Zilan: Yüreklerinizin dili olmaya çalışacağım

Dosya Haberleri —

.

.

  • Zeynep Kınacı, 30 Haziran 1996’da, Dersim’in merkezinde düzenlenen bir bayrak töreni sırasında işgalci Türk askerlerinin arasına karıştı; bedenine sardığı bombaları patlattı. Ardında bıraktığı mektupta, “Yüreklerinizin dili olmaya çalışacağım” diyecekti. Eylemi, Kürt halkının direniş hafızasına kazındı.

RÛBAR ERDEM

 

Zeynep Kınacı, 30 Haziran 1996’da Dersim’de fedai eylem düzenlediğinde Almanya’da yaşayan küçük bir Kürt çocuğu olan bir arkadaş, çocukluğunun, evlerinin baş köşesindeki, etrafı kurutulmuş papatyalar ile süslenmiş Zilan fotoğrafını görerek geçtiğini anlatıyordu.

Annesi, ona fotoğraftakinin kim olduğunu anlatmıştı. Çocuk aklıyla anlatılanı bağlamına oturtması, tam olarak anlaması mümkün değildi elbette ama ailesinin fotoğraf karşısındaki tutumundan, Zilan’ın ardında güçlü bir hikâye olduğunu hissediyordu. Bugün, çocuk aklıyla fotoğrafa baktığında ne hissettiğini sorduğumda, “Bizim bir sırrımız gibiydi” diyecekti.

 

Hikâye ve yankısı

Toplumsal hafızaya işlenen anlar, böyle değil midir? Eylemin niyeti, hikâyenin büyüsüne emanet edilir. Hikâye zaten, ancak yankısı ile tamama eren şeydir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin eylemlerini güçlü kılan da bu değil midir? Mesela 15 Ağustos 1984 günü patlayan mermilerin Kürdistan köylerinden Avrupa kentlerine, Türkiye metropollerine uzanan güçlü bir yankısı vardır. Herkes o kurşunların sesini kendi gerçekliği içinde duyar; kurşunun hedefi, yalnız devletin karakolu değildir artık; ayrıca o yankıya kulak verenlerin her birinde patlar kurşun.

An’ı tarih’e dönüştürmek

Kürt Özgürlük Hareketi’nin başlangıcından bugüne ortaya koyduğu tezler de hep bunu anlatır: Kimliksiz bırakılmak, katledilmek, düşürülmek, kişiliksizleştirilmek… Bunlar, geçmiş bir zamana ya da “başkalarına” dair tespitler değildir; aksine, bir toplumsal hafızanın tek tek bireylere değin uzanan sonuçlarına işaret ederler. PKK, en çok da, bu kırık dökük hafızaya müdahale eder: Fis Köyü’ndeki derme çatma evde bir ülkeyi sarsacak o tartışmaya tutuşan, yalnızca bir grup genç değildir, Kürt halkıdır. Amed Zindanı’nın karanlık hücrelerinde işkenceden geçen de öyle. 15 Ağustos 1984’te, o sarsıcı “ilk kurşunun” sıkıldığı anda ise cami hoparlöründen okunan bildiriyi, yalnız bir köyün ahalisi değil, çok sonra doğmuş olsa dahi bir halkın bütün üyeleri dinler. İşte Zilan’ın eylemi de bu tarihe dâhildir. Bu, tarihe ve topluma müdahale etme iradesidir: An’ı tarih’e dönüştürme iradesi.

 

‘Ucuza terk etmeyin’

Zeynep Kınacı, 30 Haziran 1996’da, Dersim’in merkezinde düzenlenen bir bayrak töreni sırasında işgalci Türk askerlerinin arasına karıştı; bedenine sardığı bombaları patlattı. Eylem ardından “Yurtsever Kürdistan halkına ve devrimci kamuoyuna” diye başladığı mektubunda, motivasyonunu şu cümlelerle anlatacaktı: “Bu eylemle yüreklerinizin dili olmaya çalışacağım. Bizler dağlarda savaşan binlerce evladınız, sizlerin özgür yarınları için bir kez değil, binlerce kez canımızı feda etmeye hazırız. Savaşımızın bu en kızgın günlerinde siz de artık saflarınızı netleştirmelisiniz. (…) Özgürlüğünüzü ucuz terk etmemelisiniz.”

