Ya barış ya faşizm

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Toplumun tüm beklentilerini karşılamaktan uzak hatta onun günlük yaşamını sürdürecek kaynaklara göz koymuş bu talan düzeni unutmayalım ki savaştan besleniyor. Faşizmin doğası budur aslında. Şimdi ya faşizme karşı barış cephesini inşa edip barış mücadelesini yükselteceğiz, bu sayede Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşme yolu açılacak ya da bu değirmenin Türkiye halklarını öğütmesini izlemeye devam edeceğiz. 

Köhne rejimin son dönem senaryosu olan çöktürme planı ve onun cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi savaş siyasetindeki ısrarıyla zor bela ayakta durmaya çabalıyor. Ukrayna savaşında barış diplomasisi yürütmeye kalkanlar son pençe kilit operasyonuyla gerçek kirli yüzlerini bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. Faşizmi kurumsallaştırarak otoriter şefçi rejimi koruma çabasında olanlar şiddet ve savaşı Türkiye ve Ortadoğu halklarının yaşamında süreklileştirirken, kendi bekalarını da beyhude bir çabayla sağlama alma gayretindeler. 

Ülkenin içinde bulunduğu bunca krizin hatta artık çöküşün yegâne müsebbibi olan bu zihniyet Kürt meselesinin demokratik çözümüne karşı yürüttüğü topyekûn savaşla iktidarda kalmaya çalışıyor. Sınır ötesi operasyon aslında rejimin yüzyıllık yayılmacı politikalarının temel stratejik güzergahı. Tüm Kürdistan coğrafyası aslında bu yayılmacı stratejinin odaklandığı coğrafya. Kürt meselesinin çözümsüz kalmasında bu stratejik aklın veya akılsızlığın devletin ve iktidarların neredeyse tüm siyasi-ekonomik fonksiyonlarını ele geçirmiş olması kritik öneme sahip belirleyici bir faktördür. İktisadi ve siyasi yol haritasını bu eksende belirlemiş olan ittihatçı kuruculuk farklı dönemlerde farklı sistem denemeleri sahnelese de temel referansından bir kopuş yaşamama konusunda hep ısrarcı olmuştur.

Şark ıslahat planından kayyumlara, sınır ötesi operasyonlara, cezaevi rejimine ve belki de en kritik hamle olan tecrit uygulamasına kadar topyekûn savaş siyaseti bu stratejinin kapsamlı bir programını bize gösteriyor. Tüm bu stratejik aklın çöküşü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi kuşkusuz bu topyekûn savaşa karşı topyekûn barış siyasetini inşa etmekten geçiyor. Barış siyasetinin kendisini var edebilme ön koşulu da kuşkusuz yine Kürt meselesinin demokratik çözümünden, İmralı’dan geçmekte. Bu çoklu ilişki ağları ve birbirini kesintisiz etkileyen dinamiklerin ‘herkes için iyi’ olan bir çözüme kavuşması bugün için faşizme karşı kararlı mücadeleden geçmektedir. Faşizme karşı mücadele öncelikle bir barış mücadelesidir, bir demokratik çözüm mücadelesidir. 

Neden sonuç ilişkilerini sağlıklı bir kulvara oturtmadan ne savaşı sonlandırmak ne de ülkenin ve bölgenin demokratikleşmesini sağlamak olanaklı. Açık ve örtüşü faşizm tarihi içinde biçimlene gelmiş ağırlıklı Türkiye siyasetinin ısrarla ve bilinçli bir şekilde bu ilişkileri doğru kodlayamaması hali maalesef sürüyor. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun otoriter rejimlere tutsak olması bu savaş iklimini süreklileştiriyor. Ama demokrasiyi savunduğunu, otoriter rejime karşı olduğunu dile getirenlerin de savaş siyasetinde ısrarı, hamaset içinden sözü kurması otoriter rejimin değirmenine su taşımaya devam ediyor. Savaş ve rejim bağını güçlendiren döngü sürüyor…

Barışseverliğin Kürdistan sınırında bittiği bir siyaset anlayışı bu ülkeyi demokratikleştiremeyeceği gibi mevcut sistemin bekasını da yeniden üretmeye adaydır. Hukuk, siyaset, ekonomi ve toplumsal ilişkiler adına demokratikleşmenin bugün için en ivedi mesele olan Kürt meselesine odaklanması gerekirken bu meseleyi devlet aklına havale edip etliye sütlüye karışmadan seçim odaklı bir gelecek senaryosu yazmaya çalışanlar büyük bir hayal kırıklığına da hazırlanmalı… 

Muhalefetiyle iktidarıyla Türkiye siyasetinin çok büyük bir kesiminin bugün için savaş cephesinde buluşması halklar ve emekçiler için büyük bir umutsuzluk kaynağıdır. Toplumun tüm beklentilerini karşılamaktan uzak hatta onun günlük yaşamını sürdürecek kaynaklara göz koymuş bu talan düzeni unutmayalım ki savaştan besleniyor. Faşizmin doğası budur aslında. Şimdi ya faşizme karşı barış cephesini inşa edip barış mücadelesini yükselteceğiz, bu sayede Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşme yolu açılacak ya da bu değirmenin Türkiye halklarını öğütmesini izlemeye devam edeceğiz. 

Bu rejime, bu sisteme, bu iktidara itirazımız var. Değirmenin suyunu kesmek zorundayız. Eğer savaş değil de barış, faşizm değil de demokratik bir cumhuriyet için yola çıktıysak yoldan çıkmamak gerekir. O yol Üçüncü Yol’dur, umudun yoludur. Umudun yolcuları bu karanlığı dağıtmak adına tüm teslimiyetçi zihinlere karşı mücadelesini yükseltmeye, barış siyasetini inşa etmeye kararlılıkla devam edecektir. Savaşa karşı çıkmadan faşizmden kurtulmanın mümkün olamayacağını dost ve düşmana göstermek adına, şimdi Newroz’da olduğu gibi 1 Mayıs alanlarında da barış ve emek mücadelesi bir kez daha buluşturma zamanıdır.

Yaşasın 1 Mayıs 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.