Yerli ve milli tımarhanede kaos

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Türk ordusu, alt dudağı yerde, üst dudağı gökte, bileği bükülmez, mertliği tartışılamaz bir devdi. Türk subayları, büyüklenme konusunda, İran subaylarıyla yarışıyor ve de kendi holdinglerini yönetiyorlardı. Sevgili Doğan Özgüden’in, geçen gün yazdığı üzere, Türk subayları, yer yüzünün başlıca holding ortaklarıydı. Türk tipi “çapul kapitalizm“ ile bu denli iç içe ve de ona bekçi...

 

Türk subayları Atatürk ve onun adıyla anılan, hayali “demokratik, laik, hukuk devletine“ bağlılık üzere, yemin ederek göreve başlıyorlardı. İran ordusu da, Şah’a bağlılık yemini ediyorlardı.

Sonra, günün birinde sarıklı, cübbelilerin ülkeyi istila edince, İranlı subaylardan Şah’ı dımdızlak ortada bırakıp kimilerinin saklanacak delik aradığını, kimileri, şapkayı, apoletleri atıp diz çökerek, biat etttiğini gördük. Bu olay, orduların ihanet “İran tipi“ olarak not edildi.

Türk subayları, daha alengirliydi. Onlar, hiç bir zaman olmamış “Türk asilzadelerini“ de temsil havalarında, pek fiyakalıdılar.

Ama, her on yılda bir tekrarlanan darbeler peryodunda, kimileri için, asalet de, mertlik de kalmadı. En babaları, işkenceci olarak belirdi. Türk dinci ve ırkçılarının 1970’lerdeki Cumhurbaşkanı adayı general Faik Türün, yazarlar Çetin Altan, İlhami Soysal, İlhan Selçuk ve Doğan Avcıoğlu’nun da tutulduğu Ziverbey işkencehanesinin başkomutanıydı.

Kürtlere gelince: Onlar “en büyük Türk“ olan generalleri, ölüm fermanlarına mühür basan Atatürk’le tanıdılar. Sonra, tarihin kaydettiği en büyük kanlılar geçidinde, Sakallı Nurettin Paşa‘yı, General Mustafa Muğlalı‘yı, Geliyê Zilan’ı “Kürt katledilmişlerle lebaleb“ dolduran ve bu tarihi utancı şeref madalyası misali sallayarak Genelkurmay başkanlığı makamına oturan General Salih Omurtag, Dersim kasabı Abdullah Alpdoğan’ı tanıdılar. Sonra Diyarbakır zindanlarının başkomutanı Kamal Yamak ve Cizre’de Kürt gençlerini diri diri yakan Hulusi Akar, yer aldı kanlılar galerisinde. Ve de köy değil, binlerce Kürt köyünü yakan haydutları, Kulp, Dargeçit katliamlarının benzerine imza atan eşkıyaları gördü Kürtler.

Bosnalı General Adem Hududi, Kürt şehirlerini füzelerken darbecilikten tutuklandı.

Türkler, Burjuvalığı para sahibi olmak olarak ezberlerinde tutmuşlardı. Türk devleti, bir eksikliği giderir gibi, onları da kendi elleriyle yaratıp besledi. Mesela, AKP’nin en büyük “Türk burjuva“sı, “milletin a....na koyacağız“ diye konuşan, Mehmet Cengiz adındaki bir lumpen kılıklıdır.

Ama, gelmiş geçmiş en büyük burjuva Vehbi Koç‘tur. Ne konuştu, kültür, sanat ve en önemlisi insanlık konusunda ne paylaştı, bilinmez ama, Koç’un en yakın dostlarından biri de General Kemal Yamak’tı. Tiksinmeden birlikte yemeğe de oturduğu Yamak, “insanlara b...k yedirme“ ile işkence konusunda “kariyer“ yapmış, bir büyük Türk generalleriydi. Başkomutanı olduğu Diyarbakır Cezaevi’nde, esirlerine Türklük aşılamak için, onları “hela lağımına“ yatırıyor, avuç avuç “b...k“ yediriyordu.