 

Tarihin mükemmel bir özeti

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise, “Zilan’ın eylemi görkemli mesajlarla dolu” diyecek ve devam edecekti: “Zilan, mükemmel bir tarih özetlemesi yapıyor. Tarihi temellere dayanmayan bir dava insanı köksüzdür. Bu büyük yoldaş, tarihe kök salma gereğine sonuna kadar ulaşıyor. Bunun farkında, bunun bilincinde, bunun sorumluluğunda.”

 

Röntgen teknisyeniydi

Zeynep Kınacı, Malatya’nın merkezinde, 1972’de doğdu. Aslen Elmalı köyünden ve Mamureli aşiretindendi. Malatya’daki İnönü Üniversitesi’nde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü bitirdi ve PKK’ye katılma kararı almadan önce Malatya Devlet Hastanesi’nde röntgen teknisyeni olarak çalışmaya başladı. Önce 1994 yılında, Adana’da “cephe çalışmaları” yaptı, halkı örgütlemek için çaba gösterdi; 1995 yılında ise Dersim’den ARGK’ye katıldı. Bu sırada evliydi ve Amedli eşi de kendisiyle aynı üniversitenin aynı bölümünden mezun olmuştu. O da 1995 yılında, Adana’da cephe çalışmaları yürütüyordu ve bu sırada esir alındı.

 

Bir netleşme ve PKK’ye sempati

Zilan, ardında bıraktığı mektupta, “Lisede okurken sol düşüncelere ve Kürtlüğe ilgim gelişti. Yaşamı irdelemem bu yıllarda başladı ancak herhangi bir çizgiye yakınlık duymadım” diyor. Üniversite yıllarında ise kendisinin deyimiyle “bir netleşme ve PKK’ye sempati” gelişmeye başladı. ARGK’ye katıldıktan sonra ise, “geçmişe oranla kendi kişiliğini tüm yönleriyle tanıyarak belli bir gelişmeyi sağladı”.

 

Hesaplaşma cümleleri

Zilan, mektubunda hem Kürt tarihi hem de o tarih içindeki kendisi ile hesaplaşmasının sonucu olduğu anlaşılan iki uzun ve çarpıcı cümle kuruyor: “Böyle ulusal değerlerini, beynini, ruhunun özlemlerini düşmana kaptıran bir halkı yeniden diriltmenin ağır görev, sorumluluk, tarih bilinci ve üstün öngörü, büyük cesaret ve fedakarlık, yüce azim gerektirdiği açıktır. Yurtseverlik rolünden uzak, düşmana tabi, vatansız, tarihi egemenler tarafından yok edilen; gerçek aydınlarını ve önderlerini istenen düzeyde çıkaramayan yitik bir ülke ve halk gerçekliği karşısında PKK ve onu var eden Başkan Apo, aleyhte gelişen bu gelişmeyi tersyüz ederek sadece kimliği değil, beyni de egemenler adına çalışan, ona hizmet eden, onun için savaşan ve giderek hayvanlaşmanın eşiğine getirilen ve emperyalizmin de hizmetine sunulan Kürt halkını ölüm uykusundan uyandıran, dirilten, kendi özgürlüğü için savaşan ve savaştıran bir konuma getirmiştir.”

