TC, Erbil’de ‘Gurka’ arıyor

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Gurkalardan günümüze gelirsek, Gürcü Recep Tayyip komutasındaki Türkler, yüz yıllık uykudan sonra, şimdi İngilizlerin artık çağ dışı kalmış emperyalizminin izindeler. Emperyalist yayılmacılığı Kürtlere karşı yürütüp kanlarına girdi; giriyorlar.

Kürtlerin başında, bunca bela varken, bir sen eksiktin Ayhan Bilgen deyip asıl konumuza geçelim:

Bir ada devleti olan Britanya, 1800’lerde küçücük nüfusulu, ama kılıç zoru ve namlunun gücüyle, yer yüzünün en büyük emperyal imparatorluğuydu. Adına, “üstünde güneş batmayan büyük Britanya imparatorluğu“ deniyordu.

Gücünü de işgal topraklarından derlediği kiralık askerlerden alıyordu.

Çinliler, Siyamlılar, Avustralya, Malezya’dan koloni birlikleri vardı. Hintlilerden kurdukları ordu kalabalık, ama dağlık, küçücük Nepal‘ın kiralıkları, dünyada farklılıklarıyla namlıydı.

Onlara, bazı Avrupa dillerinde “hıyar“a verilen isimle, “Gurka“ deniyordu.

Gurkalar, yer yüzünün korkusuzları olarak anılıyorlardı. Ölümü hiçe sayarak, verilen her görev ve işaret edilen noktaya dalan. Efendinin emrini yerine getirmek varken, Nepal ulusalcılığı veya ulusal onur ayrıntıydı, onlar için. En büyük onur buyuran efendiden bir “aferin“ almaktı.

İngiliz askeri düzeninde bir yer kapmak, üniforma giyip maaşa bağlanmak, bir Gurka için, en büyük onurdu. Üstün kişiliğe erişmekti.

Türklerin hizmetindeki bazı Kürt korucular örneğindeki gibi, ülkelerinin, işgal altında ve halkının esir olduğunun da farkında değlerlerdi, Gurkalar. Bir Gurka için, sahip olduğunu elde tutmak tek idealdi. Bu nedenle, kendisine onur bahşedip kiralayan efendisine sadık ve itaatkardı. Daima ve her yerde disiplinli, ölüm dahil, gösterilen işe, verilen göreve koşmak onurdu. Gurka, kendince korksuzluğu temsil ediyor, ölümün ayak sesleri diye niteleniyorlardı.

İngilizler, Birinci Dünya Savaşında Gurkaları,  Çanakkale’de 29. Hint Tugayı’nın içinde, dört tabur halinde cepheye sürdüler. Osmanlı ordularının başkomutanı Alman Mareşal Liman von Sanders’in deyimiyle, sürüsü misali öne salındılar ve mitralyözlerle kırıldılar.

1924’te, bölgemizde yeniden sahneye sürülüp Irak devletinin kuruluşuna karşı çıkan muhaliflerin kırımında kullanıldılar.

Gurkalardan günümüze gelirsek, Gürcü Recep Tayyip komutasındaki Türkler, yüz yıllık uykudan sonra, şimdi İngilizlerin artık çağ dışı kalmış emperyalizminin izindeler. Emperyalist yayılmacılığı Kürtlere karşı yürütüp kanlarına girdi; giriyorlar.

Bunun için önce, ideoloji kardeşleri IŞİD (DAİŞ)’i kullandılar. Onlardan ordular kurarak.

Fakat, bir nefes özgürlük için, yola çıkmış “son Kürt’ü de yok etme“ artık, ideoloji kardeşlerini kullanamıyorlar. Bu katilleri meşru gören Trump yok.

Onun için, kurduğu “koloniyel“ dünyalarında, Kürtlerden “Gurka taburları“nın benzerini, inşa etmeye çalışıyorlar. Savunma Bakanı Çerkez Hulusi, “hıyar Kürt“ arayışında, geçen hafta Güney Kürdistan’daydı.

