurtlarında da ihlaller benzer

Ensar Vakfı yurdunda yaşanan istismar vakasının örtbas edilmesini hatırlatan Yardım, “Yaşananlar, ‘Bir kereden bir şey olmaz’, ‘Kurum yıpratılıyor’ denilerek örtbas edildi ve yıllarca MEB bu yapılarla çalışmaya devam etti” dedi. Yardım, yalnızca cemaat bağlantılı yurtlarda değil, devlet yurtlarında da benzer sorunların devam ettiğini belirterek, “Kadın öğrencilere dönük tacizle karşılaşıyoruz ancak buna karşı herhangi bir politika üretilmediği gibi kurumlar aklanıyor, kişiler korunuyor” diye konuştu.

Yaptırım olmadığında bir meşruiyet alanı oluştuğunun altını çizen Yardım, bu tablonun yalnızca eğitim sendikalarının uyarılarıyla değişmeyeceğini, geniş bir toplumsal tepki ve politik kararlılık gerektirdiğini belirtti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.