47 tutsağın katilidirler

  •  Türk cezaevlerinde 2022 yılı başından beri 47 tutsağın katledildiğini belirten HDP, cezaevi idareleri, ATK ve Adalet Bakanı’nın sorumlu olduğunu söyledi. 

 

Cezaevlerindeki cinayetlerin sorumlusunun Adalet Bakanı olduğunu belirten HDP Eşbaşkan Yardımcısı Serhat Eren, ihlallerin son bulmasını istedi.  

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, cezaevlerinde yaşanan ihlaller, ölümler ve tecride ilişkin parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Serhat Eren, “Sayın Öcalan ailesi ile görüştürülmüyor, bütün hakları ihlal ediliyor. İşkence olmadığını söyleyenlere diyoruz ki, en büyük işkence İmralı’da yapılan işkencedir. Buradaki uygulamaların işkence olduğunu hem mahkeme kararları hem de CPT raporları ile burada yapılanların işkence olduğu teyit edilmiş durumda” dedi. AKP’nin yasa ve hukuk tanımamazlığı, İmralı’dan başlattığını dile getiren Eren, “Bu hukuksuzluk başta cezaevleri olmak üzere Türkiye’nin her tarafına yayılmış durumda. Cezaevlerinin koşulları, mahpusların sağlık hizmetlerine erişimindeki sorunlar nedeniyle neredeyse her hafta cezaevlerinden gelen ölüm haberleriyle uyanıyoruz. Bu cinayetlerin ve ölümlerin sıradan ve normal olmadığını biliyoruz. Sadece 2022’de 22 mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirdi” diye konuştu. 

Bütün ölümlerden sorumludur

Cezaevlerinden cenazeler çıktığını aktaran Eren, şöyle devam etti: “Sağ salim girdikleri cezaevlerinden sağlıklı çıkmaları gerekirken, maalesef cenazeleri çıkıyor. Devlet cezaevlerinde mahpusların maddi ve manevi yaşamlarını korumakla yükümlüdür. Cezaevlerindeki koşulların ve tedavi koşullarının sağlanmaması nedeniyle ölümler yaşanıyor. Cezaevi idarelerinin yaptığı kötü uygulamalar ve işkencelerden dolayı cezaevleri ve yine verdikleri ‘cezaevlerinde kalabilir’ raporu veren ATK ve bütün bu ayrımcı uygulamalara olanak sağlayan Adalet Bakanı, bütün bu ölümlerden sorumludur. Bizler bu sorumluluğu hatırlatmaya devam edeceğiz. Cezaevlerindeki işkence ve yaşam hakkı ihlallerinin son bulması için Adalet Bakanlığını acilen harekete geçmeye çağırıyoruz.” 

Bir ölüm daha olmasın

Eren’in ardından  HDP Hukuk Komisyonu bünyesinde çalışma yürüten Cezaevi Komisyonu Sözcüsü Alişan Şahin, konuştu. “2022 başından beri cezaevlerinde hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı 47” diyen Şahin, br ölüm daha yaşanabileceğini belirterek, şöyle devam etti: “ismini zikredeceğim. Onun ölümünün önüne geçilmesi ve son günlerini ailesinin yanında geçirmesi için ilgili kurumların harekete geçmesi gerekiyor. Ehettin Kaynar. Kanser hastası, kanser vücudunun bütün dokularını sarmış durumda. ATK’ye getirildi, Ankara’da Sincan Kampus hastanesinde tutuluyor. Ehettin Kaynar, tutuklu olmasına, hakkında kesinleşmiş herhangi bir hüküm bulunmamış olmasına rağmen tahliye kararı vermesi gereken Iğdır Ağır Ceza Mahkemesi ve mahkemenin topu attığı İstinaf Mahkemesi’nce tahliye edilmiyor. Adli Tıp raporuna bile gerek yok. Tahliye kararı mahkemeler tarafından verilmesi gerekirken, korkudan bu kararı vermiyor. Derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.” 

