TC’nin "başıbozuk" terör gücü: MHP

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • 12 Eylül 1980 darbesine kadar, soldan pek çok aydın, yazar, gazeteci, öğretmen, öğrenci, sendikacı, politikacının da içinde yer aldığı ve iki taraftan toplam 6 bin kişi öldürüldü. Bu savaşta, MHP’nin "Başbuğ"u (başkomutan) Türkeşti. Muhsin yazıcıoğlu da,  ülkücü tetikçilerin başıydı. İkisi de 12 Eylülde tutuklandı. Sonra, pek çok cinayetin tetikçileriyle birlikte, cinayetlerin hesabını vermekten muaf tutularak serbest bırakıldılar.

Osmanlı’da, savaş sırasında gönüllü olarak orduya katılanlara, "Başıbozuklar" deniyordu.

Bu açıdan bakıldığında, Türk devleti kuruluş aşamasından bugüne kadar, kesintisiz olarak başıbozuklardan yararlandı. Onları terör rüzgarının unsuru, tetikçi olarak kullandı. Kemalistlerin kullandığı ilk "Başıbozuklar," Karadeniz Rumları (Pontuslu) üstüne salınan Topal Osman çetesiydi. Çetebaşı Topal Osman, daha sonra Atatürk’ün baş muhafızı olarak Ankara seçkinlerine katıldı. Fakat devlet (Atatürk) için işlediği son cinayetinde, gözden çıkarılmak zorunda kalınınca, karşı hamle ile Atatürk’ün başını almaya kalkışınca, başsız gövdesi parlamento kapısında asıldı.

Daha sonra "başıbozuklar", (kendi kanunlarını, kendileri yapıp uygulayan kanunsuzlar) misal İstiklal mahkemeleri, Kürdistan’a atanan özel müfettişler, komutanlar süreci başladı. MHP’nin zuhuru, Kürtlere karşı öne sürülen Hizbullah, sivillerin de yer aldığı JİTEM terörü daha sonradır.

Garip değil, 1960’lardan itibaren ortaya çıkan bu "Başıbozuklar" (terör) hareketlerinin tümü, Süleyman Demirel onaylıdır. Hepsi de devletle bir bütündür. Sonra gelenler, bunları hazır bulup kullandılar.

MHP kabuğunun altında, gizli ve onun maşası olan "Ülkü Ocakları", 1961 Anayasası ile ortaya çıkan göreceli "özgürlük" ortamına tepkidir.

Şöyle ki: Mehmet Ali Aybar liderliğindeki TİP, o tarihlerde ülkeyi sarsan, alışılmadık yeni bir sesti. TİP Milletvekili ve Akşam gazetesinin yazarı Çetin Altan’ın günlük yazıları her sabah "özgürlük dersleri" niyetine okunuyordu. Seçimler arifesinde, Antepli bir köylü olan Hamdoş TİP adına yaptığı radyo konuşmasında, (henüz Tv yoktu) "marabalar, işçiler, köylüler, yarıcılar" diye sesleniyordu.

Türk’ün duyması tehlikeli bir kavram olan "sosyal adalet" sözü yankılanıyordu meydanlarda. TİP’li Üniversite öğrencileri, Anayasanın verdiği haklar kullanarak, Ankara‘nın Kızılay meydanında "sosyal adalet"in ne olduğunu anlatan "Dönüşüm" dergisini satıyorlardı.

Ve, bu manzara karşısında, şehir şehir dolaşıp "ülke bu Anayasa ile yönetilemez" diye haykıran Demirel’in başından aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Ama anayasanın verdiği izin karşısında eli, kolu bağlanıyor, polisi öne süremiyordu.

AP genel merkezi, çaresizliğin çaresi olarak, organize ettiği işsiz ve mesleksiz sopalı gençleri dönüşümcülerin üstüne sürdü. Ama caydırıcı olamadılar. İşçiler, öğretmenler, memurlar da örgütlenip sokağa çıkıyorlardı.

İşte bu aşamada, 27 Mayıs darbesinin spikeri, NATO’dan Kontrgerilla eğitimli, ırkçılıktan sanık MHP Genel Başkanı, Kıbrıs göçmeni Alparslan Türkeş, "vaziyetten görev" çıkardı. Ülkü Ocaklarını kurup işsiz gençleri ve toparlayabildiği öğrencileri çatısı altında topladı.

Bir süre sonra TİP’lilere karşı taşlı, sopalı saldırılar başladı. Öğrenci hareketlerine müdahale ettiler.

