Türk devletinin son sefilliği: Cilo dağı
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Gülmeyi, eğlenmeyi biliyorlarmış! Şenlik düzenleyip, yoldan geçen koyun, sığır sürüsü misali ortalığı pisliğe buladılar. Yetmiyormuş gibi buzula dozerlerle girdiler...
Onca kazı ve sonu gelmeyen araştırmalara rağmen, Anatoli ile Mezopotamya ülkelerinde, “Türklere dair“ hiç bir bulgu ve belgeye rastlanamadı. Ama savaş galibi Fransa ve İngiltere’nin bağışı olan bu toprakları korkunç bir terörle insansızlaştırıp üstüne çöktüler. Atalarının tapulu mülküymüş gibi “Türkiye“ adını verdiler. Soyunu kuruttukları halkların yerine de Balkanların tutunamayan işsiz, mesleksiz, topraksızlarını getirip doldurdular.
Onları kağıt üzerinde Türk yapıp soykırımcı teröre direnen tek halk olarak kalmış Kürtlerin kapısına dayandılar. Yüzyıldan beri, geride sorunlar yumağını bırakarak terörü sürdürüyorlar.
Yeryüzü yılda, yüzlerce değişim dönüşüm yazdı. Uzay çağından dünyayı küçücük yapan elektronik çağa geçildi. Bireylerden, giderek ülkeler değişti. Devletler, kendi yurttaşlarına karşı insanı insan yapan değerlere oturdu. Adalet duygusu ve hukuk evrenselleşti.
Doğanın diyalektiği olan değişim hızlıydı. Ama, “doğada değişmeyen tek gerçek değişimdir“ diyalektiğini es geçen, değişimi düşman gören bir bunlar kaldı.
Dünyanın hiç biri yerinde, 1800’lü doğumluların kurduğu tekçi, baskıcı rejim kalmadı. Bütün ülkeler değişimlere ayak uydurarak kendilerini yenilediler. Bir tek bunlar hariç...
Bunlar her türlü değişime terör devleti barbarlığında direniyorlar. Dolap beygiri misali, 1800’ler doğumlu ve Alman Bismarck’ın terör yöntemi ortalığı kana bularak, üstünde mutluluk inşa etmeye çalışmış Atatürk’e bağlılık yeminleri ediyor, onun yolunda gidiyorlar.
Bu bağlılık nedeniyle, yeryüzünün ırkçılığı bayraklaştıran tek barbarı olarak kaldı. Irkçı, saldırgan, yayılmacı ve eli kan içinde...
Atatürk yeminlisi olmak yetmiyormuş, Orta Çağ İslamı’na dönüş yolunda, baş döndürücü bir hız. Çağımızda bir başka örneği yok, ama bir görülmemişlik numunesi olarak bunların kadınları “bizi türbanlayın, çarşaflayın“ diye gösteriler yapıyorlar. Köleliğe gönüllü methiyedir bu. Kocalarını dört ortakla paylaşma gösterileri yapıyor bunların kadınları.
Bunların insanlık menzili bu...
Geçelim bunları. Afrika, Asya, Latin Amerika’yı da bir yana bırakalım. Irkçı terörle dünyayı yangına veren Hitler 78 sene önce kafasına kurşun sıktı.
İngiltere, Keltlerin ülkesi İrlanda’yı yangına vermedi. Yakıp yıkmadı. İrlanda bugün bir Kelt ülkesi.
İskoçya kendi içinde bağımsız. Bağımsızlık refarandumu yaptı diye İngiltere gücünü toplayıp işgale, yakıp yıkmaya çıkmadı. Korsika adası bile Fransa’nın yanında özerk. Avrupa’nın ortasında 400 bin kişilik bir Andora devleti var. Küçücük Lüksemburg...
Kuzey buzullarında devletler kuruldu.
Ama bu barbarlar, nerede yüzü gülen bir Kürt varsa, oraya yönlendiriyor füzelerini. Kurdistan’ın güney parçasında, barbarların işgali gelişiyor. Rojava bomba altında. Kuzey ayak altında yaralı bir diyar. Hayatın nefes boruları kesik...
Günümüz dünyasında, nerede benzeri var? Bitlis özelinde, şu an yaşandığı üzere, meralar, yaylalar, tarla, çayır, bağ, bahçeler sahiplerine yasaklanıp bombalanıyor. Sefillik bu. Sefilin ne peşinde olduğu belli değil. Bilinen tek şey, tiksinti veren kötülükçülüğü...
Bir köyden ötekine gidiş yolunda, adım başı arama bahaneli insan aşağılama pusuları.
Medyada vardı; Hakkaride her türlü halk buluşması yasak.
Dağlarda, kuşa yuva, yolu düşene gölge olacak bir tek ağaç bırakmadılar. Kurdistanın dağı, taşı, çiçeği, otu, ağacı da düşman. Barbar yok edicilikle keyif çatıyor...
Bir tek, dağların buzullarına savaş açmamıştı bu belalı yaratıklar. O da oldu.
Cilo dağı, Kurdistan’ın göğe akan tepelerinden biridir. Etekleri, bir zamanlar, Kürtlerin “Gaquvi“ dedikleri Bizon sürülerine otlaktı. Sonra, insan ve hayvan sürülerine mekan oldu etekteki otlak ve pınar başları. Yaz aylarında, uzaktan bakıldığında, pınar başlarında, kanatlarını iki yana açmış birer kartalı andıran keçi kılından dokuma konlar sıralanıyordu.
Çoban sedaları, birbirini arayan koyunlarla, kuzuların meleme sesleri yankılanıyordu tepeler boyunca.
Güzellik, barbarın sefaletine aykırıydı. O güzel insanlar ve güzelim sürülere "gul u sosın“ kokulu yaylaları yasakladılar.
Cilo dorukları, dört mevsim apaktır. Bilineniyle oralar, 20 bin yıllık buzul. Ve Kürtler büyüsü bozulmasın diye dolaştılar, yazın aşağılara serin esintiler gönderen o aklığı. Basmamaya özen gösterdiler.
Ama, barbarlığın sefaleti işte! Kurdistan’ın keçisi, kuzusu, çiçeği, “Feqiye Teyran“ın dağ bülbülüne düşman barbarın katiller, tecavüzcü, hırsız ve soyguncu çeteleri orayı da keşfettiler.
Gülmeyi, eğlenmeyi biliyorlarmış! Şenlik düzenleyip, yoldan geçen koyun, sığır sürüsü misali ortalığı pisliğe buladılar. Yetmiyormuş gibi buzula dozerlerle girdiler...
Kurdistan’ı talan eden, götüremediklerini yakıp yıkan barbara yakışan buydu. Kürdün Buzul tepeleri düşmandı. Çalıp satamadıklarına tahripkar olarak girdiler...