Ülkesini bombalatan şizofren ve Kürtler

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Vaziyeti özetlersek, ülkesi ekonomik batağa süreklemiş, çökertmiş, halkı ekmeğe muhtaç hale getirmiş olan Erdoğan, her türlü aşağılanmaya rağmen, boynu bükük Medine dilencisi gibi Suudi Arabistan ve Katar kapılarında bekliyor.

Şizofreni, bir beyin (ruh) hastalığıdır. Halk arasındaki adıyla delliliktir, şizofreni.  Kalıtım yoluyla anne veya babadan geçiyor, ruh arızası. Ama bazı hallerde, yaşanan olay ve durumlardan kaynaklanıp beyinde yer ediyor.

Gerçeklikten kopup, sanal alemde demirlemeyi getiren Şizofreni, bir yönüyle diktatörlerin hastalığıdır. O nedenle beyinleri korkuyla dolu, hep tedirgindirler. Etraflarını, canlarını almaya hazır, düşmanla dolu sanıyorlar.

O nedenle etrafa karşı kin ve öfke doludurlar. Düşmanlarını yok etmek için, seri katil kesiliyor ve (Türk devletinde olduğu üzere) düşmanları için hapishane inşa ediyorlar.

Sanal alemde (hayali bir dünyada) yaşadıkları için, uydurduklarını gerçek sanıyor, şizofrenler. Onun için, yalan söylemeyi, günümüz Türk devletindeki gibi normal sayıyorlar.  

Ordu, polis ve adliye onların özel sopasıdır. Entrika, ülkede yaşayan insanlara tuzak ise onlara göre makbul halka hizmettir. Makbul insan ise yandaşlardan ibarettir. Gerisi,  gayri milli, dinsiz ve tabii ki düşman...

Türk’ün ezeli, bu gidişle ebedi düşmanı Kürtlerdir.

Erdoğan’a kadar, hiç kimse Kürtleri, bu kadar hiddet ve şiddetle halledilmesi gereken düşman olarak, Türk’ün kafasına yerleştiremedi.

Şizofreninin bir başarısıdır.

Onun için Erdoğan, aralıksız Kürt kökünün kazınacağını vaadediyor ve bu vaad ile açlık çeken kabalıklara karın gurultularını unutturuyor, onları ot kokusu almış koyun sürüsü misali, kendine ram edip peşinden sürüklüyor.

Şizofren, korku sendromunun etkisinde olduğu zamanlar kendini, kumlara gömen kurbağa sanıyor. Veya gün ışığında yer altına gizlenen yılana benzetiyor.

Ama karşısında Kürtler gibi, güçsüz bir düşman varsa eğer, o kanlı kılıcını başı üstüne döndüre döndüre, baş koparıp ganimete koşan Osmanlı Sultanıdır.

Güçlüyü görünce de, Erdoğan misali, el öpmek için kapılarda el, etek öpme sırasına giriyor.

Öte yandan, özele gelirsek Türk hiç bir zaman, düşmanına karşıdan gelerek ve doğrudan saldırmadı. Pusucuydu. Hep pusuya yattı.

Yalan ise daima en büyük silahlarıydı.

İstiklal caddesi, Kilis ve Antep’de aşağılık bir oyunla patlatılan bombalar örneğinde görüldüğü üzere, gerekli gördüğünde kendi halkına pusular kurdu. Halkını katlederek, Kürtlerin üstüne yürüme gerekçesi yaratmaya çalıştı. Kendince, dünyayı kadırma oyunuydu bu bombalar. Elinde patladı.

Antep’e, Kilis’e düşen bombalar işgal bölgesinden geliyordu. İstanbul’da bombayı patlatana gelince, Rojava güçleri genel komutan General Mazlum Abdi Kobanê’nin açıkladığına göre, bombayı patlatmada kullanılan kadının üç kardeşi, IŞİD saflarında ölmüştü. Bir kardeşi ise halen Erdoğan’ın başkomutanlığındaki ÖSO’da komutandı.

Türk halkı ise ırkçılıkla insanlıktan çıkarılıyor, sürüleştiriliyor, gençleri tetikçi olarak cephelere sürülüyordu. Amerika kökenli AP ajansının haberine göre Erdoğan, ülkesini İslamcı teröristlere açtığı, bir bölümünü de işgal ettiği Suriye’nın devlet başkanı Esad’ı çaldıklarına çizgi çekip unutması için uğraşıyordu. Esatla bir araya gelmek için, Kürt kanını rüşvet olarak sunuyordu. Kürtleri ana yurtlarından sürecekler ve o toprakları Esad’a vermeyi taahhüt ediyordu.  

Esad’a sunulan bu öneri, bir tetikçilik hizmetiydi. Libyada, Kafkaslarda kiralık tetikçilik, Katarda kapı bekçiliği yapan Türk ordusu, Esad’ın da tetikçisi olmaya aday...

Fakat, Esat “önce işgale son ver, ülkemi terket” cevabıyla onu geri çevirdi. Rus devlet başkanı Putin, uzlaşmayı sağlama çabalarına devam ediyor.

Vaziyeti özetlersek, ülkesi ekonomik batağa süreklemiş, çökertmiş, halkı ekmeğe muhtaç hale getirmiş olan Erdoğan, her türlü aşağılanmaya rağmen, boynu bükük Medine dilencisi gibi Suudi Arabistan ve Katar kapılarında bekliyor.

İtibarı mı? O değer yargısı iflas etmiş, saygınlığını ayağa düşürmüş bir müflis, ona, buna babalandıktan sonra, zoru görünce el, ayak öpmeye çıkmış bir yalancı kabadayının itibarı ne kadarsa o...

Dünyada bu müflise kimse, Londra tefecileri bile yüz vermedi. Kredisi sıfır.

O yüzden düne kadar katil dediği Suudi kapılarında. Darbeci diye nitelediği Körfez Prenslerinin karşısında el bağlıyor, bel kırıyor.
Ancak, yerde toza, toprağa bulanmış tükürdüklerini yalama ise, ağlak haleri kinleri eritirse, eski düşmanlarından sadaka niyetine, para alabilecektir. Erdoğanın tek dayanağı, umudu bu kapıların ardı.

Emirlerden parayı alırsa, Kürt kanına girme masraflarını karşılayacak ve çocuk, bebek kanında debelenerek keyfini getirecek. Kalan parayla da Sultanlığını bir dönem daha sürdürmek üzere, ortalığa rüşvet saçacak. Oy satın alacak.

Geçelim bu konuyu da. Kürtlerin karşısında “insan” yok. Yer yüzündeki tüm Kürtlerin ölümünü sayıklayan bir yaratık var.

Kürtler bugüne dek, buna direndiler. General Mazlum Abdi Kobanê, “direnmeye devam” diyor.

Yarınlar direnenlerin, hiç kuşkusuz...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.