Yamalı bohça 2–Kişiselin yükselişi

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Türkiye’de üniversiteler, 2015’ten itibaren Kürt halkının kültürel ve politik haklarıyla bağlantılı araştırmalar yapan, devlet şiddetini reddeden, barış talep eden akademiklere, politik ve toplumsal uğraşlarına alan sağlamadıkları tarihe geri döndüler. 

Türkiye’de üniversiteler, 2015’ten itibaren Kürt halkının kültürel ve politik haklarıyla bağlantılı araştırmalar yapan, devlet şiddetini reddeden, barış talep eden akademiklere, politik ve toplumsal uğraşlarına alan sağlamadıkları tarihe geri döndüler. Bu alan zaten çok kısa bir süre, çok dar bir çeperde açılmıştı. Gülistan Yarkın’ın İsmail Beşikçi Vakfı (İBV) bünyesinde hazırladığı raporda detaylandırıldığı gibi, Kürtlerin kültürel ve politik varoluşları, deneyimleri ve hakları/hak talepleriyle ilişkili bilgi üretim olanakları cumhuriyet tarihi boyunca üniversitelerde sistematik bir şekilde engellenir; bu yöndeki adımlara (oto) sansür uygulanır. İnatla devam eden akademikler cezalandırılır.

Raporda görüşmeci olarak yer alan akademiklerin deneyimleri genelde ulus-devletlerde bilgi üretimiyle yerleşik düzen arasındaki, özel olarak da Türkiye’de üniversiteler ve ulus-devlet arasındaki göbek bağıyla ilgili ipuçları barındırıyor. Raporda odaklanılan dönem özellikle 2000’li yıllar olduğu, görüşmeciler ağırlıklı olarak neoliberal bilgi üretim süreçlerine aşina kampüslerde yetişen, sosyalleşen, üreten akademikler arasında yer aldığı için cumhuriyet tarihi boyunca devletçi milliyetçilikle ilişkilenen bir baskı politikasının, bu kez devletin tüccarlaştığı, yerleşik düzenin piyasalaştığı bir dönemde farklı hatlarda ve araçlarla yeniden üretildiğini söylemek mümkün.  Ulus-devletten bildiğimiz devletin baskı araçlarıyla –polis, asker- ideolojik aygıtların –eğitim kurumları, standart bilgi üretimi–  arasında devlet merkezli ittifakla işleyen makbul olan-olmayan bilgi ayrımı, özel sektörün kampüslerde artan bir şekilde yayılmasıyla, kampüs alanlarının özel alanlara dönüşmesiyle farklı bir şekilde yeniden kuruluyor.

Bu kurulmada kişiler, kişisellikler ön plâna çıkıyor. Neoliberal öncesi zamanların despotlarında –aydınlanmış ya da değil- vücut bulan otoriter yönetimlerin yerini şimdiki zamanın kaprisli olduğu için samimi, göstere göstere yalan söyleyebildiği için sıradan, kişisel kusurlarıyla ilgili olarak kamusal alanda tekrar tekrar itirafta bulunduğu için dürüst addedilen kişinin yönetimi, kişisel olanın saltanatı alıyor.

Böyle bir yönetme pratiği bilgi üretim süreçlerinde neoliberal ilişkilere pek uyan yalnızlaşmayı, bilgi tekeli iddialarının kişisel düzeye çekilmesini, bilgiyle ilişkinin sabiti olan yetersizliğin süreğen tatminsizliğe ve tüketici bir iştaha dönüşmesini hedefliyor.

Neoliberal şeyler düzenini ayırt edici kılan bir diğer unsur burada belirginleşiyor: Kişisel olanın kamusala sızmasıyla yaygınlaşan keyfiyet.

İBV’nin raporunda görüşmecilerin özellikle son yirmi yıldır Kürt çalışmaları alanındaki deneyim aktarımlarındaki sınıflandırmalar söz konusu kişiselliğin sabit bileşeni olarak keyfi uygulamalara işaret ediyor.

Görüşmeciler, AKP hükümetleri boyunca bilgi üretim süreçleriyle devlet arasındaki bağlantıyla ilgili neredeyse iki yıllık dönemlere bölünebilecek tanımlamalar öneriyorlar: ‘X Rektör Dönemi’… ‘Çözüm Süreci Dönemi’… ‘Savaş Dönemi’… ‘Diyalog Dönemi’, ‘OHAL Dönemi’…

Bu, görüşmecilerin kararsızlıklarına değil, neoliberal düzenlerde hızın belirleyiciliğine işaret ediyor. Her şey-her an-hemen ve tamamen değişebiliyor. Söz konusu değişimleri bunca rahat kılan ise doğrudan kişiler üzerinden işliyor olmaları; kişisel temsilleri.

Bu nedenle, geçen haftaki yazımda değindiğim, Sayers’in metni neoliberal dönemde finans kapital akışının bilgi üretim süreçlerinde işleyişini detaylandırmanın berisinde, neoliberal şeyler düzeninde kişisele olan arzuyu karşılamakla sınırlı kalmaya mahkûm oluyor.

Metin boyunca akan ve kapitalist bilgi üretmenin vazgeçilmezi liyakat vurgusu bir yana, yazar aslında çok önemli bir sorunu, bilgi üretimindeki mevcut ilişkilerin etik bir perspektiften sorunsallaştırılmasını doğrudan kişisele ve kişisel hınca kurban ediyor.

Bu nedenle yazık, bu nedenle salt neoliberal dönemde üretilmiş değil, tamamen neoliberal bir metin.

Bilginin üretiminde etik ve materyal eksenlerin bağlantısını sorunsallaştırmaya, polemiği kişisel olandan uzak tutarak başlamak makul bir yol olsa gerek. Aksi durumda, korkarım her yer Erdoğan, her yer AKP kokuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.