Türk’ün, Kürt öpücüğüne giriş

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Türk faşizminin stepneliğini yapan, ölüm seferine çıkan askerlerin ardından el sallayan, Kürtler ölürken saklanan, CHP de alkışlar arasında “gel seni öpim, Kürt kardeşim” deme turuna çıktı.

Günün dönek dömbelek devşirmeleri Kürtlerin gözünün içine bakarak, Kürdistan’ı kutsalı bilen mücadeleyi, “dış güçlerin” oyunu olarak sunuyorlar. Oysa bu tutku savaşı Kürde atalarından mirastır. Atalarından bir devir ve teslimle ülkelerini, ayaklar altına alınan insanlıklarını istiyorlar.

Bu mücadelenin ilk kaynaklarından biri de Nakşibendi Tarikatı kurucusu Mevlana Halid’in medresesidir (okul).

Mevlana Halid’in okulu, eğitim proğramıyla farklıydı. Osmanlı Medreselerinden farklı, bir bilim yuvasıydı. Antik Roma’daki sisteme benzer bir uygulama ile okulda matematik, fizik, kimya, astronomi dahil bütün fen bilimlerinin yanı sıra felsefe, tarih, coğrafya ve hukuk dersleri okutuluyor, Roma hukuku ve felsefe tartışılıyordu. Özelde Kürt tarihi, kültürü dersleri görülüyordu.

Mevlana Halid, başarılı mezunları “Halife” (vekil) unvanıyla Kürdistan’ın değişik bölgelerine gönderiyordu. Mesela, yakın arkadaş Hakkarili Seyid Taha’yı Şemdinli’ye, Şeyh Ali’yi de Palo’ya gönderdi.

Ve bir parantez: (Bu ikilinin kaderi, okulda birbirine ilmiklendi ve hayat boyu sürdü. Seyid Taha’nın oğlu, Şeyh Ubeydullah 1800’lerin ortalarından itibaren, Osmanlı ve Pers (İran) işgaline  karşı, ulusalcı bir kimlikle dikilmeye başladı. Bu dönemde bir Hristiyan misyonere yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Beşyüz binden fazla aileden oluşan Kürt milleti, ayrı bir halktır. Dinleri farklı, kanun ve gelenekleri farklı. İşlerimizin bizim elimizde olmasını istiyoruz.”

İlginç olan Şeyh Ali’nin torunu Şeyh Said de yıllar sonra (1925), “Bizim Türklerle tek müştereğimiz dindi. O da kalmadı” diyecekti.

Ve Seyid Taha’nın oğlu Şeyh Ubeydullah, Kürt ulusalcılığı için ilk adımı atan kişi olarak sahnede belirecek, Şeyh Said daha sonra bunu sürdürecekti.

Şeyh Ubeydullah, ulaşabildiği Kürt aile ve aşiretler arasında birlik kurduktan sonra, Nasturi ve Ermeniler ile de ittifak kurarak 1880’de, Osmanlı ile İran‘a başkaldıracak, İran Kürdistan’ını (Rojhilat Kurdistanı) ele geçirip ülke içlerine kadar ilerleyecekti. Ancak Ubeydullah Rus ve Osmanlı’nın da dahil olduğu ittifaka yenilecek, sürgün yaşadığı Mekke’de hayata veda edecekti.  

Seyyid Taha’nın torunu Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seyid Abdülkadir ile Şeyh Ali’nin torunu Şeyh Said de yakın dosttu. Ve onlar Kemalistlere karşı Kürdistan ulusal mücadelesini başlatma çalışmalarının başında esir düştüler. 1925 yılında, yaklaşık bir ay arayla idam edildiler...

Uzun bir girişten sonra, belirtmeliyim: Osmanlı Şeyh Ubeydullah’ın örgütlediği ulusal gücü gördükten sonra Kürtleri düşman görmeye başladı. Düşmanını baskı altında tutmak için terör aygıtlarını işletti. Abdülhamit yönetimi muhbir-ajan ağı oluşturmak için Arnavut ağırlıklı dönmeleri, “Ağa” adıyla baskıcı sisteminin bir parçası olarak Kürdistan’a serpiştirdi. Kürdü Kürt ile bastırmak için bugünkü koruculuğun başka versiyonu olan Hamidiye Alaylarını kurdurttu, ortalığı ajanlarla doldurdu.