Daha etkin rol oynamaları için bu gençleri 1969 yılında İzmir Gümüldür’de, kampa alıp silahlı komando eğitiminden geçirdiler.

Ankara’da düzelenen "kaz adamlı" gösteri yürüyüşünden sonra, MHP komandoları, Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya fakültesi öğrencilerine karşı ilk silahı patlattılar.

İstanbul’da, sonra Erbakan’ın Kültür Bakanı, Erdoğan’ın Parlamento başkanı olacak İsmail Kahraman’ın organize ettiği dincilerle ortaklaşa, "Kanlı Pazar"ı organize ettiler. Orada, polisin gözü önünde iki cinayet işlediler. Cinayetler, "failler meçhul" kaldı.

Artık, nerede bir eylem varsa, MHP ülkücüleri oradaydı. Sol da silahlanınca, "iç savaş" görünümlü çatışma, çarpışmalar süreci başladı.

12 Eylül 1980 darbesine kadar, soldan pek çok aydın, yazar, gazeteci, öğretmen, öğrenci, sendikacı, politikacının da içinde yer aldığı ve iki taraftan toplam 6 bin kişi öldürüldü. Bu savaşta, MHP’nin "Başbuğ"u (başkomutan) Türkeşti. Muhsin yazıcıoğlu da,  ülkücü tetikçilerin başıydı. İkisi de 12 Eylülde tutuklandı. Sonra, pek çok cinayetin tetikçileriyle birlikte, cinayetlerin hesabını vermekten muaf tutularak serbest bırakıldılar.

Türkeş, dinciler (Erdoğanın partisi) tarafından meclise taşındı. Yazıcıoğlu da kendi partisini kurdu. Milletvekili oldu. İkisi de ölünce, yandaşlarına "tavvafgah" olan birer anıt mezara gömüldü. Onlar şimdi, birer "büyük Türk büyüğü" olarak anılıyorlar.

MHP Ülkücüleri, 12 Eylül darbesinden sonra çek, senet tahsilatı, Yazıcıoğlu yardımcısı Abdullah Çatlı ve ekibi de uluslararası uyuştucu mafyasıyla bütünleşmişti.

Mafya şefleri (Mesela Alaettin Çakıcı, Kürşat Yılmaz) Türkeş’in ölümünden sonra, yerine geçen Devlet Bahçeli tarafından "dava arkadaşlarım" diye ilan edildiler. Onlarca yıllık hapis cezaları affedilip çıkarıldılar.

Bahçeli’nin partisi resmen ilan edilmemiş iktidar ortağı, polis ve askeri örgütler de ülkücülerin istihdam kaynağı, suç işlemeleri serbest oldu.

MHP’li sabıkalılar, yeni yetişen tetikçiler günümüzde, "altın çağlarını" yaşıyorlar.

Kürt katliamlarının üstü örtülüyor, tek tek. Suçüstü yakalanmış katiller, (Yüksekovada görüldüğü üzere) Türk "adaleti" tarafından aklanıyor. JİTEM tedrisinden geçen ve iti, kurdu kutsayarak selama duran tecavüzcüler, katiller tek tek aklanıyorlar.

Kürtlere pusu kurup linç ataklarıyla "keyif getirenler", Türk adaletince dışarıya salınıyorlar.

HDP’nin binasına gidip görevli Deniz Poyrazı katleden it selamlı Onur Gencer, duruşmada devletin gazadan gelmiş oğlu muamelesiyle, muhafızları askerlerle şakalaşarak keyifleniyordu. Konya Meram’da 7 kişilik Kürt ailesini kurşuna dizen katil, asker ve poliste "bir muhterem"di.

HDP’nin İstanbul-Bahçelievler binasını basan ancak cinayet girişimi akim kalan Muhammed Eren Sütçü, sevgilerle evine uğurlanıyordu.

Ve Kürtler, kurumlaşmış Mafya devletini unutuyorlar. MHP’nin yıllar önce, taa 1960’larda kapısına kilit vurulması gereken bir Terör çarkı olduğunu da unutuyorlar. Yüksek himayede olduğunu ve özenle korunduğunu yadsıyarak, adalet beklentisiyle haydutların yargılanmasını istiyorlar.

Oysa burası bir katiller, tecavüzcü ve hırsız, soyguncular yatağıdır. Bir yükseğe çıkın ve "katiller, hırsızlar, tecavüzcüler" diye seslenin, en elitleri dahil, sayısız kişi dönüp "bana mı seslendin" cevabını verecektir.

MHP bu diyarın cezasızıdır. İt rumuzlular, suç yolları açık...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.