“Yarı tanrı (ilah) krallar” masalı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Çağımızı da ıskalayarak, beyinsel olarak gerilerde kalmış, masallar devri uykusunda unutulmuş günümüzün bazı toplumlarında, “İlah adam”, “Tanrı Krallar” figürü devam ediyor, yaşıyor. Bazı toplumlar eksikliğini gidermek için, bir tip yaratıp tapınmaya geçiyorlar.

Kadim çağların kimi Kralları, “yarı Tanrı” (İlah) statüsündeydi. Ahalinın tapınak bildiği ve karşısında tapınmaya geçtiği...

Ve insanlar, belalardan korunmak, darlıktan kurtulmak için, Kral’a mutlak bir itaatle baş eğip hizmet ediyor, sahip olduklarını ona sunuyor, karşılığında kendilerini efsunlatıyorlardı.

Bazı coğrafyalarda, Kral’ın ruhu huzur içinde olsun, öfkesi durulup dinsin diye ona bakire kızlar, delikanlıların hayatı adanıyor, vakti, yeri gelince de onları diri diri ateşe atarak veya farklı şekillerde öldürerek “kurban” ediyorlardı.

Sakın, “bu ne vahşet” demeyin. Çağımızı da ıskalayarak, beyinsel olarak gerilerde kalmış, masallar devri uykusunda unutulmuş günümüzün bazı toplumlarında, “İlah adam”, “Tanrı Krallar” figürü devam ediyor, yaşıyor.

Bazı toplumlar eksikliğini gidermek için, bir tip yaratıp tapınmaya geçiyorlar. Baba, ata, mübarek gibi tipler, insanlar tarafından yaratılıp tapınılanlardır.

O nedenle, böylesi toplumlar, yani halk bile olmamış kalabalıklar, çağımızda keskin zekalı sahtekarların, kalpazan, Sülün Osman’a bile pabucunu ters giydirebilen “açık gözler”in avlağıdır. Onlar, aradıkları toplumu buldukları anda, boynuna, sırtına binip “mübarek adam” olarak karşımıza çıkıyor ve kalabalıklara, cennet yolu rehberi kesiliyorlar. “İlah” veya “Yarı Tanrı Kral” yani...

Bizim “Yarı İlah”, yani “Yarı Tanrı Kral” masalının özeti şöyle:

 Yalın ayak, Kürtçesiyle “pexas” ve çöplüklerde yeyinti ayıklayıp besleyerek gelen biriydi. Yaşadığı ülke evrenin neresinde, Amazon ormanlarının kıyısı, Afrika savanalarının ortası, Patagonya’yanın dağlarında mı, yerini tam olarak bilmiyorum ,ama adı Açlıkistan’dı. “İlah Krallar” soyula soyula halkı aç, açlıktan ağızları açık, kıçları yamalı olmaktan geliyordu, ülkenin adı.

Ama Pexas genç, bu ülkenin Tanrı Zeus edalı İlahı, Yarı Tanrı Kralıydı. Tapınılan tek adam, tapınaktı. İnsanların yaşaması, ölmesi ve kadınların doğurup doğurmamasına karar veren...

Pexas İlahlık yolunda, hiç bir engelle karşılaşmadan, kolayca ilerlemişti. Şöyle ki, bilmediği bir dili, kuş dili ile “glu glu” diye taklit ederek takdir ve genel güven kazanmış, insanlar birden bire “mübarek adam, kutsal adam beni de cennet kervanına kat” diyerek etrafını sarıp göğe uçurmuş, bulutların üstündeki saraylar bahçesi ortasına  konduruvermişlerdi.

Ve su yerine kuş sütünün içildiği, Kaf Dağı’nın gerisinden gelen yeyintileri deve misali çiğnendiği hayatı böyle başlamıştı.

Onu yüceltip göklere çıkaran ahali, ona sevginin nişanesi olarak, kutsal bildikleri deveden yola çıkarak, “Devezade Deve” adını vermişlerdi. Devezade, bir deve kadar obur, öte yandan sevenin olmadığı hırsızlık müptelası, yani düşkünüydü.

Açlıkistan’ın tek hakimi, yani egemeni, öldürümde, zindana atmada, alımda, satım ve talanda tek yetkili olduğu halde, hırsızlık alışkanlığının heyecanı ve tadından vazgeçemiyordu. Karanlık basınca zevkine esir düşüyor, maske takıp, paçavralara bürünerek hırsızlığa çıkıyor, çalıyor, ha babam çalıyordu. Çalması yüzünden ülkesinde hayat durma noktasına geliyor, insanlar sararıp soluyor, açlıktan kimsede asap, sinir diye bir şey kalmıyordu. Çıldırık kalabalıklar, deve güreşi seyrine gitme yerine, birbirine hamle edip boğmaya başlıyor, boğma salgını başını alıp gidiyordu.

Kargaşa çoğaldıkça Devezade Dede Kral zevkleniyor, açlara “geberin lan” tertibinden, çakarları aralıksız şimşeklenip canavar sesi çıkaran 300 otomobil dolusu muhafızla, en sevdiği yeyinti olan “Paçalı Levrek” almak için balıkçıya gidiyor, yol boyunca boğazlaşanları seyrederek keyfini getiriyordu.  

Açlık ve gırtlaklaşmalar artsın istiyordu. Çünküleyin insanlar aç kaldıkça onu daha çok seviyor ve “Devezade Deve beni de cennete götür” diye yoluna çıkıyor, “kağıt üstündeki sureti” karşısında tapınmaya geçiyorlardı. Tapınma sırasında vecd geldiklerinde, “Ey ayağının tozu, oranın, buranın,  olduğum, bana cennet ver” diye ağlıyorlardı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.