 

Dersim’in de dirilişi

Bu cümleler, kuşku yok ki Zilan’ın eylemine dair de güçlü ipuçları veriyor. Keza yaptığı eylem, Öcalan’ın tanımlaması ile, bir “manifestoya” dönüşüyor. Öcalan, ekliyor: “Bu aynı zamanda Dersim’in de dirilişidir. Belki de yaşamın biricik kaynağı olarak bu kişilik ve eylemi unutulmayacaktır. Kahraman olanlar, tarihe ancak böyle etki bırakırlar. Bitmez tükenmez bir halka, kadına, hatta insanlığa güç veren bir kaynak olarak değerinin takdir edilmesi gerektiği çok açıktır. Çünkü bütün insanlık adına yapılan bir eylemdir. Düşürülen insanlığa karşı, faşist rejime, orduya karşı, emperyalizme karşı, kadın cinsinin düşürülmesine karşı büyük bir eylem, büyük bir direnme…”

 

Duyguları düşmana kaptırmak

Zilan da eyleminin içinde gerçekleştiği toplumsallığın ve ortaya koyduğu iradenin hedef aldığı hakikatin bilincindedir. Halkına yazdığı mektupta, durumu şu cümlelerle özetleyecektir:

“Kürdistan tarihine baktığımızda tarih, Kürt için hep ters yazılmıştır. Kürt’ün tarihi, baş aşağı gidişin tarihidir. İlkel komünal toplumlar ve köleci dönemde tarih sahnesinde önemli bir konumda bulunan ve halklar arasında oldukça etkin olan Kürdistan insanı, Perslerin egemenliğine girdikten sonra özgürlüğünü kaybetmiş ve bir daha iradesini egemenlerin elinden kurtaramamıştır. Kürt halkı, binlerce yıl farklı ulusların egemenliği altında yaşamış ve Kürdistan ülkesi her zaman farklı ulusların birbirleriyle mücadele ettikleri bir savaş meydanı olmuştur. Halklar az çok kendi konumlarına göre bir tarihsel gelişmeyi yaşarken Kürt halkı, tarihi çok geriden izlemiş ve toplumsal gelişmesi de çok ilkel boyutlarda kalmıştır. Kendi ülkesinin özgürlüğü için defalarca ayağa kalkmış ancak gerek bunu başaracak yeterlikte bir önderliğe kavuşmaması, gerekse de iç ihanetler ve örgütsüzlük, bu ayaklanmaları boşa çıkarmıştır. Yakın tarihimizde de Şeyh Said ve Dersim isyanlarının boşa çıkarılması, bunun en iyi örneklerindendir. Halkımız sadece vatanını değil, bütün ulusal duygularını, dilini, yüreğini, beynini düşmana kaptırmıştır. Egemenlerin ‘böl-parçala-yönet’ politikası çok iğrenç bir tarzda, özel savaş ile bütünleştirilerek halkımıza uygulanmış; halkımız, ‘beyaz ölüm’ denilen ulusal yok oluşa zorlanmıştır. İhanet ve direniş hep iç içe yaşanmış, iç ihanetler hep direnişi gölgelemeye çalışmış ve çoğu zaman da sonuç almıştır.”

Artık kıvançla bakıyoruz

Zeynep Kınacı, PKK’nin 27 Kasım 1978’deki çıkışını da bu tarihe bir müdahale olarak okuyor. PKK’yi, “bu tarihi baş aşağı girişin durdurulması” olarak tanımlıyor ve devam ediyor: “Tüm insanlığın yüzüne kıvançla bakabiliyoruz, çünkü artık özgürlüğümüz için savaşıyoruz. Tarihe mal olmuş, efsane güzellikteki direnişlerin sahibi olan büyük direnişçilerimizin; Mazlum, Kemal, Hayri, Ferhat, Zekiye, Berivan, Bêritan ve Ronahî yoldaşların başlatmış oldukları direniş geleneğine sahip çıkmak gerekiyor.”

 

O halkanın zirvesi

Zilan’ın eylemi, adını andığı geleneğin içinde anlam kazanıyor. Öcalan, Zilan’ın eylemi ile “bu halkanın zirveye çıktığını” söylüyor ve ekliyor: “(Zilan) Kabul edilmesi gereken yaşam sınırlarına doğru yüceliyor. Anlam olarak, halk olarak, parti olarak, kişilik olarak yüceleşiyor. Eğer kül olan bir şey varsa bu, düşman egemenliği altında çizilen yaşamdan başka bir şey değildir.”

