Tomilov’un Amed seyahati
Kültür/Sanat Haberleri —

- Rus yarbay P. A. Tomilov da 1904 yılında Kürdistan’a önemli bir seyahatte bulundu. Seyahatinde özellikle “Diyarbekir vilayetini” mercek altına aldı. Tarihçi Dr. İsmet Konak, seyahatin içeriğine ulaştı.
İSMET KONAK
Kürt tarihi hala hepimiz için bir “gizem” olmaya devam ediyor. Kürdistan, efsunlu bir mekân olarak incelenmeyi bekliyor. Son dönemde Kürdistan’a ilişkin özellikle Rusya sahasında kayda değer vesikalar karşımıza çıkmaktadır. Müstevli bir imparatorluk olan Çarlık Rusya’da Kürtler her daim ilgi çekmiştir. Asker kökenli çok sayıda araştırmacı Kürtler ve Kürdistan’ı büyüteç altına almıştır. Bu bağlamda Rus yarbay P. A. Tomilov, 1904’te Kuzey Kürdistan’a gelmiş ve bazı kentleri yakından gözlemiştir. Tomilov, Türkiye ve Kürdistan’ı iyi bilen bir askerdi. 1915-16 yıllarındaki Erzurum Muhaberesine de katılmıştı. Hatta bu muharebede gösterdiği cesaretten dolayı Çar II. Nikolay’ın emriyle kendisine 4. Derece Aziz George Nişanı verildi. Tomilov’un Kürdistan seyahatinde dikkat çeken yerlerden biri ‘Diyarbekir vilayetidir.’ Vilayeti birçok açıdan ele alan Tomilov’un izlenimlerinden bazı önemli kısımlar şöyledir:
‘Siyah Amida’
‘Türkler boş yere Diyarbekir’i Kara-Amida yani siyah Amida olarak tanımlamamaktadır. Karacadağ’ın volkanik bazalt taşından inşa edilen kentin tamamı siyah renklidir; şehir duvarları siyah, evler siyah, caddeler siyah. Türkiye’de bu konuda sık sık cinas yapılıyor, Diyarbekir’de köpekler siyah ve halkın yüreği dahi siyah diye. Gerçekten köpekler oldukça tuhaflar. Sayıları çok olmasına rağmen siyah renk dışında köpek bulmak neredeyse imkânsız.
Şehrin içi, kirliliği ile göze çarpıyor. Gördüğüm kentler arasında sadece Şuşter (günümüzde İran’ın Huzistan eyaletine bağlı bir şehir-İ.K.), gayrisıhhi durumu ile Diyarbekir’i geride bırakmaktadır. Dar, dolambaçlı sokaklar ağzına kadar kir dolu. Ölmüş kedi ve köpekler sokak ortasında haftalarca kalıyorlar. Diyarbekir’i kurtaran tek şey iyi bir suya sahip olmasıdır. Kentin suyu, Karacadağ’ın eteklerinde Gözlü köyü pınarından gelmektedir. Su şehre ulaşmadan önce borular vasıtasıyla evlere dağıtılmaktadır. 50 lira (425 ruble) karşılığında ev sahibi, evine bir parmak veya bir buçuk parmak kalınlığında kesintisiz su akışı sağlamaktadır. Şehirdeki evlerin hemen hemen hepsi iki katlıdır. Çoğunlukla avluya bakan pencereleri olan siyah bazalttan inşa edilmiş bu evler, dışarıdan bakıldığında siyah, aralıksız taş duvarlarıyla oldukça kasvetli bir görünüme sahiptir. Yalnızca bazı evlerin üst katlardaki pencereleri sokağa bakmaktadır. Bu pencereler de meraklı gözlere karşı ahşap parmaklıklarla kapatılmış durumda.
Diyarbekir’in sakinleri
Şehrin nüfusu yaklaşık 35 bin kadardır. Bunun 18-19 bini Hıristiyan, 16-17 bini Müslümandır. Müslüman nüfusa bakıldığında, Diyarbekir’de Türkler yaşamaktadır. Çok sayıda Türk eskiden Hıristiyan idi, sonradan İslam’a geçtiler ve Türkçeyi öğrendiler. Kentte Kürtler de yaşamaktadır. Büyük çoğunluğu Türkçe de bilmektedir. Kentte bir de Kürtlerin akrabası, özel bir halk olan Zazalar yaşamaktadır. Konuştukları dil Kürdi kökenli olmasına rağmen büyük oranda Kürtçeden (Kurmancca demek istiyor İ.K.) farklılık arz etmektedir. Kent dışında Zazalar, Diyarbekir sancağının birçok köyünde yaşamaktadır.
Hıristiyan nüfusun büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktadır: 13 bin Gregoryen, 850 Katolik ve 1.200 Protestan. Yine Hıristiyan nüfus içinde 1.300 Yakubi, 1.100 Katolik Keldani, 250 Ortodoks Rum, 150 Katolik Süryani ve 50 Melkit (Rum Uniat) yer almaktadır. Bunun dışında kentte çok az Yahudi ve Êzidî yaşamaktadır.
Diyarbekir, dil açısından kulenin yıkılmasından sonraki hakiki Babil’i andırmaktadır. Burada Türkçe, Kürtçe, Arapça, Zazaca lehçesi, Ermenice ve Yeni Süryanice lehçesi konuşulmaktadır. Halk arasında ağırlıklı olarak Kürtçe konuşulmaktadır, yüksek zümreler ise Türkçe konuşmaktadır. Diyarbekir’in çevre köyleri ekseriyetle Kürtçe ve Zazaca konuşmaktadır.














