Yine Türk solu ve Kürtler
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Kürtleri, Türk soluna benzetmek beyhudeliktir. Kürtleri bir araya getiren olgu, kişisel çıkar paylaşımı değil. Ağır yaralı ve barbara esir bir halkın özgürlük sevdasıdır mesele. Ve bu meselede “iyiye, doğruya gitme yolunda tartışma“ hep vardı. Bu bir gelenektir. Gelenek gereği tartışılıp sonunda uzlaşı ile yola devam edilir.
Türk solu; tabansız, sakat ve hastalıklı doğdu. Doğarken, dünyanın batısında olduğu gibi, sosyalizmin kitle tabanını yaratan bir sanayi sektörü yoktu. Var olan çalışanlar da, köylerden göçmüş, sınıfsallık bilincinden yoksun köylülerdi. Birinci öncelikleri, varoşlarında bir yer kapıp gecekondu oturtmak olan ve köylülük teslimiyetiyle gücü yüce bilen, “acaba“ deyip ona bağlanan...
Bu nitelik, değişmedi. Unutmamak gerek, bugün de işçi yoğunluklu semtler, faşist partilerin oy deposudur. (Burjuva partileri demedim, demiyorum. Çünkü, hala gerçek anlamda, burjuva bir kitle oluşmadı Türkler’de. Güçten beslenen, çalmayı hüner bilen, serçe parmağı pırlanta yüzüklü taşeronlar, montajcılardır, Türk burjuvazisi dedikleri.)
Türklerin atası payesini, kendine soy adı olarak seçen Osmanlı Paşası Mustafa Kemal, devirdiği Sultanı aşan yetkilerle “tek adam“ olduğunda, Rus yerine geçen Lenin‘den para ve savaş malzemeleri almak için, Bakanlar ve Genelkurmay Başkanı kullanarak sahte bir Komünist Parti kurdurmuştu. “Bak gör, ben kendim de komünistim ki, mülkümde partisi bile var, demek için.
İşi bitince, çakma partiyi kapatmış, Moskova’ya bağlı ve bağımlı Türkiye Komünist Partisi (TKP) yönetimini, topluca imha etmiş, sola geçit veren tüm kapıları da yasaklarla kapatmıştı. (Gariptir, katledilenlerin yerine gelenler, 1992’de partileri kapatılana kadar, Moskova’ya sadakatle biat etmiş, Ata’yı ilah bilmiş, bir soluk özgürlük için can veren Kürtleri de aşağılayıp mahkum etmişlerdi.)
Türk devletinde, 1961 anayasıyla yasaklar göreceli olarak esneyince, sosyal esintiler görülmeye, “sosyal adalet“ ve alışık olunmadık deyim, kelimelerle “düşünce özgürlüğü“ şablonlu sol terminoloji işlenmeye başlandı. Tabu olan solculuk keşfedilmişti artık. Tartışmalar, her düzeyde yoğunlaştı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) kuruldu.
TİP lideri Mehmet Ali Aybar, 1965 seçimleri kampanyasında, meydanları dolduran kalabalıklara, kulağına bir tuhaf gelen “işçiler, arkasız köyüler, yarıcılar, marabalar“ diye sesleniyor, gasp edilmiş haklar, özgürlüklerin kurtarılacağını haykırıyordu. Kürt yine yok, “cennetin elması“ misali yine yasak ama, Kurdistanî esintileri dolanıyordu ortalıkta. Antepli bir köylü olan Hemdoş’un TİP adına yaptığı radyo konuşmasının içeriği değil, ancak Kürtçe aksanı Kurdistan’da bayraklaşmıştı. Hemdoş’un sesi ve kelimeleri söyleyişi bir özgürlük büyüsü gibi konuşuluyordu.
Çetin Altan’ın Akşam gazetesindeki yazıları, her sabah “toplumsal ders“ niteliğinde okunuyordu. “Sosyalist olmayana adam demezler“ diye yazıyordu, Çetin Altan. “Sosyalist yalan söylemez“ diyerek devem ediyordu. Ve Türk sosyetesinde, “sosyalist olma“ modası yayılıyordu.
TİP, 15 milletvekili ile parlamentoya girince, oranın havası, rengi, tartışmaların konu ile niteliği de değişti. Dokunulmaz olan sorunlar, artık gündem konusuydu. Aybar, kürsüde Türk ordusunun Kurdistan’ı yeniden işgalini dillendirerek, “zulüm var“ diyordu.