 

 

Kadın özgürlüğü savaştan geçiyor

 

Zeynep Kınacı, eyleminden önce “Kürdistan kadın özgürlük savaşçılarına” başlıklı bir mektup ile Kürt kadınlarına seslenmiş ve şunları söylemişti:

“(…) Özgürleşmenin yolu savaşmaktan geçmektedir. İyi savaşabilmek için iyi örgütlenmek gerekiyor. Güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilirsek, güçlü bir iradeden de bahsedebiliriz. Kadın özgürlüğünün savaştan geçtiği bugün kanıtlanan bir gerçektir. Öyleyse hedefleriniz bellidir. Kürt kadınına özgün olan yurtseverlik, bağlılık, kararlılık, cesaret gibi olumlu özelliklerimizi devrim lehine kullanarak, korkunç bir çabanın sahibi olmamız gerekiyor. (…)

Kürdistan toplumunun geri bırakılmışlığına, özelde ise kadın köleliğine olan o büyük öfkemizi düşünceyle, ideolojiyle ve politikayla birleştirerek dönemsel görevlerimizi yerine getirmeli, ulusal kurtuluş mücadelesi içindeki rolümüzü oynamalı, hem de özgürleşmenin pratik adımlarını atmalıyız. (…)

Kadın özgürlük şehitlerimiz ve büyük direnişçilerimizin izinde yürümek, onların mirasına doğru bir şekilde sahip çıkmak çok şerefli bir duygudur. Bu şerefli görevin sahibi olacağım için kendimi şanslı görüyorum. Binbir türlü sıkıntıya ve zorluğa katlanarak fedakarlık gösteren emek ve çabanın sahibi olan, Kürdistan dağlarında özgürlük mücadelesi veren bütün kadın savaşçılarımızı, partimiz PKK’ye ve başta Başkan Apo’nun çabalarına bu temelde daha fazla örgütleyerek, güçlenerek söz ve iradenin sahibi olarak, bunun zeminini yaratmak için de anlamlaşarak cevap vereceğine ve özgür yarınları kendi elleriyle yaratacaklarına olan inancımla selamlıyorum.”

 

 

Mehmet Tunç’un tanıklığı

 

Zeynep Kınacı’nın (Zilan) eylemine tanık olanlar arasında daha sonra Cizre’de, özyönetim direnişleri sırasında öncüleşen ve Kürdistan tarihine geçen bir direnişin sembol ismine dönüşen Mehmet Tunç da vardı.

Mehmet Tunç, Zilan’ın eylemini içinde gerçekleştirdiği askeri birlikte bando şefiydi. Zilan’ın eylemi, onun gözleri önünde gerçekleşti. Tunç, daha sonra günlüğünde o eylemi anlatacaktı. ANF’de tam hâli yayınlanan o anlatımdan bir bölüm şöyleydi:

“O kadar profesyonel hareket ediyordu ki insanı hayretler içinde bırakıyordu. Güvenlik onu engelleyemedi, kameraman onu çekiyordu. Adeta düğüne gider gibi hareket ediyordu. Spor ayakkabısını ve kabloları gördükten sonra, kabloların mikrofonun kabloları olduğunu ve devletin gösterisinin bir parçası olduğunu sandım. Biz bando takımı dokuz kişi olduğumuz için hiç bizimle ilgilenmedi, durmadan bir şahin gibi rütbeli ve sayıca çok askerlerin içine daldı. (…) Askerlerin içine daldıktan sonra artık meydan ses ve cesetlerden mahşer gününe döndü. Patlama askerlerin içinde olduğu için bizim bando takımını fazla etkilemedi. Fakat bizim taburdan 22 asker öldü. Ben de dahil onlarca kişi yaralandı. Fakat bugün Kürdistan’da gerçekleşen tüm eylemler gibi, o zaman da devlet 22 askerden sadece 8 ölünün bilgisini verdi…”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.