Bu adam, öylesine paylaşılmaz biriydi ki, emekliliğinde Özal tarafından Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine bile artandı. “B...k“ bulaşmış rezalete bakın siz...

Ordu, ta başından itibaren Kürtleri hasım gördü ve soyutlandı. İşkenceler sürecindeki tutumuyla da kimi aydın çevrelerin desteğini kaybetti. O yüzden tabansız, kimsesiz ve yalnızdır, bugün. 104 emekli denizci kişiliğinde koparılan terör dalgasında, bu yüzden kitlelerden destek göremedi. Kim, neden destek versinki?

“Atatürk ilke ve inkılaplarını“ (her neyse) yerli yerine oturtmak için, işkence “festivalleri“ düzeleyen, insanlara pislik yediren Türk subayları, “her gelene biat“ konusunda, Şah’ın ordusunu aratmadılar. AKP darbelerinden sonraki “biat“ yarışında birinci olmak için birbirine girdiler. Birbirini ihbar ettiler. Bir dakika önce selama durdukları komutanlarına kelepçe taktılar. Onlara, kim “cop soktu“ bilemiyorum, ama kulağından ısılmış orgenerali seyrettik.

“Çok yaşa efendimiz“ haykırışlarıyla “biat“ kültürünü içselleştirmiş olanlar, yeri gelince, “aman yılana bulaşmayayım ve gemisini kurtaran kaptandır“ anlayışı ile “Atatürkümüz“ diyerek tapındıkları Atatürk’ü de terk ettiler. Onu çağrıştıran tabelalar inerken, suret ve silueti silinirken Şah’ın subayları gibi ortalıktan kayboldular. Müslüman Biraderlerin alametleri peydahlanıp, orduda tarikatlara kapı açılırken görmemek için, yüzlerini çevirdiler. Fetocu adı altında, orduda temizlik yapılıp “imamın ordusu“ oluşturulurken kör oldular. Êzîdî Kürtler, Aleviler, Hıristiyan ve Museviler zorunluluk dayatılıp orduda zorunlu toplu namazlar kimsecik inanç özgürlüğünü hatırlamadı. IŞİD-Müslüman Biraderler-İhvan-tarzı dayatmaydı, bu.

Böyle böyle, toplumu paramparça ettiler. Herkes kendi başının çaresine bakar oldu. Yere düşene el uzatan kıtlığı başladı.

Ve bu yüzden, büyük bir özveriyi göze alarak, Montrö anlaşması ile Atatürkçülüğe sahip çıkma adına, diktatörlüğe itirazda bulunan 104 emekli denizci, kitlesel destekten yoksun kaldı. Tıpkı Kürtler, Boğaziçili öğrenci ve öğretim üyeleri gibi.

Kürtler, diktaya itiraz ettiklerinde, “terörist“ yalanıyla boyunlarına bindiler. Oysa aynı coğrafyayı paylaşan olarak, zulüm gören Kürtlere sahip çıkılsaydı, oluşan karşı çıkışla diktatörlük, gemi bu denli azı dişinin ardına alamaz, ona itiraz eden 104 denizci ile Boğaziçili öğrenciler bu denli yalnız kalamazdı.

Ama ne yapalım ki ırkçılık ateşi ile Kürtleri ötelediler, Kürtler topluca tutuklanır, seçilmiş Milletvekilleri ve Belediye eşbaşkanları yerleri, makamlarından zindana sürüklenirken, Kürdistan yıkıma uğrar, Kürtler kılırken “düşmanımız eksiliyor“ diye sevindi, ırkçılıkla zehirlenen ruhlar. Bu yüzden, sıra Kemalistlere geldiğinde, yalnızlıklarını gördüler...

Meydan diktatörlüğündür. Öğretim üyelerinin hak, adalet ve özgürlük öngören bildirilerini terör hareketi sayan diktatörlük, bugün masumane bir dilekte bulunan emekli denizcilerin hareketini de darbecilik ilan ediyor ve bunu vesile ederek, yeni bir terör dalgasını fitilliyor.

 Yerli ve milli tımarhanede yaşanan kaos, budur. Direnecek muhalefet partileri mi? Kürtlerden başka muhalefet yok ki...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.