Terör devleti ve Pontus‘un trajedik başkalaşımı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bugün, yeryüzünde yalnızca Türkler, akşam yatmadan önce büyüklerinden, günün başarısı olarak komşu topraklara düzenlenen kanlı baskının dökümünü dinliyor.

Karadeniz kıyıları Türk devletine kadar, Rum Pontusluların ülkesiydi. Pontus devleti, Antik Çağ’da Akdeniz kıyı şeridine yerleşik ve Rumca “Phoinike“ denilen Fenikelilerin bir kolonisiydi. Kartaca bir başka koloniydi.

Kartaca’nın hikayesi başka bir konu, Roma’dan sonra Osmanlı kabuğu altında kalan Pontus devleti değil, ama kültürü ve yaşama biçimi Türk devletine kadar yaşadı. Ülkenin bölgeye açılan başlıca limanı olan Trabzon, ayrıca bir ticaret, zenaat ve eğitim, kültür ile sanat merkeziydi.   

Erzurum, Pontus’un Kurdistan’a açılan kapısıydı. Peygamber İsa’dan beşbin yıl önce kullanıma giren tekerlek (kağnı), Erzurum üzerinden Kurdistan’a girdi. Bir karbon bileşeni olan Oltu taşını keşfedip işleyen onlardı.

Türkler ilk defa, 1908 yılında bir darbeyle Osmanlı iktidarını ele geçiren İttihat ve Terakki iktidarında, Pontus ülkesine girdiler. Tamamına yakın, çoğunluğu Hıristiyan ve çok dilli, çok renkli, farklı kültürlü Pontus’a Türk ırkçılığını soktular. Barış içinde bir arada yaşayan o toprakları ırkçı güdüyle, sahiplerinden arındırmaya, yerlerine devşirilmişlerden “çakma Türk“ yerleştirmeye başladılar.

Onların yarım bıraktıklarını, onların “B“ takımından, Balkanlı bir Osmanlı Paşası olan “Türklerin Atası“ (Atatürk) tarafından hedeflenen arındırma gerçekleştirildi. Ölümden ve sürgünden kurtulmak için, gece Hristiyan rahibi olarak yatağına girip sabah, sarıklı imam olarak kapıdan çıkanlar, “Allaha şükür kendim bizat Müslümanım“ diyen herkes gibi, Türk olma hakkını elde ettiler.

Günümüzün, 1400 yıl öncesinin İslamik yaşama biçimini dayatan, en hızlı tarikat önderleri onlardan çıkıyor. Din, tarikat, ticareti bir arada yoğurup bu dünyada cennet hayatını yaşıyorlar.

Irkçılığın en hiddetli ve şiddetli öncüleri de, yine kılıç artığı Pontuslulardan. Recep Tayyip de Pontus ülkesine yerleşmiş bir Gürcü ve dün denilecek kadar yakın tarihte, “ben Müslüman oldum“ diyen bir aileden.

Başkalaşımın evrensel tarihin tanıklık ettiği ve de “Recepsel şekilde görüldüğü “üzere, en son dönekler, her daim en hızlıdır. Nitekim, son örneği Trabzonda, Pontuslulardan kalma Sümela Manastırı eteklerinde gördük. Kılıç artığı Rumların torunları, geçen hafta altı Kürt işçiyi, inşaatta çalışırken “Kılam“ mırıldanarak Türk ırkının şanını, şeref, onurunu kırmaktan suçlu bulup üstlerine çullandılar. Başlarını ezerek öldürmeye çalıştılar. İkisi komalık, neyse ki dördü ölümcül olmayan yara berelerle kurtuldu.

Bu ne tuhaflık demeyin. Sakın “dijital dünyada tüm ses ve sedalar yankılanırken“ de demeyin. Türk halleri, böyle başladı. Atatürk’ün zaptiyesi eşeğine “çüş, ço“ diyeni tutuklayıp işkenceye yatırıyordu. Onun gibi bir başka diyardan gelme Recep’in ümmeti, Kürtçe “wey daike“ diyerek kılam mırıldananı kurşunluyor.

Yani çakma, başka bir deyişle taklit Türk, Kürtçe seda duyunca, sahibine yaranma güdüleri ayaklanan birer yanaşma ite dönüşüp “delleniyor“ ve de gırtlak koparmak üzere atağa geçiyor.

Can almak, hayatın başarısıdır onlar için..

Rakel Dink, eşi Hırant’ı katleden katili “bir çocuktan katil yarattılar“ diye tanımlamıştı.

Doğru. Masum doğar tüm insanlar. Onları dönüştürüp güden, yönetimler, rejimlerdir. Faşizmin insanı gırtlaklamayı başarı sayıyor.

Faşizm böyledir. İnsanı başkalaşım aşısıyla insanlıktan çıkarıyor.

Kurbağa da yumurtadan çıkarken balıktır. Sonra değişe dönüşe, yani başkalaşım geçire geçire karada da yaşayan ayaklı bir varlığa dönüşüyor.

Başkalaşım nedeniyle Türk devleti, yer yüzünün “yegane“ terör, yani çete devleti olarak kaldı.

Günümüzde vahşet çağrısının adı Kürtlerdir. Çocuk daha doğarken, ruhuna Kürt düşmanlığı aşısı şırınga ediliyor. Çocuk okulda, “Türk’ün bekası“ diye eğitilerek kan akıtmaya alıştırılıyor.  

Bugün, yer yüzünde yalnızca Türkler, akşam yatmadan önce büyüklerinden, günün başarısı olarak komşu topraklara düzenlenen kanlı baskının dökümünü dinliyor.

Her akşam, televizyonlarda Suriye ve Irak’da katledilen Kürtleri katledenler kutsanıyor.

Kadın türbanı, saçının teli diye diye, deli danalar gibi ortalıkta dört dönen diktatörün ağzından, Kürt katline çıkanları kınama duyan oldu mu, hiç...

Hayır duyamazsınız. Çünkü ırkçılık, Türk devletinin temel siyaseti. Türk’ün kutsalı. Anayasının değişmez maddeleri. Hal böyle olunca, çocuk daha doğarken insanlıktan çıkarılmaya başlanıyor. Başkalaşım geçiren barışçı Pontuslunun torunu da Kürt avına çıkıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.