4 Kasım darbesi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bugün, 4 Kasım 2023. Türk yönetiminin, “Kürtlerle Barış Süreci“ adına kurduğu masanın tekmelenmesi ardından, Kürt siyasi hareketinin öncü kadrolarının, gece yarısı darbesiyle hapishanelere sürüklenmesinin yıldönümü...

Bugün, 4 Kasım 2023. Türk yönetiminin, “Kürtlerle Barış Süreci“ adına kurduğu masanın tekmelenmesi ardından, liderleri Selahattin Demirtaş başta olmak üzere, Kürt siyasi hareketinin öncü kadrolarının, gece yarısı darbesiyle hapishanelere sürüklenmesinin (4 Kasım 2016) yıldönümü...

“Barış“ denilen bu süreç, 2013 yılında başlamıştı. Aslında bu olay, tam olarak bir “barış hareketi“ de değildi. İç yüzüyle, İslamo Faşizmin, dolandırıcı Sülün Osman oyununun versiyonu, bir entrikaydı. O nedenle, başlangıcından itibaren Kürtlere güven vermekten uzaktı. Kürtler, buna rağmen “dur bakalım, neler olacak“ dercesine, oyunlarına katıldılar. Ama başlangıçta süreç, Türklerin oyalama ve  zaman kazanma oyunlarıyla geçti. Görüşmelerin usul tartışmaları uzadı. Sonra “Kürtlerin dert ve sorunlarının yeniden keşfi“ için, “Akil insanlar" heyetlerini kurma ve çalıştırılmasıyla zaman harcandı. Bütün bunlar olurken onlar, “büyük taarruz“a hazırlık için, “savunma kaleleri“ inşa etmek ve tahkimat yapmanın gölgesinde, kan dökmeye hız vermekle meşguldü.

Derken, yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimi ve daha sonra yapılacak genel seçimler süreci başladı. AKP rumuzlu iktidarın planları, işte bu süreçte bozuldu. Barış sürecinin gemisi delinip su almaya başladı.

İktidar, “Barış“ diye diye yaklaşan seçimlerde Kürtleri yedeğine almak ve iradelerini dilediği gibi kullanmak hesabındaydı.  

Örneğin AKP, 8 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde, adayları Recep Erdoğan’a oy vermelerini istiyordu. 2017 seçimlerinden güçlü çıkmak için de, HDP’nin kendi listesiyle değil, bağımsız adaylarla seçime girmesini talep ediyordu. Barış dediğin, bu boyda teslimiyetle olmalıydı. Ancak, Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu bir İmralı görüşmesinde, konu AKP’nin beklentisini boşa çıkaracak şekilde sonuçlanıyor. HDP, Cumhurbaşkanlığı için kendi adayını sahneye çıkaracak, genel seçimlere de parti olarak gireceklerdi.  

Bu karar, AKP açısından büyük kırılmaydı. Kürtler, Erdoğan’ın çıkarlarının bekçiliğini kabul etmiyorlardı. Bu durumda, AKP açısından “Barış süreci“ anlamsız kalıyordu. AKP iktidarı öfkeliydi ve ipleri koparmanın ilk adımı olarak, Kürtleri parlamentoda temsil eden HDP’nin lideri Demirtaş’ın, Kürtlerin baş müzakerecisi Öcalan’la görüşmesi veto edildi ve İmralı adasına gidişi yasaklandı.

Bütün bunlar, “bitişin resmen ilanı“ olan Dolmabahçe Sarayı açıklamasından, yaklaşık 8 ay önce yaşanıyor ve adım adım 4 Kasım darbesine yol alınıyordu.

Kısacası, “Barış süreci“, AKP’nin mutlu geleceği için işlemeyecekse gereksizdi. El altından, yeni bağ ve bağlantılar için, Kürtleri öldüre öldüre bitirmekten başka bir plan ve düşüncesi olmayan, “Türk tipi sarı“ (Cici) demokrasinin muhalif partileri ve ordu içinde yuvalanmış ırkçı Ergenekon çeteleriyle ilişkiye geçildi. Destekler sağlandı. Hemen sonra, Kürt siyasi hareketini darbeleme hazırlıkları başladı.

Darbe hazırlığı son şeklini aldığında, Demirtaş bir dizi çalışma için yurt dışındaydı. Gezinin İngiltere durağında tutuklanacağını öğrenmişti. Avrupa’da buluştuğu arkadaşlarıyla bir toplantı yapıyor, kendisi ve 10 kişilik listede yer alan arkadaşlarının tutuklanacağını, en az 10 yıl içeride tutulacağını söylüyor ve buna rağmen döneceğini açıklıyor. O arada, partinin ayakta durması ve mücadelenin diri tutulmasını sağlayacak yeni kadrolar düzenleniyordu.

Darbenin gerçekleştirilmesi görevi, Hakan Fidan yönetimindeki MİT’e verilmişti.

Demirtaş dönüşünde, gece yarısı Amed’deki evine düzenlenen baskınla tutuklanıyordu. Tutuklanacak kadrolara, görevi devralacak olanlar da dahil edilmişti. Bu ayrıntılar ayrı konu; o gece Amed sessiz kalmıyor, insanlar sokağa çıkıyor, derken kitle büyüyor ve Demirtaş’ın bulunduğu "Terörle Mücadele Merkezi" kuşatılıyordu. Bunun üzerine Demirtaş oradan alınıp Adliye’ye götürülüyordu.

Ancak, Demirtaş’ın tahliyesinden habersiz katil adayları, oraya suikast düzenleiyor ve yaklaşık yarım tonluk bir bomba ile bina yarı imha ediliyordu. Bombalamayı IŞİD üstleniyordu. O sırada binada tutulan Sırrı Sürreya Önder ve Figen Yüksekdağ yara almadan kurtuluyorlardı.

Kürt siyasetçiler cephesinde kayıp yok, ama Kürt sivil siyaseti başsız kalmıştı. Kimileri için, bu bir fırsattı. Ancak beklentileri boşa çıktı. Kürtler, namuslu bir dirençle, 7 Haziran’da onurlarına sahip çıktılar. HDP’ye oy verdiler. MİT’in Özgür Suriye Ordusu adıyla yapılandırıp emir ve komuta altına aldığı İslamo Faşist IŞİD (DAİŞ) çetesi, bundan sonra karşı taarruza geçti. Yenilenen seçim süreci boyunca Kürtlere karşı bombalı saldırılarla katliam yaptılar.

Terör, Kürtleri caydırmadı. Ancak, bu süreçte büyük acılar yaşadılar. Şehir muhasaralarında, ağır kayıplar verdiler. Sonra, IŞİD’ın da desteği ile Kürtleri imha taaruzları Suriye, Irak Kurdistan’ına taşındı. İlhakı öngören Güney Kurdistan’ı işgal saldırıları sürüyor. Rojava’nın bir kısmı işgal ve talan edildi, ama yapılanma ve direnç devam ediyor.

Kimlikleri, tarihleri baştan başa yalanlar manzumesi olanların, “Barış sürecini Kürtler yıktı“ demeleri de büyük yalan. Yıkımın özeti yukarıdadır. İslamo Faşizm Kürtleri teslim alamayınca, kırıcılığa, kan içici yani kırıma geçti. Olay bundan ibaret...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.