Türk müsünüz?
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- İşin korkunçluğu, Türk ırkçılığı, devletin resmi politikasıdır. Recep Tayyip, Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyor. Ama ayağı yanmış şey gibi ortalıkta dört dönüp “bekaa için” naraları atıyor. Bekaa için bir başka ülkedeki Güney Kürdistan’ı, Rojava’yı işgal ediyor, canı kan istedikçe Şengal’i, Mexmûr’u bombalayıp Kürtlerin hayatlarını kanatıyor.
İkisi çocuk üç Rojavalı Kürt, Kuzey’e geçerken, yol kesen Türk askerlerince esir alınıyor ve ayak üstü hemen oracıkta sorgulanıyorlardı. İlk soru soyu, soplarıyla ilgiliydi:
“Siz Türk müsünüz?”
Başka soruya gerek duyulmadı. Sonrası Türk askerlerinin mertlik kıratını, kalite ve derecesini, insani gelişimini, Twitter dünyasına nakşeden mühür olarak insani gelişimin evrensel tarihine not edildi.
Gördük; sizler de seyrettiniz belki.
O gençlerin sırtı, ince bir işçiliğin eseri işkence izleriyle, baştan başa kan kızılı ve onların zevkine uygun biçimde nakışlanmıştı. Kim bilir, eserleriyle nasıl ve ne kadar zevklendiler!..
Yaşasın. “Bir Türk dünyaya bedel” ve de Kürdistan dağlarına nakşedilen ırkçılıkla bir kere daha “Bir Türk dünyaya bedel…”
Türklüğün faziletini geçelim. O üç insanın suçu Kürt olmaktı. Hazır ele geçmişken, anında ve yerinde cezalandırıldılar.
Çünkü, insan kimliği, kökleri, soyuna takla attırılarak yaratılan çakma Türk için yalnız Kürt’ün kendisi değil, iti, tavuğu da düşmandır. Kulağına bağrıldığı, beynine damıtıldığı üzere, tek kalmış ağacı, ormanı, taşı, toprağı düşman; ülkesi, evi, iş yeri, cebi de soyulmayı bekleyen dükkandır.
Bir Kürt’e eziyet etmek, işkence çarmıhına germek ve onu yok etmek, Türk’ün bekasına hizmettir. Çünkü Türk devleti, ırkçı temel üzerinde kuruludur. Kurucuları arasında Türk var mıydı, ben bilmiyorum. Ama, böyle buyrulmuştur.
Türk’ün dört yanı düşmanla çevrili, “Türk olmayanın hakkı köleliktir” ve de Kürtler, kökleri bir türlü kazınamayan son iç düşmandır.
Devletin ana yolu, temel tutumu ve ideolojisi budur. Sonra “Türk tipi İslamı” da ırkçı ideolojiye ilmikleyip bütünleştirdiler. Kendi İslamlarını buna uydurdular.
Bu yönüyle Türk ırkçılığı, dünyada yaşayan ırkçılıkların yanında eşsiz, benzerdir. Tek eşi ve benzeri, Hitler’in liderliğini yaptığı Alman Nazizmidir. O da yok oldu. Çöplükte çürüdü.
Ama, Türk ırkçılığının “Atatürk ilke ve inkılapları” adı altında, nadide bir çiçek gibi bakımı yapılıyor, yeni zulümlerle, mesela “Türk İslam sentezi”nden “Müslüman Kardeşler” rengine boyanarak yaşatılıyor...
Öze gelirsek, Türk ırkçılığını hayat yolu, yaşam biçimi olarak yürürlüğe koyan ve bununla Osmanlı İmparatorluğu’nu da bitiren İttihat ve Terakki çetesiydi. Onların “mürşidi” (yol göstericileri) de, kılıç zoru ve kanla Alman prensliklerini yok edip federal sistemle birliğini kuran Otto Von Bismarck’ın ideolojisinin yetiştirmeleri subaylardı. Bu subaylar, Osmanlı ordularını, dolayısıyla devletini de yönetiyorlardı. Geleceği planlarken, Bismarck formülünü temel aldılar.
