Türkiye bu hamleyi görmeli

Dr. Kamuran Berwarî
- Rêber Apo'nun silahların tesliminden bahsetmediğini hatırlatan Dr. Kamuran Berwarî, "Kimse silahını alıp düşmanına teslim etmez. Böyle bir coğrafyada, mesele silahların teslimi değil, susturulması ve devreden çıkarılmasıdır" diye konuştu.
- Barış süreci anayasal güvenceye kavuşmadıkça ve yasal adımlar atılmadıkça silahların tamamen bırakılmasının da beklenmeyeceğini vurgulayan Dr. Berwarî, "Türkiye bu hamleyi görmeli, hukuki, ahlaki ve siyasi adımlar atmalıdır" dedi.
ERKAN GÜLBAHÇE / SILÊMANÎ
Dört parça Kürdistan’daki Kürt halkı ve halklar arasında bugün güçlü bir ortak bilinç geliştiğini; her parçadaki Kürt'ün, aynı umutları ve hayalleri taşıdığını vurgulayan Dr. Kamuran Barwarî, şunların altını çizdi: "Artık düşmanın çizdiği yapay sınırlar Kürtlerin zihninde anlamını yitirmiştir. Eğer süreç bozulursa meşru savunma hakkı kullanılmalı. Bu anlamda Kürtler, farklı planları hazırlamalı."
Gazetemize konuşan Başûrê Kurdistanlı akademisyen Dr. Kamuran Berwarî, Kürt Halk Önderi'nin Türkiye ile yaşanan çatışmayı barış ve diyalog zeminine taşımak için önemli bir önderlik sergilediğini söyledi. Dr. Berwarî, "Çatışmalardan barışa geçiş, sadece Kürdistan için değil, tüm Ortadoğu ve dünya için büyük bedelleri olan bir süreçtir. Sayın Öcalan bu bedelleri göze alarak, bu süreci barış zeminine taşımak için yoğun bir çaba sarf etti. Bu sürecin barışa evrileceğine ve topraklarımızda kalıcı bir çözümü getireceğine inanıyorum" dedi.
Teslim etme değil, susturma
Silahların susturulmasının taktiksel değil, stratejik bir adım olduğunu belirten Dr. Kamuran Berwarî, "Bu sadece çatışmaların durmasını değil; ölümlerin, gözyaşının ve halklar arası kutuplaşmanın son bulmasını ve barışın önünün açılmasını sağlar" diye konuştu. Kürt Halk Önderi'nin hiçbir zaman “silahlarınızı teslim edin” demediğini; “silahlarınızı susturun” dediğini hatırlatan Dr. Berwarî, şunları söyledi: "Bu, çok önemli bir farktır. Teslim edilen silah geri alınamaz ama susturulan silah gerektiğinde savunma amaçlı tekrar kullanılabilir. Şunu net söylemek gerekir ki; kimse silahını alıp düşmanına teslim etmez. Ortadoğu gibi acıların, katliamların yaşandığı bir coğrafyada, mesele teslimiyet değil, silahın susturulması ve silahlı mücadelenin devreden çıkarılmasıdır. Bu fark iyi anlaşılmalıdır. Silahların susturulması, dört parça Kürdistan için demokratik ve siyasal tartışma zemini oluşturur. Dört parçada faaliyet yürüten tüm partiler sürece destek vermeli, sadece destekle yetinmeyip aktif olarak içinde yer almalıdır. Sayın Öcalan'a, gerillaya ve bu barış sürecine herkes elinden gelen katkıyı sunmalıdır. Bu sürece halklar, siyasetçiler, PKK, gerilla güçleri, dini ve etnik topluluklar birlikte sahip çıkmalıdır. Bu birliktelik barışın temeli olabilir. Bu barış, yalnızca Kürtler için değil, tüm bölge halkları için de çok kıymetlidir."
Diğer parçalara yansır
Kuzey Kürdistan’da çözüm sağlanırsa Rojava, Başûr ve Rojhilat'a da olumlu yansıyacağını; Başûr'daki baskıların azalacağını belirten Dr. Berwarî, şöyle devam etti: "Eğer bu süreç sağlıklı ilerler ve silahlar tamamen susarsa yeni bir aşama başlamış olur. Bu yeni dönem, Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi Kürdistan'ı işgal eden devletler için ciddi etkiler yaratacaktır. Ortadoğu halkları için de yeni bir umut kapısı aralanmış olur. Türkiye, bu hamleyi görmeli, hukuki, ahlaki ve siyasi adımlar atmalıdır. ABD, AB, Rusya ve bölgedeki diğer güçler de barış istiyorlarsa bu sürece koşulsuz destek vermeli; başta Türkiye olmak üzere tüm taraflara baskı uygulamalıdır. Yalnızca devletler değil, halklar da bu sürecin içinde aktif rol almalıdır. Demokratik Konfederalizm modeli, somut bir yol haritası sunuyor. Bu model, sınırların fiili anlamını ortadan kaldıracak. Halklar eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşadığında, sınırlar anlamını yitirecektir. Bu modelle Ortadoğu’da halklar barış içinde yaşayacak ve gelecek kuşaklara özgür bir miras bırakacaktır."
