Yeryüzünün 'istisna' katilleri ve timsahın göz yaşları

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Filistinliler için karalar bağlamak seçim kampanyasına girişti, savaş sonrasından kazanç derme çabası ise timsah ağlamasıydı. Sahte yani. Çünkü, timsahınki duygu boşalması olan ağlama değildir. Güneşin altına serilip yediği canlıyı sindirirken, gözleri yaşarıyor. O kadar...

Sabah kalkıp “Leptop“ ekranına baktığımızda, Aziz Nesin‘in tesbitiyle yüzde 60’ı aptal olan Türk halkının ahvali şöyleydi:

Türkler, 85 sene önce göçüp giden “ata“ları, yeni ölmüş gibi yastaydı. Gün ışığına çıktığından beri, ortalama her on yılda bir tazelenen darbeyle alt üst olan Türk devleti bu kez de, “yüksek adaleti“nin (Yargıtay) eliyle darbelenmişti. Bu yüzden ortalık “mıj u duman“dı. Darbeden darbe doğurma üstadı “Cumhurun Reizi“ ise beklediğine kavuşmuşların hallerindeydi. Darbeye selama durur gibi, “kenara itilemez“ diyordu.

Öte yandan, yerli halkları yok ederek, yerinde kalanları, “şu anda bizzat Asya’nın orta yerinden gelmiş bulunan Türksünüz“ diyerek, soylarına takla attırarak Türk nüfusuna geçiren ve onlardan en hızlısından ırkçı nesiller üretenlere bakıyoruz. Bunlar yüz yıldan beri, Kürtlerin yurdunda işgalcidir. Öz bir söylemle yurt hırsızı, işgalci, soyguncu ve talancıdırlar. Esir alınıp çepeçevre “fırdolayı“ çevrilmiş, köle muamelesinin de ötesinde bir barbarlıkla, anaların bebeklerine “na, na“ diyen kelimelerini de yasakladılar. Bununla da kalmadılar. Soyunu kurutma güdüsüyle Kürtleri kırıyorlar.

Sinema, yeryüzünü aydınlatanların bir başka armağan buluşudur. Sinema filmlerini seyrettiğimizde, mesala Hitler’in ırkçılıkla afyonlu askerleri arasında bile, yerde yaralı yatan Yahudi kadına el uzatanı görülüyor. Varmış ki, yaşama güdüsüyle pısıp sinmiş çocuğu görmezden gelen “iyi“ akerler de canlandırılıyor, beyaz perdede. Ama Türklerde bu tür örnekleri göremezsiniz. Zilan’da, her yaş ve cinsten insanı kurşunlayan, sağ kalan tavukları çalan askerlerden biri olan Trabzonlu dönme Çakıroğlu’na, “insanlara hiç acımadın mı?“ diye sorduğumda, duygu yoksunu bir sesle, “emir kuluydum“ cevabını vermişti.

Oysa öyle değildi. Katil, ödül için öldürüyordu. Erler en azından, “afferim“ almak için. Subaylar, “başarılarından“ ötürü terfi alıyorlardı. Zilan’ın katili Salih Omurtag Genelkurmay Başkanı oldu. Adalet Partisi’nin ilk genel başkanı General Ragıp Gümüşpala, Dersim kıdemlisiydi.

O dönemin katilleri arasından, farklılar da çıktı. 12 Mart darbecilerinden General Muhsin Batur bunlardan biriydi. Dersim’de yaptıklarını anlatmakta “imtina“ etmişti. Hiç kimsenin baba ve dedesinin yaptıklarından utanç duymadığı bir yerde, Çetin Altan ve oğlu Ahmet Altan da birer istisnaydı. Dedeleri Tatar Deli Hasan Paşa’nın yaptıklarından dolayı özür dilediler.

Bu anlatıyla demem o ki, Kürtlere karşı yürütülen barbarlığın tetikçi ve çocuk ile torunları hiç pişmanlık duymadılar. Katil soylarından utanç duymadılar. MİT’çi Mehmet Eymür gibileri, babalarının yaptıklarından onur payı çıklardılar.

O nedenle, bugün karara biri yüz yıllık Kürt kırımından bir kaç enstatenelik film yapacak olsa, mazlum ve masuma karşı “iyi oğlan“ tipolojisini bulmakta zorlanacaktır. Çünkü, “insan“ prototipi yok aralarında.

