Yangın çıktığı yerde söndürülür

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Suriye-Irak ve Kurdistan coğrafyasında başlayan Üçüncü Dünya Savaşı, Ukrayna-Bela Rusya-Polonya coğrafyasını etkisi altına aldıktan sonra, demek ki Afrika coğrafyasına da yayılmaya başladı. 

Afrika’dan gelen haberler neyi gösteriyor?

Sömürgeciliğe karşı Afrika halklarının öfkesini mi? Yoksa küresel devletlerin işbirlikçisi olan askeri klikler arasındaki iktidar kavgasını mı?

Her iki şıkka “evet” demeyenler olan bitenden hiçbir şey anlamıyor demektir. Hatta kimileri “olan biten tıpkı Mustafa Kemal gibi sömürgeciliğe karşı devrimci ayaklanmadır, cunta ve darbe diyenler emperyalizmin işbirlikçileridir” derken Rusya’nın ve Çin’in Afrika’daki askeri ve ekonomik yayılmalarını desteklemektedirler. Kimileri ise yalnızca Rusya ve Çin’in darbelerdeki rolünü öne çıkardıkları zaman Fransa’nın emperyalist yağmasını ve darbecilere karşı askeri müdahalesini savunmaktadırlar.

Afrika’da hegemonya kavgaları

Oysa Afrika’da olan biten hem amansızca sömürülen açlık sınırı altındaki halkların sömürgeci-emperyalist devletlere öfkesini yansıtıyor, hem de Üçüncü Dünya Savaşı’nda karşı karşıya gelen küresel emperyalist devletlerin Afrika’daki hegemonya kavgalarını yansıtıyor.

Ama olan bitenin “demokrasiyle” uzaktan yakından ilgisi olmadığını da gösteriyor. Ortada devrimci bir partinin öncülüğünde bilinçli halkların sömürgeciliğe karşı iktidarı zapt etmesi söz konusu değil. Adı üstünde “darbe” eninde sonunda darbedir ve darbecilerin ne olduğunu en iyi Türkiye halkları biliyor.

Halk öfkeli ama olan bitende payı devede kulak. Darbeler iki küresel güçten birine dayanan ya da dayanmaya çalışan askeri kiliklerin marifeti. Reel sosyalizmin yıkılmasından bu yana Afrika’daki bütün darbelerin tarihi halkların kendi ulusal kaynaklarına ve zenginliklerine sahip çıkmasıyla ve refahın paylaşılmasıyla sonuçlanmadı. Şu anda Nijer’deki durum bize bu gerçeği anlatıyor. Hiç kuşkusuz halklar için bu devletlerin arasındaki çelişkilerden ülkelerinin sömürgecilerin hakimiyetinden kurtuluşu için yararlanmaları mümkündür. Ancak şimdilik ağır basan ihtimal darbecilerin halka rağmen iki küresel eksenden birine yaslanacak olmalarıdır.

Şimdi Batılı devletler hakim oldukları Afrika ülkelerindeki hegemonyalarını kaybetmemek, Doğulu küresel devletler de kendileri hegemon olmak için birbirleriyle Afrika yoksullarının sırtından kavga ediyor.

Afrika’da olan bitenler Üçüncü Dünya Savaşı’nın şimdilik dolaylı biçimde Afrika’ya yayılmakta olduğunu gösteriyor. Teori bize dünya savaşlarının tümüyle “dünya pazarlarını yeniden paylaşma savaşları” olduğunu gösteriyor.

Suriye-Irak ve Kurdistan coğrafyasında başlayan Üçüncü Dünya Savaşı, Ukrayna-Bela Rusya-Polonya coğrafyasını etkisi altına aldıktan sonra, demek ki Afrika coğrafyasına da yayılmaya başladı. O halde savaşın başladığı coğrafyaya yeniden dönelim.

Karadeniz…Hürmüz boğazı…

Birkaç defadır yazıyorum, yeniden hatırlatayım. Savaş tehlikeli şekilde Karadeniz’e sıçramak üzeredir. Bir Amerikalı emekli generalin yazısından söz etmiştim. Tahıl kriziyle ilgili yazısında, Rusya’nın ticari olsa bile Ukrayna limanlarına yanaşacak tüm gemileri askeri gemi sayarak batıracağını açıklamasına karşı, Ukrayna gemilerine ABD bayrağı çekilmesini ve Montrö Antlaşması’nın Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin askeri gemilerinin Karadeniz’e açılmasını yasaklamasına rağmen, 6.Filo’nun Boğazlardan geçerek Ukrayna gemilerini korumasını önermişti. Bu yaklaşım ABD’nin Türk devletini Rusya’yla savaşa sürükleme tehlikesi taşıyor.