Statüsüzlüğü dayatmasınlar
Yaklaşık 6 aydır devam eden bu süreçte Türkiye’de ne hükümet ne muhalefet ne de diğer siyasi aktörlerin barış için somut ve samimi bir adım atmadığını; içten, yasal, ahlaki ya da vicdani hiçbir sorumluluk almadığını savunan Dr. Berwarî, şunları ifade etti: "Türkiye siyaseti, Kürt sorununu çözmek yerine statüsüzlüğü dayatmakta; Kürtleri oyalayan ve kazanımlarını bastıran politikalar izlemektedir. Bunun için 1, 2, 3 ve hatta 4. planlarını dahi hazırlamışlar. Uluslararası aktörleri de yanına alan Ankara, Kürt halkına karşı siyasi, askeri ve ekonomik boyutlu bir strateji yürütmektedir. Oysa artık Türk devleti, halkların yararını gözeten, adil, açık ve kapsayıcı bir politika izlemelidir. Eğer bu 6 ayda samimi adımlar atılsaydı bugün barış yolunda çok daha ileri bir aşamada olunabilirdi. Mesela siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıydı. Kandil ile İmral'ı arasında doğrudan diyalog kurulmalıydı. En önemlisi de Sayın Öcalan'ın tecridi kaldırılıp siyasi temsilcilerle görüşmesine izin verilmeliydi. Yasal ve anayasal değişiklikler yapılarak çözümün yolu açılmalıydı."
Başûr'daki sömürü sistemi
Bugüne kadarki Türkiye - Federe Kürdistan ilişkilerinin Kürt halkının yararına olmadığını; zaman zaman bu ilişkilerin halkın çıkarlarına aykırı bir çizgide yürüdüğünü kaydeden Dr. Barwarî, şöyle konuştu: "Türkiye’de iktidardaki partiyi esas alan bu siyaset, ne Başûr halkına ne de kendi yönetimlerine fayda sağlamıştır. Türkiye, yaklaşık 35 yıldır Başûrê Kürdistan halkının kanı, emeği ve ekonomisi üzerinden bir sömürü sistemi kurmuştur. Stratejik noktalarına 80’i aşkın askeri üs yapmış, her alana istihbarat ve güvenlik elemanlarını konuşlandırmış, bölge adeta Türkiye için bir pazar haline getirilmiştir. Başûr halkı, bugün Türk savaş uçakları ve SİHA’ların saldırılarıyla karşı karşıyadır. Doğa tahrip edilmekte, geçim kaynakları yok edilmekte, halk ekonomik olarak çökertilmektedir. Bütün bu tabloya rağmen Türkiye ile kurulan ilişkilerden ne halk ne de bu ilişkileri yürüten siyasi partiler bir kazanç elde etmiştir. Tam tersine bu ilişki tarzı, onları nefessiz bırakmıştır."
Yapay sınırlar anlamını yitirdi
Dört parça Kürdistan’daki Kürt halkı ve halklar arasında bugün güçlü bir ortak bilinç geliştiğini; her parçadaki Kürt'ün, aynı umutları ve hayalleri taşıdığını vurgulayan Dr. Barwarî, "Artık düşmanın çizdiği yapay sınırlar Kürtlerin zihninde anlamını yitirmiştir. Kongrelerde, konferanslarda dört parçadan temsilciler bir araya geliyor. Gerilla, şervan ve savunma güçleri arasında büyük bir dayanışma var. Her parçadan gençler, birbirlerinin savunmasına hazır şekilde hareket ediyor. Bu noktada en büyük sorumluluk KDP ve YNK’ye düşüyor; Kürtler arası birliğin sağlanması için üzerlerine düşeni yapması şart. Tüm partileri ve yapıları bir araya getiren ulusal bir Kürt Kongresi düzenlenmeli. Bu kongrede halkın geleceği için ortak bir strateji belirlenmeli ve alınan kararlar her siyasi yapı tarafından uygulanmalıdır. Bu birlik için öncelikle KDP ile YNK arasında 1964’ten beri süregelen sorunların çözülmesi gerekiyor. Bu sağlandığında, her iki yapı da Kürt birliğinde çok daha etkili roller oynayabilir" dedi.
Eğer süreç bozulursa
Bu sürecin bozulma risklerine dikkat çeken Dr. Barwarî, şunları dile getirdi: "Bu savaştan çıkar sağlayanlar, barışın gerçekleşmesini istemeyecektir. Türkiye’de süreci sabote etmek isteyen çevreler olduğu gibi, Kürdistan’da da iş birlikçi ve ihanetçi yapılar bu süreci sabote etmek isteyecektir. Bazı yapılar savaşın devamından ekonomik fayda sağlıyor. Bu nedenle mevcut düzenin değişmesini istemiyorlar. Aynı şekilde bazı bölge devletlerinin de barış sürecine karşı çıkacağı açıktır. Özellikle İran, Irak ve Suriye gibi devletler, Türkiye’de Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini istemiyor. Barış süreci Kürt halkına iyi anlatılmalı. Neden barış gerektiği açık, net ve şeffaf bir şekilde ifade edilmeli. Kürt halkı bugün kendini savunabilecek bir noktadadır. Eğer süreç bozulursa meşru savunma hakkı kullanılmalı. Bu anlamda Kürtlerin farklı planları hazır olmalı. Barış süreci anayasal güvenceye kavuşmadıkça ve yasal adımlar atılmadıkça silahların tamamen bırakılması da beklenmemelidir. Bu süreçte Birleşmiş Milletler ve Batılı devletler gibi aktörler devreye girmeli. Kürt meselesi uluslararası bir boyuttadır. Bu nedenle Kürtler, dünya çapında diplomatik ilişkiler geliştirmeli ve bu diplomatik kanallar sürecin teminatı haline getirilmelidir."