Yeni çağın mimarı Öcalan

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Yeni çağ, küresel ve bölgesel emperyalistlerin birbiriyle yeni paylaşım savaşları, aynı zamanda bölgesel antiemperyalist devrimler çağıdır; bu çağ ya nükleer felaket ve ekolojik yok oluş ya konfederal, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik ve komünal kurtuluş ikileminin çözüleceği, geçiş çağıdır.
  • İran Gazze’yi İsrail’in önüne fırlatıp attı. Savaş başladı. Neden İran Gazze’yi “feda” etti? Çünkü Müslüman devletler, Rusya ve Çin, İsrail’in ve hatta Türkiye’nin İran’a karşı savaş hazırlığına aldırmaz bir tavır içindeydi.
  • Tehlikenin büyüklüğünü anlamalıyız. Bu “provokatif sürecin” derinleşmesinin nelere gebe olduğunu görmeliyiz. İsrail’in, Türkiye’nin ve ardından Batılı devletlerin İran’a saldırdığı ya da İran’ın İsrail’e saldırdığı anda neler olacağını kestirmeliyiz.
  • Türkiye’nin, İran’ın, Suriye ve Irak’ın savaş dışı olması, Üçüncü Dünya Savaşı’nı başladığı yerde, yani Ortadoğu’da boğar. Ortadoğu barışı demek, dünya barışı demektir.

Lenin emperyalizm çağından, sosyalist devrimler ve ulusal kurtuluş savaşları çağına adım atmıştı. Bu çağın temel çelişkisi sosyalist dünya sistemi, uluslar arası işçi sınıfının mücadelesi ve ulusal kurtuluş hareketleriyle kapitalist ve yeni sömürgeci emperyalist dünya sistemi arasındaki çelişkiydi. Yüz yıla yakın bir dönemden sonra emperyalizm soğuk savaştan galibiyetle çıktı.

Emperyalizmin “zaferinin” bağrında yeni bir çağın başlangıcı gizliydi. Öcalan işte bu yeni çağı dört sömürgeci ülkeye karşı yürüttüğü savaşın sonunda Rojava devrimiyle başlatan insandır. Yeni çağ, küresel ve bölgesel emperyalistlerin birbiriyle yeni paylaşım savaşları, aynı zamanda bölgesel antiemperyalist devrimler çağıdır; bu çağ ya nükleer felaket ve ekolojik yok oluş ya konfederal, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik ve komünal kurtuluş ikileminin çözüleceği, geçiş çağıdır. İnsanlık köprüden önceki “çıkış”a ya yetişecek ya da barbarlık çağına gerileyecektir.

Münir Nurettin’in ünlü şarkısında “hayal içinde dünya, döner de kimse bilmez” dendiği gibi, içinden geçmekte olduğumuz çağın farkında değiliz. Farkında olsak her sabah dünyaya TV ekranının önünde mahmur gözlerle bakmaz, olan biteni bir horor dizisi gibi izleyip, yeniden uykuya dalmazdık.

Üçüncü Dünya Savaşı diyoruz. Ama nicemiz bu savaşın farkında değil. Yeryüzündeki biricik “özgür alan” Rojava, Kandil, Medya Savunma Alanları bombalanıyor. Biz bunu Türklerle Kürtler arasında kimimizin Türkleri, kimimizin Kürtleri haklı gördüğü bir “anlaşmazlık” sanmaktayız. Gazze iki milyon Filistinli’nin kapatıldığı bir “toplama kampı”. Bir zamanlar Yahudilerin kapatıldığı “Konsantrasyon lagerler” gibi..Bombalanıyor. Kimimiz Hamas’ın İsrail saldırısını sanki Leyla Halid gerçekleştirmiş gibi heyecanla alkışlıyoruz. Kimimiz ise İsrail’e karşı Hamas saldırısı karşısında dehşete düşüyor, “İşte İslam” diye haykırıyoruz. Derken İsrail hastaneyi bombalıyor, bine yakın insan ölüyor ve meydanları “Yahudilere ölüm” diye dolduruyoruz.

Farkında değiliz; iki küresel emperyalist merkezin oyuncağı oluyoruz. Farkına bile varmadan dünya savaşının kuklalarına dönüşüyoruz. Orada bir şey oluyor, biz de bir şey yapıyoruz, burada başka bir şey oluyor, biz de başka bir şey yapıyoruz. Oysa orada burada bir şey olmuyor, dünyada dev güçlerin cepheleştiği bir savaş oluyor. Biz ise orada-burada olanların birer “sonuç” olduğunu göremiyor, yaşanan bu faciaların “sebebi” sanıyoruz. Sebep emperyalist dünya savaşı; sonuç şurada ve burada yaşanan insanlık dışı saldırılar, ölümler, yıkımlar… Medya hangisini öne çıkarıyorsa, o öne çıkan hakkında tutum alıyoruz.  “Sonuçlarla” uğraşmaktan “sebebe” karşı mücadele edecek takatimiz kalmıyor.

