Tehditkar, buyurgan, kibirli

Hakan Fidan / foto:AFP
- DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sürece uygun olmayan tehditkar, buyurgan, kibirli bir dil kullanıyor. Bu dili bilerek kullanıyorsa bu kabul edilemez Bu yaklaşım çözüm arayışını zedeliyor.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı “Sürece uygun olmayan tehditkar bir dil kullanıyor. Bu yaklaşım çözüm arayışını zedeliyor” sözleriyle eleştirdi.
Ayşegül Doğan, yaptığı açıklamada Türkiye’nin Suriye politikasında stratejik bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu vurguladı. Doğan, “Türkiye’de çözüm aranırken Suriyeli Kürtlerle de özellikle tarihi ve kalıcı bir uzlaşının arayışında olunmalı” ifadelerini kullandı.
Doğan, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasının demokratik ilkeler çerçevesinde şekillenmesi gerektiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Suriye’de Kürtlerin, halkların kazanımları bir tehdit değil, Türkiye için bir fırsattır. Demokratik bir Suriye’nin oluşumu, halkların kendi kararlarını verebildiği adem-i merkeziyetçi bir yapının gelişimi Türkiye’nin lehine olabilir.”
Bu politika terk edilmeli
Doğan, Türkiye’nin Ortadoğu’daki kriz ortamına karşı barış ve demokrasi söylemiyle çelişen uygulamalarına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Bir yandan tarihsel bir eşiğin içindeyiz diyorsunuz, Ortadoğu’nun ateş çemberinde olduğunu belirtiyorsunuz, diğer yandan buna zıt politikalarla çelişiyorsunuz. Bu bir paradoks. Bu yaklaşım terk edilmeli. Suriye Suriyelilerindir. Oradaki geleceğe Suriye halkı karar vermeli. Türkiye iç siyaseti ile dış siyaseti artık birbirinden ayrı düşünülemez. Ama bu, başka bir ülkenin iç işlerine doğrudan müdahale hakkı vermez.”
Kürtlere tehditten vazgeçilmeli
Ayşegül Doğan, Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye arasında gerginlik değil, dostluk temelli bir ilişki kurulması gerektiğini belirtti ve ekledi: “Suriye’de yaşayan Kürtlere dönük tehdit dilinden vazgeçilmeli. Bu halkın tarihsel hafızası ve hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalı.”
Suriye’den uzatılan eli tutmamanın Türkiye’ye bir fayda getirmeyeceğini ifade eden Doğan, “Diyalog çağrıları karşılıksız bırakılmamalı. Görüyoruz ki bazı temaslar yaşanıyor ve bu da inkâr edilmiyor. Fakat bu temaslar artık somut bir düzeye ulaşmalı. Suriye’de parçalanma değil, eşitlik temelinde birlik hedeflenmeli” şeklinde konuştu.
Bu dili bilerek mi kullanıyorsa…
Ayşegül Doğan, konuşmasında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamalarına da sert sözlerle yanıt verdi. DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın “Sayın Fidan, Suriye Kabinesi’nde yer almıyor” sözünü hatırlatan Doğan, “Gerçekten de bazen Sayın Fidan’ın açıklamaları insanın aklına bu soruyu getiriyor” dedi.
Fidan’ın dilinin sürece uygun olmadığına dikkat çeken Doğan, “Sayın Fidan’ın söylemlerine bakın, sürekli tehditkâr bir üslup görüyoruz. Ortak basın toplantılarındaki dili, pozisyonu, demagojik açıklamaları sadece süreci tıkamakla kalmaz, süreç karşıtlarının elini güçlendirir. Bu buyurgan ve kibirli dilden vazgeçilmeli” ifadelerini kullandı.
Hakan Fidan’ın süreci yakından bilen biri olduğunu ancak buna rağmen kutuplaştırıcı bir dil tercih ettiğini belirten Doğan şu ifadeleri kullandı: “Bu bölgeyi, bu süreci çok iyi bilen biri olarak, bu dili bilerek kullanıyorsa bu kabul edilemez. Sayın Fidan’a önerimiz; kendi deyimiyle ‘update’ olması. Siyasi çizgisine daha iyi hizmet etmek istiyorsa, kendisini ve dilini güncellemesi şart.” ANKARA
* * *
Suriye’de Kürtlere savaşı kabul etmeyiz
ANF’den Zeynep Kuray’a konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye'de çözümü konuşurken, Suriye'de Kürtlere yönelik bir savaşı kabul etmeyeceklerini belirtti.
Gülistan Kılıç Koçyiğit, Rojava’nın hedef alınması, Maxmûr kampının kuşatılması, HPG gerillası Ferhat Tünç’ün cenazesine dönük polis saldırısının devam eden güvenlikçi perspektifin yansımaları olduğunu vurguladı.
Koçyiğit, bu yaklaşım ve pratiklerin 40 yılı aşkın zamandır sonuç vermediğini, zaten sonuç vermediği için bugün çözümü konuşmak için bir komisyon kurulduğunu hatırlattı.
Gülistan Kılıç Koçyiğit şöyle konuştu: “Burada herkesin sürece uygun davranması gerekiyor. En büyük sorumluluk tabii ki iktidara ve güvenlik bürokrasisine düşüyor. İktidarın bu konuda duyarlı davranıp, sorunu sekteye uğratabilecek, süreci sabote edebilecek duruş, düşünce, yaklaşım ve pratiklerden uzak durması gerekiyor. Güvensizliği derinleştirecek, kamuoyundaki şüpheleri ve soru işaretlerini büyütecek yaklaşımları doğru bulmadığımızı ifade ediyoruz.
Türkiye'de çözüm Suriye'de savaş olmaz
Kürt sorunu dediğimiz şey bütünlüklü bir sorun. Zaten en büyük sorunlardan biri Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, çok açık ve net. Her bir parçanın bir başka ülkenin, statükocu devletin sınırlarında kalması ve neredeyse bütün ülkelerin Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini yok sayması üzerine kurulu bir sorundan bahsediyoruz. O anlamda sadece Türkiye'ye özgü bir sorundan bahsetmiyoruz. Bu sorunun bir parçası halihazırda Başûr, bir parçası Rojava, bir parçası Rojhilat, bir parçası da burasıdır. Bu anlamıyla birbirinden ayrı, birbirinden yalıtık sorunlardan ya da meselelerden bahsetmiyoruz.
Biz zaten Türkiye'de çözümü konuşurken, Suriye'de Kürtlere yönelik bir savaşı kabul etmeyeceğimizi ilk günden beri söyledik. Kobanê’ye bomba yağarken, Diyarbakır’da barış olmaz. Bu çok açık ve net. Ya da Güney Kürdistan’da Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerine saldırarak, orada operasyonlar yaparak Türkiye'de barış sağlayamazsınız, her şeyden önce Kürtlerin rızasını alamazsınız. Burada bütüncül bir politikaya, bir yaklaşıma ihtiyaç var. Çünkü her parça diğer parçayı etkiliyor. Her parçadaki Kürtler, diğer parçadaki Kürtlerin durumuna bakıyor ve bakacaktır da. Bunu görmeyen bir siyasi akıl zaten çözümü de geliştiremez.”















