Unutmadılar, geri adım atmadılar

 Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi

Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi

  • Üzerinden 45 yıl geçen 12 Eylül askeri darbesi döneminde Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde ağır işkencelere maruz kalanlar, "Kürtlerin bugünkü kazanımları, o günlerden kalan bir miras" dedi.  

 

"Sakat kalanlar vardı. Kafasını duvarlara vurup aklını kaybedenler, kendini yakanlar, asanlar vardı. Mesela bizim koğuş 60 kişilikti, 25’i sakattı" diyen 78’liler Dernek Başkanı Ahmet Candan, ölüm göze alınarak insanlığın korunmaya çalışıldığını söyledi. O gün yaşanan destansı direnişin bugünleri getirdiğini belirten Hüseyin Barış da "Kürtlerin bugünkü kazanımları o günlerden kalan bir miras" dedi.

Türk ordusunun 12 Eylül 1980'de yaptığı darbenin üzerinden 45 yıl geçti. Sıkıyönetimin ilan edilip siyasi partilerin yanı sıra yüzlerce sendika ve sivil toplum örgütünün kapatıldığı darbe sürecinde 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, kurulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM) 210 bin dava açıldı ve 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi idamla yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi, bunlardan 50'si idam edildi. Darbe dönemi ve sonrasında insanlık dışı uygulamaların yaşandığı merkezlerin başında cezaevleri geldi. İşkence ve kötü muameleden kaynaklı 300 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Sonraki süreçte 171 kişinin işkenceden kaynaklı hayatını kaybettiği belgelendi. Askeri darbe uygulamalarının merkezi ise Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi oldu. Esat Oktay Yıldıran ve ekibi, tüm işkence yöntemlerini tutsaklar üzerinde denedi. Ağır işkence uygulamalarına karşı direniş de büyük oldu. Teslimiyeti reddeden PKK'li tutsaklar, cezaevini direniş merkezi haline getirdi. 

Örülen direniş hattı

PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan'ın 21 Mart 1982'de bedenini ateşe vermesi, direnişin daha da büyümesini sağladı. 17 Mayıs 1982'de Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner ile bu direniş devam etti. Dört isim, eylemleriyle hafızalara "Dörtler" olarak kazındı. Direniş, PKK'nin öncü kadrolarından M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'yle zirveye ulaştı. 5 No'ludaki direniş darbe uygulamalarını geriletse de Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan ihlallerin sorumluları yargılanmadı. Darbeci Evren, 18 Haziran 2014'te "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırdı. Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı "müebbet hapse" çevirdi. Tek bir gün bile cezaevinde kalmayan Evren, hakkındaki hüküm Yargıtay'dayken 10 Mayıs 2015'te öldü. Aradan 45 yıl geçti ancak darbecilerin hazırladığı Anayasa değiştirilmedi. Cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri ise hiç son bulmadı.

 

 

'Bu tehlikeli' diye aldılar 

MA'dan Müjdat Can ve Fethi Balaman'a konuşan 78’liler Dernek Başkanı Ahmet Candan, darbe döneminde 5 No'lu Cezaevi'nde işkenceye maruz kalan isimlerden birisi. Askeri darbeden dört ay önce tutuklanan Candan, "Beni gözaltına aldıktan sonra 'Tahsilin var mı?’ diye sordular. ‘Lise mezunuyum’ dedim. ‘Herhangi bir yerde çalışıyor musun?’ diye sordular. ‘Çalışmıyorum’ dedim. Sonra beni ‘Bu tehlikeli’ diye tutukladılar. Durum sadece böyleydi. 15 Mayıs 1980’de beni sadece bu sorularla tutukladılar" dedi.

İnsan olarak bakmıyorlardı

Candan, 5 No'luda yaşananları hatırlatarak, "Bize insan olarak bakmıyorlardı. Ne kadar yurtsever, sosyalist insan varsa cezaevine tıktılar. Bazen insan yaşananları söylemekten utanıyor. Bunu söylerken çok zorlanıyoruz. O kadar işkence, zulüm, baskı oldu ki... 24 saat işkence görüyorduk. Ekmek, yemek, su, hava bile yoktu. Bazen nefes bile alamıyorduk" şeklinde konuştu. 