Üçüncü Dünya Savaşı şu sıralarda yeni bir aşamaya yükselmek üzere. ABD, Ukrayna’yı Rusya’nın önüne fırlatıp attı. Savaş başladı. Neden Ukrayna’yı “feda” etti? Çünkü Avrupalı devletler mırın kırın ediyor, Rusya ve Çin’e karşı ABD’nin “savaş hazırlığına” ayak diriyordu. Savaş başladı ve Avrupa Amerika’nın peşine takıldı. “Anti Rus- Çin cephesi” kuruldu.

İran Gazze’yi İsrail’in önüne fırlatıp attı. Savaş başladı. Neden İran Gazze’yi “feda” etti? Çünkü Müslüman devletler, Rusya ve Çin, İsrail’in ve hatta Türkiye’nin İran’a karşı savaş hazırlığına aldırmaz bir tavır içindeydi. Filistin-İsrail savaşı başladı, İsrail “vaktinden önce” bölgesel savaşı başlatmak zorunda kaldı. Dengeler yerinden oynadı. Rusya’nın Suriye’deki konumu tehlikeye girdi. Çin’in Ortadoğu’daki ekonomik yayılma süreci de. Müslüman devletlerin İsrail’e “İbrani anlaşmasıyla” yakınlaşma süreci darbelendi. İran tüm potansiyel müttefiklerini harekete geçmeye zorlamış oldu. Şimdilik bu “provokatif sürecin” başlarındayız. İki emperyalist kamp çelişkili adımlarla dünya savaşını yeni bir aşamaya tırmandırmak üzere harekete geçmiş bulunuyor. Siz diplomatik canbazlıklara bakmayın.

Tehlikenin büyüklüğünü anlamalıyız. Bu “provokatif sürecin” derinleşmesinin nelere gebe olduğunu görmeliyiz. İsrail’in, Türkiye’nin ve ardından Batılı devletlerin İran’a saldırdığı ya da İran’ın İsrail’e saldırdığı anda neler olacağını kestirmeliyiz. Böyle bir durumda Pakistan harekete geçer. O İran savaşı yüzünden harekete geçer geçmez Hindistan işin içine girer. Karşı karşıya gelirler. İkisi de nükleer güçtür. Rusya ve Çin hareketlenir. Savaşanların silah depoları atom bombalarıyla dolu.

Biz bu savaşı bölgesel devrimler önler deyince, tehlikenin bilincinde olmayan, bizi “ucuz bir PKK propagandacısı” olarak alaya alıyor. Bugüne kadar ne dediysek tersinin gerçekleşmesinden dolayı yazdıklarımızı kimse okumuyor. Bir ölçüde haklılar. Ama bu defa ben ve bizim gibiler konuşmuyor; Apo ve Kürt halkı, onun müttefikleri konuşuyor. Ben bu konuşulanları gücüm yettiğince savunuyorum. Hepsi bu.

Tekrar ediyorum: İmralı kapısı açıldığı gün, Öcalan dört parçada elli milyonluk Kürtlerin ulusal birliğini gerçekleştirir. Onun önünde hiçbir tırşıkçı duramaz. Kürt’ün ulusal birliği dört sömürgeci devletin dünya savaşına katılma, bu savaşta pazarları paylaşma iştahlarını kursaklarında bırakır. Ya savaş dışı kalacaklardır, ya da bu devletlerin hepsi “bölgesel devrimlerin” alanı haline gelecektir. Karşı devrimin böyle bir durumda şansı yok denecek kadar azdır.

Türkiye’nin, İran’ın, Suriye ve Irak’ın savaş dışı olması, Üçüncü Dünya Savaşı’nı başladığı yerde, yani Ortadoğu’da boğar. Ortadoğu barışı demek, dünya barışı demektir.

Biz böyle deyince bilinci bulanıklar böyle bir stratejinin “gerçekçi” olmadığını gevelemekte. Anlamadıkları şu: Bu stratejiyi gerçekçi kılacak olanlar, şu anda bu stratejiyi anlamayanlardır, desteklemeyenlerdir. Onlar “dünya savaşını” gerçekçilikleriyle desteklemekte olduklarının bile farkında değiller. Farkında olsaydılar, dünyanın simgesel olarak 74, gerçekte yüzlerce noktasında “Öcalan’a özgürlük” diyen aydınların, sanatçılarının, Nobelli yazarların, sendikacıların, köylü aktivistlerinin, en önemlisi “Jin Jiyan Azadi” diye haykıran kadınların sözlerine kulak verirlerdi. Bu Kürt olmayan binlerce halk temsilcisi Üçüncü Dünya Savaşı’nı önlemenin mümkün olduğunu anlamışlardır.

Size abartı gibi geliyor değil mi, yine de söyleyeceğim: Nükleer felaketi ve ekolojik yıkımı dünya savaşına son vererek önleyecek insan İmralı’da tecrit altındadır.

Gülüyorsunuz ama, bilin ki İmralı tecridini kıramadığımızda, belki son gülen de olmayacak yeryüzünde.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.