Konuşmayı bile unutabilirler

İmralı’da Öcalan üzerinde uygulanan tecridin Türkiye geneline yayıldığını aktaran Şahin, şunları söyledi: “Artık cezaevlerinde tecrit koşullarında hücrede yatması gerekmeyen süreli hapis cezası alan kişiler bile tekli koğuşlarda ya da yüksek güvenlikli cezaevlerinde tutulmaya başladı. Yeni başlayan yüksek güvenlikli cezaevi uygulamalarında insanlar tamamen tecrit altında. İleride uzun süre bu cezaevlerinde kalacak olurlarsa konuşmayı bile unutabilirler. Bu kararlarını gözden geçirmeye davet ediyoruz.

2021’de de büyük bölümü siyasi 51 tutuklu ve hükümlü hayatını kaybetti. Onlarca yıl içinde bu rakam 552 oldu. Bu korkunç bir rakam. Bu yapılanlar suçtur. Hak ihlallerini sonuna kadar takip edeceğimizi, bunun hukuk ve siyasi alanda peşini bırakmayacağımızı kamuoyuna açıklıyoruz.

Şu anda esaret altındalar

Son zamanlarda özellikle PKK’den hükümlü tutsakların şartlı salıverme süreleri yaklaştıkça infaz yasasında yapılan bilinçli değişiklikle bu hükümlülerin infazlarının kasıtlı olarak yakıldığını gözlemliyoruz. Bu da bir hak ihlali, infazlarını tamamlamış olan hükümlülere İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla iyi hal raporları vermeyerek tahliyeleri engelleniyor. Münferit olan tahliye edilen kişiler de var. Bunlar niçin tahliye ediliyor. 6 ay öncesine kadar AYM veya AİHM nezdinde bir savunma ayağı oluşturmak için işte bakın biz bunları tahliye ettik, diğerlerinin şartları oluşmadığı için bunları da tahliye etmedik, diyebilmek için bunları yapıyorlar. 6 aydır bundan da uzaklaştılar. PKK ve sol sosyalist bir hükümlüyseniz kesinlikle şartlı tahliye olma şansınız yok. Özellikle altını çiziyorum; bu, insanların zorla esir edilmeleri demektir. Şu an şartlı tahliye şartları oluşmuş kişiler esaret altındadır.

Tutsaklara örgüt üyeliği

Hak edilen tahliye tarihleri uzatılmak için onlar hakkında cezaevlerinde isnatsız örgüt üyeliğinden yeniden davalar açılmaya başlandı. Hükümetin ve devletin tasarrufunda bulunan kişilerin, örgüt üyeliğinde faaliyet yürüttüğü düşünebilir mi? Bu düşünülürse bunun sorumluluğu cezaevi yönetimi ve infaz koruma memurlarına aittir. Gerçekten trajikomik olaylar yaşıyoruz, dava açılacaksa örgüt üyeliğine izin veren bu kişiler (cezaevi yönetimi) hakkında dava açılmalı. 

Siyasi tutsaklara ayrımcılık

Adli hükümlü ve tutuklulara haftada 30 dakika sesli ya da görüntülü görüş hakkı tanınırken, siyasi tutsaklara haftada sadece 10 dakika bu hak tanınıyor. Görüntülü haktan da tamamen muaflar. Yönetmelikte değişiklik yaptılar, buna kılıf uydurmaya çalıştılar. Örgüt yöneticisi olanlar bu sesli ya da görüntülü haberleşme hakkından yararlanamazlar. İdari yasakları getirdikleri cezaevindeki siyasi tutsakların birçoğu örgüt yöneticiliğinden ceza almamış. Yani yapmak istedikleri ayrımcılığı ve ırkçılığı doğru dürüst kılıfa bile büründürememişler. Karar alıcıları bu hukuksuz kararlarından geri dönmeye davet ediyoruz.”

 

İtirazların yüzde 60’ına ret

Berivan Bekçi

ÖHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi avukat Berivan Bekçi, infaz yakmalara ilişkin itirazlarının yüzde 60’ının reddedildiğini söyledi. 

Çeşitli gerekçelerle tutsakların “iyi halli” olmadığı iddia edilerek İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararlarıyla infazlar yakılıyor. Kamuoyu, sivil toplum örgütleri, avukatlar itirazlarını her alanda yükselterek infaz yakmalarının son bulması için çalışmalar yürütüyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi avukat Berivan Bekçi, infaz yakmaların insani, ahlaki ve hukuki bir yanı olmadığını belirtti.