60 kişiden 25'i sakat kaldı

Candan, darbe öncesi avukatların kendilerine “Durumlar çok kötü olacak. Tarihin yükü artık sizin omuzlarınızda, cezaevlerinde her şeyi bitirmeye kararlı darbe mekaniği var” dediğini, bu sözlerden dört ay sonra da darbenin yaşandığını aktardı. Candan, şunları ifade etti: "24 saat işkence oluyordu. Gece yatmak yoktu. Bir bakıyordun kapı açılıyordu, falakaya yatırılıyorduk. Havalandırmaya çıkarıp bizi lağıma koyuyorlardı. Bazen ağzımızdan köpükler çıkıyordu. Ölmeyecek şekilde çıkarıyorlardı. Sakat kalanlar vardı. Kafasını duvarlara vurup aklını kaybedenler, kendini yakanlar, asanlar vardı. Mesela bizim koğuş 60 kişilikti, 25’i sakattı. Bizler de onlara bakıyorduk."

Direniş sonuç verdi

Yaşananlara karşı “ya insanlığımızı koruyacağız ya da hepimiz yok olacağız” aşamasına geldiklerini dile getiren Candan, darbecilere karşı cezaevinde gelişen eylemleri hatırlattı. Candan, şunları paylaştı: "150’ye yakın insan o cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Önder kadroların gösterdiği yoldan devam etme kararı alındı. Direnişe geçtiler. Hepsi ölümü göze alarak bu direnişe başladı. Ondan sonra 84’te bir kez daha aynı uygulamalara başladılar. O dönemde de koğuşları ateşe verdiler ve direniş sonuç verdi.”

 

 

Önce idam mizanseni

Dernek üyelerinden Hüseyin Barış (80) da dönemin tanıklarından birisi. Barış, Mêrdîn'de Zirai Donatım Şube Müdürü iken tanık ifadeleri üzerine 16 Mayıs 1981'de gözaltına alındı. Nîsêbîn (Nusaybin) ilçesinde karakola çevrilen YİBO’da 30 gün boyunca yoğun işkencelere maruz kaldı. Ardından Mardin Jandarma Komutanlığında bir ay boyunca benzer işkencelere maruz kaldı. Barış, burada “idam" mizanseniyle tehdit edildiğini belirterek, "Gözlerim kapatılarak, darağacına götürüldüm. İdam sehpasına çıkarıldım. ‘Ailene söyleyeceğin bir şey var mı?’ diye soruldu. Ben de ‘Benim 6 çocuğum var. En küçüğü 1 yaşında, en büyüğü 11 yaşında. Onların her biri faşist sisteminize karşı direnecekler’ dedim. Ardından başım ipe geçirildi, ayağımın altındaki tabure kaldırıldı. Sonrasında 2 polis beni tutarak aşağı indirdi. Bunun bir mizansen olduğu anlaşıldı" dedi.

İşkencenin her türlüsü

Haftalarca işkenceden geçirildikten sonra Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığına getirilen Barış, Diyarbakır DGM tarafından tutuklandı ve 5 No’lu Cezaevi’ne konuldu. Barış, "Burada gece gündüz işkenceden geçiriliyorduk. 24 saat boyunca insan çığlıkları duyuyorduk. İnsanlar lağım suyuna koyulup koğuşlara getiriliyordu. Hücrelerden koğuşlara kesintisiz bir işkenceyle karşı karşıya kaldık. 22 Ekim 1990'a kadar burada kaldım. İşkencenin her türlüsüne maruz kaldık. Sadece işkence yoktu, direniş de vardı. Hem de büyük bir direniş. Tarihe altın harflerle geçecek bir direniş mirası kaldı” şeklinde konuştu.

5 No'lu utanç müzesi olmalı

Ağır işkencelere maruz kaldığı cezaevinin önünden her geçtiğinde o günleri hatırladığını kaydeden Barış, "Burayı ticarethaneye dönüştürme planları var. Yaşadıklarımızı yansıtacakları bir yer olması gerekiyor. Ancak gelinen aşamada böyle bir durum söz konusu değil. Biz buranın utanç müzesi olmasını istiyoruz” çağrısı yaptı. 

O dönemle de yüzleşilmeli

Barış, Kürt sorununun çözümü noktasında devam eden Barış ve Demokratik Toplum Süreci'ne işaret ederek, şunları dile getirdi: "O gün yaşanan destansı direniş bugünleri getirdi. Kürtlerin bugünkü kazanımları o günlerden kalan bir miras. Kürt halkı barış için gereken tüm adımları atıyor. Devlet ise komisyon kurulması dışında tek bir adım atmış değil. 12 Eylül direnişçileri de komisyonda söz sahibi olmak istiyor. O dönemle yüzleşme, yaşanan vahşetin sorumlularının yargılanması gibi taleplerimiz olacak." AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.