Kürtler artık düşmandı.

Bugünkülerin seçimden seçime düşmanı “dost” görmeye çalışması misali, son Osmanlılar da savaş havaları esmeye başladığında Kürtleri hatırladılar. “Biz din kardeşiyiz” yalakalığı ile asker istemeye çıktılar.

Yeri gelmişken, Kürtlerin inancı ile Osmanlı dini arasında benzerlik yoktu. Bugünkülerin diniyle ilintileri yoktur, Kürtlerin. Kürtler, her yerli halk gibi kadim inançları ile zorla empoze edilen dini birleştirip kaynaştırarak, zenginleştirdiler ve bunu yaşıyorlar. Özetin özetiyle söylemek gerekirse, mezhepleri dolayısıyla ibadet ritüelleri bile farklıdır. Kürtler Müslüman ama kadim dinlerinin kutsalı “Erd û Ezman” (yer ve gök) onların nezdinde, yine kutsaldır. Yer ve gök arasında yaratılan nimetler ve her türlü canlılar ruh taşıdığı için esirgenendir.  

Cizrede olduğu gibi savaş esiri çocukları diri diri yakmak, barbarlığın ötesi bir vahşettir. Bu vahşet Kürtlerin inancında Paganistlerin bile kabul etmedikleri cinsten dinsizliktir. Dil yasaklamak, Allahı ve yarattığını inkardır.

IŞİD gibi insanlık suçlusu çetelerle işbirliği ve onların köleciliklerine kol, kanat germe Kürdün İslam’ında, Allah’ı yok saymaktır. Mazluma acı çektirmek, 12 yaşındaki Cemileyi, Taybet anaları katletmek, ölülerini köpeklere terketmek cehennemi günahtır, Kürtlerin dininde. Din memurlarının para karşılığında namaz kıldırması da İslam dışıdır. Kürtlerin inancında katilin, hırsızın, hak yiyen, hukuk çiğneyenin dini olmaz. Kürtler Mevlana Halid öğretileri doğrultusunda, Şafii mezhebine bağlıdır, onlar Hanifi...

Ne anlatayım, benzemezlikler o kadar büyük ki saymaya kalksa yerim yetmez. O nedenle Şeyhim, “bunlarla dinde müştereğimiz yok” demişti.

Sadece din değil, kültür ve adap, en önemlisi de utanma duygusu konusunda aralarında  benzerlik yoktur. “Bir halkı öldüre öldüre bitirmeyi” Türk’ün insanlık hedefi olarak ortaya koyan Recep Erdoğan’la insanlıkta buluşma olabilir mi? İnsanlık dışı bir şey bu. Ahlaki çöküntü...

Her neyse, günümüzde Cemile çocuk, Taybet ana katilleri, ölü tecavüzcüleri, Sur’un, Birca Belek’in mekanı Cizîra Botan’ın kişiliğinde tarihin yıkıcıları, haydutlar, hırsızlar, Efrîn, Girê Sipî, Serêkaniye işgalcileri, Kürt çocuğunun lokmasını ve gözündeki uykuyu da çalanlar, şimdi Kürt kapılarında dilenci. Bir oy için, “gel seni öpeyim” diyerek ağız eğiyor, taklalarla yere yatıyor onur yoksunları...

Türk faşizminin stepneliğini yapan, ölüm seferine çıkan askerlerin ardından el sallayan, Kürtler ölürken saklanan, CHP de alkışlar arasında “gel seni öpim, Kürt kardeşim” deme turuna çıktı.

Normaldir tüm bunlar. Düşmüş Kürdün her hali ve de herkesin bir fiyatı var. Baksanıza, evladının onur savaşını satan “kiralık analar” bile var Amed’de.

 

Not: Önemli bir engel ve öncelik çıkmazsa, bir sonraki yazıda devam edeceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.