 Mahkeme kararını belirliyor

 Tutsakların cezalarının belli bir kısmını cezaevinde geçirdikten sonra ya da cezaevinde yaşayamaz durumda olduğunda koşullu salıverilme ile tahliye olma imkanı olmasına rağmen “iyi halli” olmadığı gerekçesiyle cezaevinde tutulmaya devam edildiğini dile getiren Bekçi, “Cezaevlerinde kurulan İdare ve Gözlem Kurulu mahpusun koşullu salıverilmesinin şartlarından olan iyi haline karar veren kurum oldu. Mahpusun iyi halli olup olmadığına karar veren hakimlikler ve infaz savcılıkları bulunuyordu. Bu kurul aynı zamanda yetki gaspıdır ama verdiği kararlar bağlayıcı oluyor. Onlar mahkemelere önceden bu kişinin tavrı budur, diyor. Mahkemelere ve savcılıklara yapılan başvurular kurulun oluşturduğu ön karar nedeniyle reddediliyor” dedi.

Gözlem Kurulu’nda sorulan soruların, onur ve öz değerlere saldırı niteliğinde olduğunu kaydeden Bekçi, “30 yılını cezaevinde geçirmiş bir insana ‘pişman mısın?’ demek o insanın yaptıklarını bir nevi hiçe saymaktır” şeklinde konuştu. 

Hücre cezası almış gibi 

Disiplin cezalarının da infaz yakmalara neden olduğunu; üç hücre cezasıyla infazın bir kere yakıldığını söyleyen Bekçi, şöyle devam etti: “Hücre cezası olmayan mahpusu bile hücre cezası almış gibi göstererek infazının yakıldığını öğrendik. Bu infaz yakmalarla yıldırmayı ve inkarı amaçlıyorlar. Bazen tahliye olan tutsakların infazlarının yakıldığı gerekçesiyle tekrardan tutuklanması da oluyor. Bir kişi aynı suçtan iki defa ceza alması ceza hukukunun kendi ilkelerine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı. Cezaevinde kalamayacak ve kendi ihtiyaçlarını karşılamayacak durumda olan tutsakların da infazların yakılıyor. Bunun insani, ahlaki ve hukuki bir yanı yok. ATK’nin ‘cezaevinde kalabilir’ yönünde rapor vermesi hukukla Yaşam hakkına saldırıdır.” 

 

Görüşçülere kart dayatması

Diren Eren

Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde görüşe giden tutsak yakınlarına yaka kartını boyunlarına takmaları dayatıldı. 

Şakran Cezaevi’ndeki tutsak Güler Bilen’in yaklaşık 5 yıldır görüşçüsü olan Diren Eren, yaka kartı dayatmasına ilişkin Jinnews’e konuştu. Diren, daha önce yapılmayan dayatmaların başladığını belirtti. Normal şartlarda ziyaretçi yaka kartlarını ellerinde tuttuklarını, ancak gardiyanların son görüş gününde kartları boyunlarına asmalarını zorunlu kıldığını söyleyen Diren, “Gerekçe göstermediler ‘bu yasa zaten vardı uygulanmıyordu’ dediler. ‘Takmazsanız tutanak tutarız, görüş cezası veririz siz bilirsiniz’ dediler. Bu konuda biraz ağız dalaşı oldu sonra tatlıya bağlandı ama bu bir dayatmadır. Bu çok onur incitici bir durum. Boynumuza bir kimlik asmanın anlamı yok. Göz retinası kaydı alınıyor, kimliklerimiz alınıyor, x-ray cihazlarından geçiyoruz, her türlü zulme zaten maruz kalıyoruz. Bunun bir daha yaka kartıyla beyan etmenin anlamı yoktur. Bu aşağılamayı kabul etmiyoruz” diye tepkisini dile getirdi. 

Cezaevi içerisinde yapılan baskılardan sonuç alamadıklarında dışarıda tutsak yakınlarına baskı yapılarak sonuç alınmaya çalışıldığını dile getiren Diren, “Bu insanların yakınları da gidip gelerek bilinçlenmişlerdir. Bunun çok kolay olmayacağını düşünüyorum. Bir nevi karşısındakini aşağılamanın yoludur. Direnmek gerektiğini düşünüyorum. Atılan her geri adım yeni baskıları getirecektir. Gerekirse itirazı ceza ile ödemek gerekiyor” diye konuştu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.