TC’nin kanlı sicili

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bugün, TC kanlı sicilinden bir sayfa olan Suruç katliamının beşinci yılı ve evladını kaybeden ailelerin matemi, katillerin şenliğiydi.

Suruç bir başlangıçtı. Ardından, diktatörlük yoluna taşlar döşeyen katliamlar tetiklendi. Suruç sürecinde, açılan davalarda suç IŞİD’e yıkılarak, TC’nin bozuk sicili yıkanmaya çalışıldı. Mahkemeler, "katliamları kapatma, üstünü örtme cehdi" olarak gelişti. Görünürlerde IŞİD sorumlu, ama katiller meçhul kaldı...

Oysa, 2011 yılından beri, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) diye bir "şehir efsanesi" dolaştırılıyordu, ortalıkta. IŞİD, kafa kesen bir İslamı terör teşkilatıydı. Tetikçi, bombacı, tecavüzcü ve kafa kesiciler olarak kategorize ediliyor, TC tarafından besleniyor, Suriye sınırından içeriye sokulup "sipariş üzere işe" koşuluyor, bu arada "suç sahasında da MİT TIR’larıyla bomba, mitralyöz, füze" ihtiyaçları gideriliyordu.

Ama yine de, Türk devleti bunlarla ilişkiler ağı konusunda, üç maymunu oynuyor, “duymadım, tanımıyorum, bilmiyorum" havalarına bürünüyordu. IŞİD, TC’nin resmi söyleminde, bu yüzden "bir şehir efsanesi"ydi.  

Hatta, dost ve kardeş değil, zıt cephede olduklarını gösterme oyununda, IŞİD’le ters düşmüş, teşkilattan ayrılmış kafa kesicileri bile tutukluyorlardı. Ama tutuklananların "akibet" meçhul kalıyordu.

Akibeti meçhul kalanlardan biri de, IŞİD’in "TC temsilcisi" diye tutuklanan, Ebu Hanzala rumuzlu Halis Boyuncuk’tu. Hanzala, geçenlerde, Artı TV’ye verdiği demeçle ortaya çıktı ve kendilerine mal edilen Amed, Ankara ve Suruç katliamları için, şöyle dedi:

"Devlet Diyarbakır, Suruç ve Ankara’daki bombalı saldırıları bizimle perdeledi. Devlet, bu dosyalarla kamuoyunun gazını aldı. Çünkü biz gündemde olmasaydık, insanlar asli dosyalara yoğunlaşacaktı. Bu perdelendi."

Bu söylemin ne kadarının doğru olduğu bir yana, TC ile IŞİD’in iç içelikle iş gördüğü bir gerçekti. Kürt kanına girmekte, birlikte çalışıyorlardı.

Öte yandan, patlayan bombalar, akan kan ve paramparça olmuş bedenler, Türklerin çıkar hanesine yazılıyordu.

Mesela, AKP 2014 yılından itibaren erimeye başlamış, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerinde, tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybetmişti. Bu sonuç, İslamcılardan "demokrat çıkmayacağı"nın da kanıtıydı. Çünkü seçimden hemen sonra, iktidarı vermeme alavere-dalaverelerine başlamış, sonunda 1 Kasım’da seçimleri yenileme kararı almışlardı.  

Ama, yeni seçmen devşirecek yalanları kalmamıştı. Hepsini kullanmış, tüketmiş, söyleyecek yeni söz ve vaad kalmamıştı.

Ancak, ırkçıların yüzen gezen oyları, "çıkar sağlayacak olana akmak üzere" ortalıkta yuvarlanıyordu. Ki, onlar Kürt düşmanlığından hayat buluyor, besleniyorlardı. Kürt kanı görmek en büyük zevkleriydi.

 Bunları, Kürt kanı ile afyonlayıp MHP’den koparmak ve oylarını devşirmek mümkündü. Bunu yaptılar.

Ayrıca, katliamlar serisiyle Kürtlerin korkutulup esir alınması hesaplanıyordu. Korku (devlet terörü) ile esir alınımış, sindirilmiş Kürt oylarının, AKP’ye akacağına inanılıyordu.  

Kısacası, IŞİD bombalarından çift yönlü bir kazanç bekleniyordu. Korkunun meyvelerini taplamak üzere, Haziran seçimlerinden hemen sonra atağa geçildi. Şimdi canlı bombalarla canlar alma zamanıydı.

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonuna üye, kimleri çocuk yaştaki gençler, Kobanê’li çocuklara oyuncak hediye etmek üzere, 20 Temmuz 2015 sabahı Suruç’ta, Amara Kültür Merkezi’nde bir araya geldiler. Çocuk yaştaki Liseliler de vardı, aralarında. Pek çoğu birbirini de tanımıyordu. Üstüne bomba monte edilmiş, afyon içirilmiş IŞİD’li aralarına karışıp kendini patlatarak, 33 kişiyi orada bir arada katletti. Ve onlarca yaralı...

Aslında, Türk ırkçılığının "Kürt kanından kına" törenselliği o gün başlamadı. Bu, bir devamdı. Bu etapta Türk’ü, Kürt kanı ile afyonlama süreci, Hitler rejiminin "Kristal Gece"sini taklit ile 6 Ekim 2014 gecesi başlamış 8 Ekim gecesi sürmüştü.

Bu tarihlerde TC, Kobanê’yi muhasara altında tutan IŞİD’in ardındaki lojistikçi, yanındaki kamufle güçtü. Kürtler, Türk anayasasında yazılı gösteri özgürlüğünden yararlanıp TC-IŞİD birlikteliğini lanetlemek üzere sokağa çıktılar. Ama artık anayasa da yasalar da yoktu. Türk polisi sivil milislerle takviyeli saldırıdaydı. İki günde 54 Kürt katledildi. Hitler rejiminin Kristal Gece‘sinde olduğu gibi, ülke çapında Kürt evleri, işyerleri soyulup talan edildikten sonra yakıldı, yıkıldı. Ergenekoncular, Fethiye’de bir Kürt’ün üstünü, başını paralayıp ona, Atatürk heykeli öptürdüler.

Suruç katliamını, bu olaylardan sonra geliyordu. Onu da Amed ve Ankara Gar katliamları takip etti. Ardından Ceylanpınar’da, iki polis evlerinde öldürüldü. Bu olay, Kürtlere topyekün savaş ilanına gerekçe yapıldı. 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar, toplam 862 kişi katledildi.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, adeta haydutlaşmış devlet faaliyetlerinin keyfini çıkarıyordu. Davutoğlu, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan Ankara Gar katliamından sonrasını, "anket yaptırdık ve oylarımızın arttığını gördük" diye anlatıyordu.

AKP, hırsızlık ve kanlı oylarla, 1 Kasım 2015 tarihinde yeniden tek başına iktidara kuruldu. Vakit kaybetmeden diktatörlüğün taşlarını döşemeye başladı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.