Ukrayna ve Kürt Türk savaşı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Ancak tarihi bir gerçek ve dünya tanıktır ki Kürtler, ana yurtları ve halkının onuru davasında, büyük savaşçıdırlar. Kobanê’de savaşçı genç kadınlar, bomba niyetine tanklara daldılar. Orada, IŞİD niyetine Türkleri yenilgiye uğrattılar. Girê Spî, Serêkanîyê ve Efrîn’de, her türlü övgünün üstünde ve de insan hafzalasına sığmayan bir direniş gösterdiler. Ama Türklerin "dostları", nihayetinde "yar" çıkmadılar. Trump yönetimi (ABD), "dost" olarak Kürtleri mevzilerini terke ikna ettiler.

Ukrayna savaşının nasıl gelişip sonuçlanacağını kestirmek güç. Ancak savaşın beşinci gününde Ruslar, onca böbürlenmeye rağmen beklenmeyen bir direnişle karşılaştılar ve umdukları gibi ilerleyemediler.

Çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği Batı bloku, güçlü bir karşı koyma mekanizması işletiyor. Rusya, kara ve havadan, en önemlisi de ekonomik olarak kuşatma altında.

Direnen Ukrayna’ya, güçlü ve etkili bir silah yardımı yapılıyor.

Ruslar, 1979 yılında işgal ettikleri Afganistan’da da benzer bir akibetle karşılaştılar. O dönemde Afganistan üstünde iddiası bulunan Amerika, Ruslarla doğrudan doğruya karşı karşıya gelme yerine, daha sonra "Taliban" hareketini doğuracak olan İslamcı grupları silahlandırıp öne sürmekle yetindiler. Ruslar, bu direniş karşısında tutunma savaşı verdiler. Ama uzun erimde büyük kayıplar verdiler. Sonuçta, çekilip gitmek zorunda kaldılar.

Öte yandan, meraklı Kürtlerin ilgisi nedeniyle, Ukrayna savaşını Kürt-Türk savaşıyla kıyaslarsak, her şey temelinden farklı.

Övgü değil, gerçek ki, Ruslar, beşinci günde de kıyıcı değildi.  

Ben Ukrayna’yı gençliğimde gördüm. Kiev, Dinyeper’in iki yakasını bir araya getiren köprüleri ve şehri nakışlayan katedraller, metro, sanat kurumları ve tarihi yapılarla bir açık hava müzesi.

Ruslar, Kiev’den giderek Ukrayna’yı düşman toprağı olarak görmüyor. Ukrayna’ya, kendi yurtları gözüyle bakıyor ve savaşta bile esirgiyorlar.

Türkler ise 100 yıldır Kürtlere saldırırken, insani değerleri vurarak savaşa giriş yaptılar. Kürtler, yüz yıllık Türk tarihi boyunca hep düşmandı. Toprakları da düşman yurduydu. Son topyekün savaşta da öyle oldu. Düşman yurdu ve insanlarına hedef gözetmeksizin; havadan uçaklar, helikopter, dronelar, yerden de tanklar, top ve füzelerle saldırdılar. Sur’un, Cizîra Botan‘ın, Şirnex ve öteki şehirlerin tarihi mekanlarını, mabetleri, baştan başa  semt ve mahallelerini insan başına yıktılar. Katledilmiş Kürtleri enkaza karıştırıp yabana attılar. Keskin nişancılarla çocukları (Cemile), bebekleri (Mîran), kadınları (Taybet ana) evlerinin içinde, kapı önünde vurdular. Ölülerin kaldırılmasına da izin vermediler. Örneği görülmemiş bir barbarlıktı tüm bunlar.

(Oysa Ukraynalı, insan ve yurttaştı Rus askeri nezdinde. Önüne geçince, Rus tankları duruyordu. Türkler gibi ezip geçmiyorlardı.)

Ayrıca, bu bir güzelleme değildir. Övgüden korkar, utanırım ben. Ancak tarihi bir gerçek ve dünya tanıktır ki Kürtler, ana yurtları ve halkının onuru davasında, büyük savaşçıdırlar. Kobanê’de savaşçı genç kadınlar, bomba niyetine tanklara daldılar. Orada, IŞİD niyetine Türkleri yenilgiye uğrattılar. Girê Spî, Serêkanîyê ve Efrîn’de, her türlü övgünün üstünde ve de insan hafzalasına sığmayan bir direniş gösterdiler. Ama Türklerin "dostları", nihayetinde "yar" çıkmadılar. Trump yönetimi (ABD), "dost" olarak Kürtleri mevzilerini terke ikna ettiler. Sonra boşalan yerleri, Türklere sundular.