Yeri gelmişken, Kürt soykırımına masumların penceresinden bakan, “Si ve Rehan“ adında bir roman yazdım. Ama, öylece elimde kaldı. Hiç bir yayınevi yayınlamaya yanaşmadı.

Oysa Amerika kütüphaneleri yerli halk (Kızılderililer) ve Afrikadan kaçırılmış kara derililere, Britanya kütüphaneleri de Avustralya yerlileri en başta, sömürge halklarına karşı işlenen insanlık suçlarını anlatan kitaplarla doludur. Sinema tarihi, acılı halkların tarihidir. Amerikalıların yaptıkları “Dolunay Katilleri“ adındaki film bunların sonuncusudur.

Geçelim bunları, çağımızda yasaklar cenderesinde sıkıştırılan bir halka yaptığı eziyet ve işkence ile işlediği cinayetlerle övünen lider yoktur. Kadim tarihte de böyleleri, yok denecek kadar azdır. Hitler bile öldürttüğü Yahudi sayısıyla övünmedi.

Gelgelelim Türkler, bu konuda da yer yüzünün bir “istisnaları“dır. Kürt öldürme, günün maganda liderleri için övünme vesilesidir. Örneğin Recep Erdoğan, bir kaç ay önce yapılan seçimlerde, propagandasını ağırlıklı olarak Kürtler üzerinden yürüttü. Seçim meydanlarından gün be gün, öldürülen Kürtlere ilişkin rakamlar açıklayarak alkış topladı. Irkçılıkla beyni yıkanarak insanlıktan çıkarılmışlardan, yaptıklarının ödülü olarak oy istedi ve aldı. Kürt lider Selahattin Demirtaş’a yapılan eziyeti anlatarak kendini beğendirmeye çalıştı.

Türk ırkçılığını dillendirdiğim için, bir takım “halk dalkavukları“, zaman zaman “Türklere haksızlık ediyorsun“ diyerek önüme dikildiler. Oysa yalanım yoktu. Kürtler kırılırken, işkenceden geçirilirken, liderleri esir alınırken, toplu tepki olarak yaprak kıpırdamadı. Toplum dincisi, solcusuyla sağır, kör ve dilsizi oynadı. Cizre, Şirnak, Silopi, Nusaybin topa ve havadan füzelere tutulurken hayır diyerek ayağa kalkan Türk kitle görülmedi. Ama siyasi partileriyle, tekmili birden, terörle mücadele diye diye katil ruhlara destek verenler çoktu.  

Oysa Türk ordusu Efrîn’i işgale giderken, mala mülke çökme kokusu alan hırsızlar, ganimet avcısı soyguncu ve talancılar, “Reiz beni de götür“ diye sıraya giriyorlardı. Bir fırıldak olan ana muhalefet partisinin lideri bile, kitlesini mutlu etmek için sınırın bu yanından, işgalcilere el sallıyordu.

Ve Türk ırkçılığının evrensel utancı, küflü sefaletini görün, yeryüzünün lanetlileri IŞİD’le ortaklaşa Rojavayı işgal ederken, Türklerin dinci Reisi, “Kürtlerin denize açılan kapısını kapattık“ diye övünüyor, kendini beğendirme meydanlarına çıkıyordu. Bu topyekün ırkçılık, yani insanlıktan çıkmaydı. Rojava halkı salt Kürt olduğu için öldürülüyor ve yurdundan sürülüyordu. Hitlerle buluşmaydı, bütünleşmeydi bu. Türkler, bu utanca isyan etmediler.

Ve dünyaya karşı sefaletin öteki yüzü: Erdoğan İsrail, dinci Hamas savaşında, melul bakışlı koyun tutumuyla barışçıydı. Barış adına İsrail’e saldırıyor, ailecek, yaklaşan seçimlerin propagandası tertibinden acı çeken Filistinli çocuklar, kadınların yasını tutuyordu. Evet, kimse acı çekmesin, ama Erdoğan’ın öldürttüğü Kürt çocuklar, ölülerini çırılçıplak sokağa atılan kadınlar da insandı.

Sonuç olarak, Filistinliler için karalar bağlamak seçim kampanyasına girişti, savaş sonrasından kazanç derme çabası ise timsah ağlamasıydı. Sahte yani. Çünkü, timsahınki duygu boşalması olan ağlama değildir. Güneşin altına serilip yediği canlıyı sindirirken, gözleri yaşarıyor. O kadar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.