Ama Bismarck, Alman birliği için oluk oluk kan döküp Alman soyundan prenslikleri ortadan kaldırmıştı. İttihatçılar ve onların devamı, başka bir deyişle çocukları olan Kemalistler, aynı formül ile Ermenileri, Rumları, Asuri hatta Yahudileri hedef alıp köklerini kazıdılar. Sonra sıra Kürtlere geldi. Yüz yıldır, cinayet işliyorlar...
İttihatçılara rehberlik eden Alman subayları daha sonra ülkelerine döndüler ve Nazilerin içinde, Hitlerin yanında yer aldılar. Naziler daha sonra, çöplükte çürüdüler.
Ama aynı ideoloji, Türk ırkçılığı olarak yaşıyor. Dünyada, elbette ırkçılık ve uygulaması var. Ama Türk (Nazi) ırkçılığı hepsinden farklıdır. Örneklersek, Güney Afrikaya yerleşmiş beyazların ırkçılığı, o ülkedeki beyazlarla sınırlıydı. O beyazlar, komşu ülkelerde siyahi ırk avına çıkmıyorlardı.
Amerika’daki ırkçılık, Türklerinki gibi devletin resmi ideolojisi, temel politikası değildi, değildir. Tersine ırkçı saldırıya uğrayanlar Salam’da, Mississipi vadisi ve ülke boyunca devleti yanlarında buldular.
İşin korkunçluğu burada. Türk ırkçılığı, devletin resmi politikasıdır. Recep Tayyip, Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyor. Ama ayağı yanmış şey gibi, ortalıkta dört dönüp “bekaa için” naraları atıyor. Bekaa için, bir başka ülkedeki Güney Kürdistan’ı, Rojava’yı işgal ediyor, canı kan istedikçe Şengal’i, Mexmûr’u bombalayıp Kürtlerin hayatlarını kanatıyor.
Naziler de Yahudilere karşı böyleydi.
Kürtler de Nazi bakışıyla, yer yüzü boyunca düşmandır.
Türk işgalindeki topraklarda Kürt oldukları için öldürülüyorlar. Yani Kürt olmak, resmen ilan edilmemekle birlikte, fiiliyatta, pratikte düşmandır. İşkence görüyor, öldürülüyorlar. Önderleri en başta, on binlercesi esir muamelesiyle mahpus...
Türk ırkçılığı devlet politikası dedik. Bu doğrudur.
Dönekleşerek seçilmiş bir Gürcü, Kürt, Ermeni, Boşnak, Sırp, Bulgar ertesi gün, keskin bir ırkçı olmak zorundadır. Bunu yapmayan makbul değildir ve asla tutunamaz.
Günün örneğinden yola çıkarsak, çakma, dönek, dönmeler dünyasıdır bu. Soyu, kökü ne olursa olsun herkes ırkçı, acımasız olmak zorundadır. Hayat, buna göre kurgulanmıştır.
Recep Erdoğan’ın dedesi daha yakın zamanda dün, sınırın ötesinde, Batum’un oralarda yaşayan fukara bir Gürcü’ydü. Dinleri de İslam değildi.
Ama torun Recep, İslam satarak seçildi. Başlangıçta İslam değil, ümmetçi (dinci) idi. Bu yüzden kabul görmedi. Dışarıdan biri olarak, başına gelmeyen kalmadı. Ama ırkçılığa direksiyon kırdığı gün, kaderi aniden değişti. Irkçı Ergenekon yapılanması (derin devlet) anında teslim oldu. Baş ve topluk selamıyla, ona emir eri kesildi.
Ve Recep Tayyip itirazsız, engelsiz ilerledi. Ağzından çıkanın kanun olduğu Tiran haline geldi.
Ecevit, ırkçılığı kutsamayan, hatta karşıt bir dil kullanıyordu. Bu yüzden her yerde taşlanıyor, kurşuna tutuluyordu. Ama başkalaşıp dilini değiştirdikten ve Ergenekon politik kadrolarıyla koalisyon kurduktan sonra, birden bire “makbul adam” oldu.
Durum budur, Türk ıkçılığı bataklığında üç Rojavalı gibi, yakalanan Kürt işkence görüyor. Bu gerçeğe rağmen, birlikte yaşama şarkısı söyleyen Kürtler de var. Şaşılası durum bu...