Öte yandan TİP, yarattığı gündem ile artık düzende bir rahatsızlık unsuruydu. TİP’in toplantıları, bugünkü AKP kitlesinin kopyası kalabalıkların taşlı, sopalı saldırılarına uğramaya başladı. Çetin Altan’ı linç etmeye kalkıştılar. Sonra dokunulmazlığını kaldırıp hapse atılmaya çalıştılar.
O arada, birbirini “ajan, muhbir“ diye suçlaya gelen “Türk solu“nun nükseden hastalığı, TİP’i hedef aldı. Yokluk ve kötü koşullarda yaşamaya methiye gibi, Çetin Altan’ı hedef alıp onu viski içmekle suçladılar. Arabasını suç delili yaptılar. Aybar’ın İstanbul boğazında oturduğunu, hatta partideki odası bitişiğinde tuvalet bile bulunduğunu yazıp dillendirdiler. Milletvekili olan Prof. Sadun Aren’in kirada bir evi olduğunu keşfedip deşifre ettiler. Üstelik ev, bir Amerikalıya kiralanmıştı.
'Aybar, Rusların Çekoslovakyayı işgaline karşı çıkmış, kınamıştı. Onun bir de “sosyalizm baskı demek değil, güler yüzlülüktür“ diye bir sözü vardı. Bu iki olguyu biraraya kararak, TİP’in sosyalizmden uzaklaştığını, Moskova ağzıyla “reviziyonist“ kesildiğini haykırmaya başladılar. Mihri Belli’nin ortaya attığı “Milli Demokratik Devrim“i slogan yaparak, karşı gösteriler düzenlediler.
O zaman da günün Doğu Perinçek’i ile kimi TKP’liler, karşı kampanyada baş roldeydi.
Yoğun kampanya elbette etkisini gösterdi. Üniversiteli gençler, kitlesel olarak ayrıldılar. Örgütlenip sokağa, üniversite alanlarına çıktılar. Onların önderlerinden pek çoğu, daha sonra asıldı, öldürüldü. Ama TİP, güç kaybetti. Giderek parçalandı. Bir kaç parçaya bölündü.
Durup dururken, “neden Türk solunun halleri“ diyeceksiniz. Söyleyeyim: Doğu Perinçek ve TKP kalıntıları yine sahnede. Bu kez hedef Kürtler. Onları bölüp parçalama yolunda, medyayı da kullanarak yoğun bir çaba içindeler. Doğu Perinçek ve hempalarıyla, TKP kalıntıları yine sahnede. “İhanet“, “hain“ naraları yine havada uçuşuyor.
Bir nefes özgürlük yola çıkmış, Kurdistan’ın çocuklarından kimini Kürt dostu, kimilerini karşıt gösterme çabaları gırla gidiyor. Ortalığı birbirine katma, ayrıştırma, güçleri tek düşürüp takatten düşürerek avlama, boğma çabası tüm bunlar.
Ama, hatırlatmak gerekiyor. Çünkü Kürtleri, Türk soluna benzetmek beyhudeliktir. Kürtleri bir araya getiren olgu, kişisel çıkar paylaşımı değil. Ağır yaralı ve barbara esir bir halkın özgürlük sevdasıdır mesele. Ve bu meselede “iyiye, doğruya gitme yolunda tartışma“ hep vardı. Bu bir gelenektir. Gelenek gereği tartışılıp sonunda uzlaşı ile yola devam edilir. Ayrılık yoktur bu gelenekte. Konu Kürt ve Kurdistan’dır. Mesele bu olunca kişiler, sınıf ve tabakalar da yok tüm bir halk ile bu halkın ülkesi, ortak tapınakı, tek amaçtır.
Seçim sandıkları delildir ki, Kürt hareketinin ardında, milyonlarca Kürdün desteği, Kürtçe söylemle “ked û emeg“ vardır. Yine olay ve olgular tanıklık ediyor ki, yoldan sapanı halk affetmiyor.
Ha fesat, fitnenin Kürt dostu taklalarına gelince; Kürt önderlerinin unutulmaz bir ortak sesi var: “Babaların düşmanı, evlatlara yar olmaz!…