Baba, oğul, damat Barzanilerle görüştü. Ama bir dosttan ziyade “sizi yemeye geldim“ diyen kuzu başlıklı kurdu andırıyordu, eski General Hulusi. İltifat edeyim derken, “hizaya gel“ anlamında, üstü kapalı tehditler savuruyor, “bizimle olan kazanır“ diyordu.

Öte yandan, Bağdat’a dönüp Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği diye diye Kürt varlığını “puç“ ediyor, yoklara karıştırıyordu. Bağdat’ı kandırıp işgali Musul’a uzatma çabasıyla Erbil mukimleri ve düzenlerini defterden siliyordu. Kürt ve Kürdistan’ın adını bir kere olsun ağzına almıyor, “orası“, “burası“ ve de “bölge“ diyordu.

Ve onun, “burası“ dediği topraklar (Güney Kürdistan), neredeyse tamamına yakını TC’nin işgali altındaydı. Ve işgalde, “Gurkalar ülkesi“ manzaraları da yaşanıyordu. İşgalciler yayılırken, Nepal’de olduğu gibi kimsecik, “topraklarımı neden tahrip ediyor, kirletiyorsun? demiyordu. Tersine, kimileri Gurka kesilip yol gösteriyor veya gülücükler veriyordu.

Her neyse, işgalciliği ve onurlu duruşu kendine olsundu; ama İngilizlerin yapmadığını yaptılar. “Türk’ün gücünü gösterme“ tertibinden araziyi, merayı yasakladılar. Ağaçları, bahçeleri kestiler.

İşgalcileri sevinçle karşılayanlar, ertesi gün ağlıyorlardı. Ama göz yaşlarını gören yoktu.

Yine de, trajediler orada, köylünün göz yaşıda köylüye kalsın. Biz soralım:

TC, aradığı Gurka’yı Erbil’de bulabilecek mi? Baba, oğul ve damat eliyle, Kürtlerden Gurka yaratılabilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü, böylesi bir hal, ağırlığı altından kalkması imkansız, büyük bir insanlık suçu olur. Yankıları kuşaktan kuşağa uzar ve torunların torunları alnında suç, insanlık ayıbı olarak ışıldar.

Kaldı ki, Erbil beyleri, yeri geldiğinde bir ulusal kurtuluş savaşının mirasçıları olduklarını söylüyorlar. Baba Kürtlüğünü ispatlamak için, artık folklor müzelerini süsleyen “şal û şapik“ için modern sarayında görünüyor. Kefiyesi de başında...

Oysa, yalnız bu çağda değil, hiç zaman ve yerde ulusal bir harekete öncülük edenlerin raconunda, Gurkalaşmanın onurlu bir yeri olmadı. Vicdanlarda da yeri yok.

O nedenle, Erbil’in Kürt postundan Gurka çıkarması mümkün değildir. Kurduğu vakıfla, kendisi de artık bir dolar milyoneri sosyolog İsmail Beşikçi ne der bilmiyorum, ama bence Gurkalaşmamak için, Kürt olmaya da gerek yok. İnsan olmak yeterli.

Dili, kimliği, varlığı yasak, yaşama hakkı da olmayan bir Kürt’ün özgürlüğü, barbarlardan başka insan olan kimseyi rahatsız etmiyor çünkü. Topluca katledilmiş, kadınları, bir karış boyundaki kız çocukları esir pazarlarında satışa çıkarılmış Êzîdî Kürtlerin özgürlüğü, ancak kanlılarını rahatsız eder. Türk zulmünden kaçıp Mehmûr’da bir çölü yeşertenlere diş bilemek, insanlık mı yani?

Onun için Erbil beylerinin, Gurkalaşarak torunları, torunlarının torunlarına alnı kara bir miras bırakacaklarını sanmıyorum.

En azından Kürt düşmanlığı ile Şal û Şapik û kefiye birbirine yakışmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.