Birkaç gün önce meydana gelen bir gelişme, Pentagon’un benzer operasyonları uygulamaya koyduğunu gösterdi. ABD İran ve Umman arasındaki ve Basra Korfezi’ne açılan Hürmüz Boğazı’nda, ticari gemileri İran’a karşı “korumak” amacıyla harekete geçti. Bölgeye yöneltilen ABD askeri gemilerinin belli sayıda personeli Hürmüz Boğazı’ndan geçecek ticari gemilere aktarılacak, böylece İran’ın bu gemilere her hangi bir müdahalesi Amerikan kuvvetlerine karşı müdahale olarak görülecek. Birkaç geminin şu ya da bu şekilde batırılması ya da bu gemilere el konması Hürmüz Boğazı’nda ABD-İran savaşı demektir.

Görüldüğü gibi Hürmüz Boğazı’ndaki durum emekli Amiral’in Çanakkale-İstanbul boğazları ve Karadeniz için yazdığı senaryoya son derecede benziyor.

Yeniden Afrika’ya dönelim: Dış kaynakların bildirdiğine göre şu aralar meydana gelen darbelerden dördünde Rusya’nın parmağı var. Onunki “parmak”, Batılı devletlerin ise tüm bedenleri Afrika’da ve unutmayalım ki, Türk devleti son on yıl içinde Afrika’daki ekonomik ve diplomatik faaliyetini olağanüstü arttırdı ve Arap Baharı sürecinde Kuzey Afrika pazarlarını ele geçirmek için yapmadığını bırakmadı. Demek ki Afrika’da geleceğin savaşlarına Türkiye de, -artık- NATO saflarında katılmaya aday.

Tehlikeyi bertaraf etmek

Ama yakın tehlike yine de Ortadoğu’dadır. Gerek Karadeniz’de, gerekse Hürmüz-Basra’da meydana gelecek en küçük bir çatışma Türkiye’yi savaşın göbeğine çekme riski taşımaktadır. Özellikle ABD’nin Hürmüz provokasyonu büyük ihtimalle Türkiye’yi İran’la savaşa sürükleyecek yeni bir tehlike yaratmaktadır.

Şimdi bir soru: Bu tehlikeyi bertaraf edecek olan nedir? Nijer’deki darbeyi “anti emperyalisttir” diyerek desteklemek ya da Rus marifeti diyerek Fransız sömürgeciliğine arka çıkmak mı, yoksa bu tehlikeyi yine Ortadoğu’da bertaraf etmek mi? Hangisi mümkün?

Bu köşede PKK öncülüğünde Kurdistan halkının, 15 Ağustos 1984 yılında  atılan ilk kurşunla başlattığı özgürlük mücadelesinin Üçüncü Dünya Savaşı’nı başladığı coğrafyada geriletecek yegane faktör olduğu defalarca dile getirildi. Durum kritik bir hal aldıkça bu direnişin de önemi hayati ölçüde artıyor. Birinci Basra savaşının ertesinde PKK Önderi Öcalan bunun dünya savaşına dönüşeceğini ilan etmişti. Ona göre ya Kurdistan devrimi bu savaşı önleyecekti, ya da savaş Kurdistan devrimine yol açacaktı. Öyle oldu. Rojava devrimi dünya savaşını önleyemese de, Türk bölgesel emperyalizmini durdurdu. Şimdi yeni bir hamleyle Kurdistan devrimci süreci zafere doğru yürürse, bunun sonucu bölge barışı için büyük şans olacak.

O zaman soru şudur: Kurdistan devrimci sürecinin nitelikçe yeni bir aşamaya yükselmesinin ve bölgede emperyalist paylaşım savaşını sona erdirmesinin önündeki en büyük engel nedir? Çok açık: Kurdistan devrimini Önderliğinden fiilen mahrum bırakmaya dönük İmralı tecrit ve esaret işkencesidir.

O halde yalnız Kürt halkı için değil, tüm bölge halkları için tecrite ve esarete karşı mücadeleyi zaman kaybetmeden sonuç alıcı düzeye yükseltmek ucu nükleer savaşa açılan ve en başta Kurdistan’ı ve tüm Ortadoğu’yu tehdit eden tehlikeleri bertaraf etmede sımsıkı sarılacağımız tüm görevlerden oluşan zinciri sürükleyecek ana halkadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.