Ahmed Arif’in sözüyle, yine de "teke tek gelmedi"ler. Yani kara savaşıyla, çakma silahlarla savaşan Kürtlerin karşısına çıkmadılar. Ruslar ve ABD hava sahasını Türklere sundular. Yani, Efrîn ve Rojava’nın öteki topraklarını onlara armağan ettiler.

Oysa Batı (NATO), Putin Rusya’sına gösterdiği tepkinin binde birini,Türklere gösterseydi, dünyanın rengi başka türlü olurdu. IŞİD, bugün Batı nezdinde düşman ama Türklerin şemsiyesi altında NATO silahlarıyla donanımlı. Kötülüğün kan dökücü eli, Etyopya, Libya, Somali, Ermenistan (Karabağ)‘da. Erdoğan rejimi, Irak ve Suriye’de işgalci. Bu ülkelerin yüzleri, kendi ülkelerinde mülteci. Batı ve Doğu, ayrı ayrı çıkarlarının penceresinden bakarak işgalciyi birlikte beslediler.

Kürtlerle savaşın başat gücü, Türklerin kamu vicdanı da, Ukrayna savaşı karşısındaki Ruslardan farklı olarak, "cellat" kılığındaydı. Ruslar, tutuklamayı göze alarak sokaklarda savaşa hayır gösterileri düzenliyorlar. İş adamları ses veriyorlar. Sanatçı ve entelektüeller ayakta.

Kilise savaşı ve ölümü cilalamıyor. Oysa Türk ordusu Kürdistana sefere çıkarken, camilerde selalar okunuyordu. İşin garibi, onurunu satmış kimi Kürtler de gidip o camlerde namaza duruyor; imam kılıklı din memurlarının Kürtleri aşağılayan, hakaretler yağdıran, yalan söyleyip iftira eden vaazlarına "amin" diyorlardı.

Rusya’da kilise, bir tarafın amigosu, goygoycusu değildi. Din kurumu olarak ortak değerdi.

Bugün, rejime yaranmak için damadın müşterisi Ukrayna’nın yanında saf durup savaşa yumruk sallayan kimi Türk eliti, Kürtler kırılıp, yurtları yıkılarak işgal edilirken it, kurt taklidi uluyorlardı. Muhalif rolündeki siyasi liderler, Kürt şehirlerine atılacak füzeleri imzalayıp yol boylarında savaş taburlarına el sallıyor, hala kompradorluktan kurtulamayan iş adamları selama durup savaş araçları, iaşe temin ihaleleri almak için birbiriyle kıran kırana mücadele ediyorlardı.

Türk aydını, vaziyeti idare etmek için sütre gerisindeydi. Bir tek "Barış Akademisyenleri" denilen bir grup üniversiteli, hayatları ve mesleklerini de riske ederek, insanlık sesiydi.

Türk medyasının ne olduğunu, onların bir üyesi olan Nagehan Alçı, bugün şöyle izah ediyordu:

"Türkiyede istisnalar hariç, muhalefet medyası yok. Rejimin çizdiği çerçeve içinde muhalefetçilik oynuyorlar. Muhalif kesimi oyalıyorlar."

Ve bir kara mizah örneği ama AKP reisinin eşi Emine Erdoğan, Ukrayna savaş nedeniyle yayımladığı mesajda şöyle diyordu:

"Bir anne, bir kadın olarak, Ukrayna’da yaşanan şiddeti, üzüntüyle takip ediyorum. Başta kadınları ve çocukları etkileyen savaşlar, insanlık tarihinin kara lekeleridir. Unutmayalım; savaş hep gözyaşı ve yıllarca bitmeyen yıkımlar getirir. Din, dil, ırk farkı etmeksizin, hangi milletten olursa olsun, mağdur ve mazlum halkların yanındayız."

Her neyse; Kürt kadın ve çocukları, kendi kanı içinde can verirken, şehirleri yok olurken, insanlar kitlesel olarak yurtlarından sürülürken, Emine Erdoğan ortalıkta yoktu. Kocası, dönme dolap gibi dönek olmayan ve soyunu inkar etmeyen tüm Kürtleri, "terörist" edip onların "Türklerin bekası için son ferdine kadar öldürülecekleri" naralarıyla yürürken, sesi kısıktı.  

Yani ırkçı histeriye bakın siz! Ülkesi işgal edilmiş, hak ve özgürlükleri yağmalanıp yerde çiğnenmiş, Mağdur ve mazlum Kürt yoktu. Her Kürt, doğuştan öldürülmeyi hak eden düşmandı.

Ne diyeyim, başkasının kapısında kuzu postuna bürünmek kolay ama kurdun kan izleri Cizre'de, Girê Spî, Serêkanîyê ve Efrîn'de taptaze ve kan ışıltılı...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.